Herkesin tercihi kendisine has ve herkesin tercihi birbirinden güzel ve lezzetlidir ama ben pırasanın asıl körpesini severim. Daha kalın ve uzun gövdesiyle yukarı doğru dik ve sarsılmaz bir sopa gibi boy atmadan daha yaprakları topraktan neredeyse kopmadan ağız tadıma yakın bulurum. Bir çocuksuluk, vahşi bir toprak kokusu hatta ele avuca sığmaz civanlık da saklıdır bu döneminde. Bir pırasa tahtasının (küçük toprak bölümlemesinin bir adıdır) kenarına oturup da körpe pırasalarla konuşmaya başladığınızda, bir yolunu bulup yan komşuları soğan ve sarımsağın kendisine karşı kurdukları mutlak ittifaktan söz açıp nankörlüklerden dem vuracaktır. Çünkü insanlar neredeyse her mevsim soğan ve sarımsağa hürmet edip onu saklarken pırasayı kışa sıkıştırırlar. Ertelenmiş bir sevgi gibi gelir pırasanın nazına. Turşusunu kurup kurutmasını yapmazlar. Ona köksüz mü demek isterler, toprakta bir yumrun bile kalmıyor, leylekler gibi bacaklarını uzatmaktan meyvesiz palmiyeler gibi dallarını sarkıtıp salınmaktan başka işe yaramıyorsun mu demek isterler? Kim bilir?
Gençlik sevdaları gibi saf ve çocuksu
Yine de haksız değildir bizimkisi. Bir tür dağ pırasası sayılan ve ömrü kısa süren çiriş bile o denli gizliden aşk görüp hürmete tabi olurken şehirlerde, özel lokantalarda, pırasa fakir fukara malzemesine indirgenir. Hiçbir özel lokantanın özel mönüsüne yazılmaz. Öğrenci yurtlarında, çok ucuza yemek satılan lokantalarda tezgâha sürülür. Pazarda yoksulun, sofra derdine düşenin feryadına yetiştirilir. Belki de daha tartıya gelmediği, çarşıya pazara düşüp onun bunun elinde bir gösteri sopasına dönüşmediği için de o körpe haline daha düşkünüm ben. Daha kimsenin gözü üzerine değmemiş bir özel güzellik vardır çünkü onda. Gençlik sevdaları gibi saf ve çocuksu.
Gösteriden ve göstermekten söz açılmışsa eski örme fileleri hatırlamak onun, karnabahar, havuç, patates, mandalina, portakal, pancar, elma, armut aklınıza gelen her tür meyve ve sebze ile doldurulduktan sonra asıl pırasa ile taçlanmasını unutmamak gerekir. Onca meyvenin sebzenin arasında bir son dakika yolcusu gibi ayakta binen ve o koyu yeşil saltanatını süsleyen uzun ve beyazuyj87 bacaklarıyla hiç rahatsız edici değildir. O orada olmasa sanki bu bir araya gelişin düzeni bozulacak anlamsız bir karmaşa doğacaktır. Pırasa, içine girdiği alışveriş arabalarını, poşet ve sepetlerini bugün de aynı gururla tamamlayıp süsler.
Sıradan şeylerden güzellik çıkarabilmek
Benim pırasa düşkünlüğüm yeni değil. Annemin biraz da nadiren ama sanki şifa niyetine yaptığı bu yemekte nostaljiden öte bir ölümsüz kış duygusu da bulurum. Sanki onca çetin geçen kışın ortasında bir bahar patlaması bulmuşumdur. Aile içindeki lezzet mırıltıları ömür boyu ona saygı duymamı kökleştirmiş de olabilir. Pirinç ve pırasa dengesi bulunmuş ve pişirildikten sonra üzerine maharetle limon sıkılmış bir pırasa yemeğinin saltanatını onca cazip menüye değişmem. Güzelce yıkanıp ayıklandıktan sonra iri ve keskin bıçaklarla bölünüp dilimlenen pırasalar o sessiz ve doygun halleriyle bana teslimiyet duygusu da verirler. Havuç nadiren bu kadar şanlı durur onun yanında yakut çağrışımlı turunculuğuyla. Pırasa teslimiyete tutkun bir uyumlulukla pişer. O insana besin olmak için değil sessiz bir dost olmak için de yaratılmış gibidir. Biraz dengesini bozarsanız adeta onun da burnu akar, yaylanıp sümüklenir, kayganlaşıp insan gibi çekilmez olur.
Bazı sabahlar yapraklar ve ince gövdeleri özenle doğrayıp pırasalı yumurta yapıyorum. Zeytinyağında eriyip derinleşmiş pırasalar biraz da tuzla desteklendiğinde artık kırılıp çırpılmış yumurtalara hazırdırlar. Dilerseniz bu buluşmayı kırmızı pul ve karabiberle şenlendirebilir üzerine birkaç yaprak maydanoz serpebilirsiniz. Pırasalı böreğe, bir dal pırasa ile süslenmiş taze peynirli tosta da diyeceğim yok. Ancak kolları sıvayıp, havucu ve bir fincan pirinci hazırladıktan sonra pırasanın pırasa olduğu yemeğe başlamak şu günlerin şenliği sayılsa yeridir. Ve bence insan hep sıradan şeylerden güzellik çıkarabildiği için insandır.
Ömer Erdem