Osmanlı’nın vak’a-nüvisleri kimlerdir?

İlk defadır ki Fatih’in saltanatında bu vazifeyi yapan kimselere “Şehnâme-nüvis” veya “Şehnâme-han”, “Şehnâmeci” denilmeye başlanmış; XVII. asır sonlarıyla XVIII. asır başlarından itibaren de “Vak’a-nüvis” tabiri yaygın bir hâl almıştır. Mustafa Müftüoğlu yazdı.

Osmanlı’nın vak’a-nüvisleri kimlerdir?

Vak’a-nüvis, devrin tarihî olaylarını kaydeden devlet memurudur. Her devlette bulunan ve çeşitli isimle anılan bu tarih yazarları Osmano­ğuları’nda da vardı. Fatih Sultan Mehmed Han devrine kadar pek çok kimse zamanın vakalarını kaydetmiş, ancak bunlar şu veya bu unvanla anılmamış, ilk defadır ki Fatih’in saltanatında bu vazifeyi yapan kimsele­re “Şehnâme-nüvis” veya “Şehnâme-han”, “Şehnâmeci” denilmeye başlan­mış; XVII. asır sonlarıyla XVIII. asır başlarından itibaren de “Vak’a-nü­vis” tabiri yaygın bir hâl almıştır. Ne var ki “Şehnâme-nüvisler” yalnız hükümdarların evsafını, şan ve zaferlerini yazmışlar ve yazdıkları man­zum eserlere de “Şehnâme” denilmiş; vak’a-nüvisler ise kendilerine veri­len vesikalarla zamanın olaylarını muntazaman kaydetmişlerdir. Eserleri ise “Vak’a-nüvis Tarihi” diye anılmıştır.

Osmanlılar’da “Âşık Paşa” unvanıyla meşhur Ahmed Âşıkî’ye kadar Oruç Bey, Yahşi Fakih, Ahmedî ve kardeşi Hamzavî ilk tarihçilerdir. Oruç Bey; Osman Gazi, Yahşi Fakih; Orhan Gazi devirlerini yazmış, Ahme­dî, manzum tarihini Emir Süleyman’a takdim etmiş, kardeşi Hamzavî ise Hamzanâme adını verdiği tarihinde Yıldırım Bayezid devri sonlarına ka­darki olayları tespit etmiştir.

Âşık Paşa’nın tarihi, daha evvel teferruatıyla incelediğimiz gibi Tevâ­rih-i Âl-i Osman’dır. Eserde, Fatih Sultan Mehmed Han devri olayları incelenmiş, Âşık Paşa’dan sonra Mehmed Neşrî, II. Bayezid’in zaman-ı saltanatında yaşamış, yazdığı Kitâb-ı Cihannümâ adlı tarihinde, devletin kuruluşundan kendi zamanına kadar geçen vukuatı kaydetmiştir. Amas­yalı Şükrullah Efendi’nin eseri Behcetu’t Tevârih’tir. Daha sonra gelen Oruç bin Âdil ise Tevârih-i Âl-i Osman’ı yazmıştır.

Asıl adı Turisina Bey olan Dursun Bey, Fatih’in maiyyetinde, Hadis-i Şerifin sırrına mazhar olan şanlı ordu ile Bizans’a giren bahtiyarlardandır. Meşhur tarihinin adı Tarih-i Ebu’l Feth Sultan Mehmed Han’dır. Sinan Çelebi de fetih ordusuyla birlikte Bizans’a ilk girenlerdendir. Yazdığı Os­manlı Tarihi’nde, 1451 yılı sonlarına kadar geçen vakaları kaydetmiştir. İdris-i Bitlisî, eserinde, 1506 sonuna kadar gelmiş; bu zatı meşhur Kemal Paşazade takip etmiş, çeşitli devlet hizmetinde bulunan, bu arada Kanunî Sultan Süleyman devrinde şeyhülislâm da olan Kemal Paşazade’nin ünlü eseri Tevârih-i Âl-i Osman’dır. Lütfi Paşa, hem tarih yazmış hem vezâret-i uzmâ makamında bulunmuştur. Bu zatın Tevârih-i Âl-i Osman’ında ise olaylar 1553 yılına kadar gelmiştir.

Yavuz Sultan Selim Han’ın meşhur şeyhülislâmı Zembilli Ali Efen­di’nin oğlu Zembilcizade Muhiddin Cemali Efendi’nin yazdığı Tarih-i Âl-i Osman, olayları 1549 yılına kadar getirmiş, bu zatı Müslihüddin Lârî, Celalzade Mustafa Çelebi, “Küçük Nişancı” diye anılan Mehmed Paşa ve Bursalı Mustafa Cennâbî takip etmiş, daha sonra İdris-i Bitlisî’nin oğlu Ebu’l Fazl Mehmed Efendi, babasının tarihine bir zeyl yazmış, tarihimi­zin unutulmuş kahramanlarından Özdemiroğlu Osman Paşa’nın Do­ğu’daki mühim fütuhatını “Asâfî” lakabıyla anılan Mehmed Paşa yazmış, Câmi’u’r Riyâseteyn unvanıyla ünlü Haçova Savaşı kahramanı Hoca Sa­deddin Efendi, Mehmed Paşa’yı takip etmiş ve Tâcu’t Tevârih’i yazarak mühim bir hizmette bulunmuştur. “Hoca Tarihi” diye de anılan Tâcu’t Tevârih Batı’da da tercüme edilmiştir. Hoca Sadeddin Efendi’nin, Ya­vuz’un nedimi olan babası Hasan Can’dan dinledikleriyle yazdığı Selim­nâme’si de mühim bir eserdir. Daha sonra gelen Nişancızade Mehmed bin Ahmed’in Mir’ât-ı Kâinat’ı, Kanunî devri sonuna kadar geçen olaylara hasredilmiş; Mehmed Hemdemî Efendi’nin Solakzade Tarihi’ni, Gelibo­lulu Âli’nin Künhu’l Ahbâr’ı takip etmiş; Selânikî Tarihi’ni Mustafa Efen­di yazmış; III. Murad’ın saltanatı yıllarının hâdisatı, İbn Yusuf Vâiz’in Fütûhâtu’l Murâdiye’sinde tafsilatıyla anlatılmış; Peçevî İbrahim Efendi, iki ciltlik tarihinde, 1693 yılına kadar gelmiş, Kâtip Çelebi ise Fezleke’si ile mühim hizmette bulunmuştur. Tarihimize yanlış olarak “Deli” diye ge­çen Sultan İbrahim’in amansız düşmanı Karaçelebizade Abdülaziz Efen­di Ravzatu’l Ebrar’ında -maalesef- tarafsız davranamamıştır. IV. Murad devrinde yetişen İstanköylü Hüseyin Efendi’nin eseri mühim bir kaynak­tır. Fındıklılı Mehmed Ağa’nın Silahtar Tarihi de Fezleke’ye zeyldir. Meş­hur Müneccimbaşı Tarihi Ahmed Efendi’nin eseridir. Medrese tahsilinin yanı sıra matematik ve astronomi de okuyan ve saraya müneccimbaşı olan Ahmed Efendi Konya Ereğlisi’ndendir. Hasan Beyzade’nin Telhîsu’t Tevârih’i Tâcu’t Tevârih’in hülasasıdır. Mehmed Efendi’nin Nuhbetu’t Tevârih’i Sultan II. Ahmed’in tahta çıkışına kadar geçen olayları kaplar; II. Ahmed’in saltanatı yıllarında yaşayan Esîrî Hasan Efendi’nin eseri de Mi’yâru’d Düvel’dir, Eser haritalarla süslenmiştir. Vak’a-nüvis Mehmed Raşid Efendi’ye kaynak olan Zübdetu’l Vekâyi Mehmed Paşa’nındır. Şam­dânîzade Süleyman Efendi Tokatlıdır ve eserinin adı Merîu’t Tevârih’tir. Hekimbaşı Abdülhak Molla’nın oğlu Hayrullah Efendi’nin tarihi de mü­him bir kaynaktır. 1878 yılına kadar gelen olaylar Mehmed Efendi’nin Haber-i Sahih’inde yer almış; Mustafa Nuri Paşa’nın Netâyicu’l Vukûât’ı ise Sultan Abdülmecid devrine kadar gelmiştir.

Tanzimat’la başlayan karmakarışık olayları ise Ahmed Vefik Paşa, Ahmed Rasim, Ahmed Refik yazmışlardır. Devlet-i Âliyye’nin bu ve daha sonraki II. Meşrutiyet devri ile son yıllarına dair yazılanlar -maalesef-tarafsız değildir; binaenaleyh dikkatle okunmalı, muhtelif kaynaklarla karşılaştırılmalıdır.

Hükümdarların evsafını, şan ve zaferlerini yazan kimselere “Şehnâ­me-nüvis”, yazdıkları manzum eserlere de “Şehnâme” denildiğine baş­tarafta temas etmiştik; önceleri hep manzum olarak yazılan şehnâmeler XVI. asır ortalarından itibaren mensur olarak da yazılmıştır.

Şehnâme-nüvisler arasında Fethullah Ârifî, tarihimizin en büyük kahramanlarından biri olan Yavuz Sultan Selim Han’ın fütuhatına dair altmış bin beyitlik bir şehnâme yazmış, Kanunî için yazmaya başladığı Hünernâme ise ölümüyle yarım kalmıştır. Ârifî ile halef-selef olan Şir­vanlı Eflâtun Hazânî, tezhip ve minyatürde de üstattı. Bu zatın 1559’da vefatıyla meşhur Seyyid Lokman şehnâme-nüvis oldu. Şehinşahnâme adıyla yazdığı eseri Sultan III. Murad’a sundu. Arifî’nin Hünernâme’sini de tamamlamaya teşebbüs eden Seyyid Lokman, III. Murad’ın saltana­tında bunu tamamlayamamış, bilahare Hünernâme’yi bazı değişikliklerle bitirip yeni padişah III. Mehmed’e takdim etmişse de eserde yaptığı de­ğişiklikler hoş görülmeyip vazifeden azledilmiştir. Daha sonra Ta’likîza­de unvanıyla ünlü Mehmed Efendi bu vazifeye getirilmiş, bu zat, Seyyid Lokman’ın da yardımıyla Hünernâme’yi tamamlamaya çalıştı. 1601’de ölünce yerine Hasan Hükmî Efendi geçti. On yıl kadar şehnâmecilikte kalıp bilahare bu vazifeden alındı. IV. Mehmed’in (Avcı Sultan Mehmed) saltanatından itibaren de şehnâme-nüvis yerine vak’a-nüvis tabiri kulla­nılmaya başlandı.

İlk vak’a-nüvis, Tevkiî Abdurrahman Paşa’dır. Vekayinâme adlı ese­ri, 1648-84 yılları olaylarına hasredilmiştir. Bu zatı, şahsiyetine ve eseri­ne daha evvel temas ettiğimiz Naîmâ unvanıyla meşhur Mustafa Naîmâ Efendi takip etmiştir. Yazdığı, kısaca Naîmâ Tarihi diye anılan Ravzatu’l Hüseyn fî-Hülasati Ahbâru’l Hâfikîn mühim bir kaynaktır. Mehmed Ra­şid Efendi üçüncü vak’a-nüvistir, 1681-1722 yılları olaylarını inceleyen eserini sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın himayesinde yaz­mıştır.

Küçük Çelebizade diye anılan İsmail Âsım Efendi 1723’te vak’a-nüvis olmuş ve 1722-29 yılları vukuatını kaplayan bir tarih yazmıştır. Meşihat makamında da bulunan Küçük Çelebizade 15-16 Şubat 1760 gecesi vefat etmiştir. Arpa Eminizade Mustafa Sami Efendi üç yıl kadar vak’a-nüvislik yapmış, yazdıklarını, daha sonra bu makama getirilen Subhi Efendi kendi eserine ilave etmiştir. Subhi Efendi’ye yalnız Arpa Eminizade’nin değil, ondan sonra vak’a-nüvis olan Hüseyin Şakir Efendi’nin müsveddeleri de kalmıştır. Subhi Efendi beş yıl vak’a-nüvislikte bulunmuş, 1730-43 yılları vukuatını yazmıştır.

1743-52 yılları vukuatını ise Süleyman İzzî Efendi incelemiştir. Bu zat iki defa bu makama getirilmiştir. Şefiknâme adlı eserin sahibi Mehmed Şefik Efendi’dir. Mustafa Rahmi Efendi Kırımlıdır. Devlet-i Âliyye’de çe­şitli hizmetlerde bulunmuş, 1747’de İran’a elçi olarak giden Hacı Ahmed Paşa’nın maiyetinde bulunup geçen olayları yazmıştır. İzzî Tarihi’ne bir zeyl yazan Seyyid Mehmed Hâkim Efendi, 1770 yılına kadar vak’a-nü­vislikte bulunmuş, aynı yıl Ceşmîzade Mustafa Reşid Efendi vak’a-nüvis olmuşsa da tayininden birkaç ay sonra vefat etmiştir.

Çeşmîzade’nin vefatını müteakip Musazade Mehmed Abdullah Efen­di vak’a-nüvis tayin edilip beş yıl bu hizmette bulunmuş, daha sonra Ha­san Can Behçetî Efendi makama getirilmişse de kısa zamanda azlolun­muş, Şişman Süleyman Efendi ise bir yıl vak’a-nüvislikte bulunup istifa etmiş; notları, kendisini takip eden Sadullah Enverî’ye kalmıştır. Enverî Efendi üç defa vak’a-nüvisliğe getirilip 1795’te vefat etmiştir.

Notları Cevdet Tarihi’ne alınan ve yalnız 1788 olaylarını yazan Meh­med Emin Efendi’yi müteakip Trabzonlu Halil Nuri Efendi 1794’te vak’a-nüvis olmuş, dört yıl sonra vefat etmiş ve yalnız kendi zamanındaki olayları yazmıştır. Yukarıda ismi geçen vak’a-nüvislerden Seyyid Meh­med Hâkim, Çeşmîzade Mustafa Reşid, Musazade Mehmed Abdullah ve Hasan Can Behçetî Efendilerin notlarının kendisine intikal ettiği Ahmed Vâsıf Efendi 1753-74 yılları olaylarını Mahâsinu’l Asar ve Hakayıku’l Ah­bâr adlı eserinde incelemiş; bilahare Âmir Efendi ancak beş ay kadar hiz­mette bulunmuş; Mütercim Âsım Efendi, 1787-1808 vukuatını incelediği tarihini, Âmir Efendi’yi takiben geldiği vak’a-nüvisliğinde yazmıştır. Bu zat, lakabından anlaşılacağı veçhile tercümeleriyle ünlüdür. 1808-20 olay­larını ise Şânîzade Mehmed Atâullah Efendi yazmıştır. Eseri dört cilttir.

Sahaflar Şeyhizade Mehmed Esad Efendi, 1825’te makama gelip 1847 yılına kadar vak’a-nüvislikte bulunmuş, 1821-24 yılları olaylarını incele­miştir. Mehmed Esad Efendi’nin, yeniçeriliğin kaldırılmasıyla ilgili Üss-i Zafer adlı eseri de mühimdir. Daha sonra gelen Mehmed Recâî ve Nail Efendiler eser bırakmamışlardır.

On iki ciltlik Tarih-i Cevdet’i ile meşhur Ahmed Cevdet Paşa, 1855’te vak’a-nüvis olup on yıl bu makamda kalmıştır. Devletin çeşitli memuri­yetlerinde bulunan Ahmet Cevdet Paşa’nın, bu on iki ciltlik tarihinden başka daha pek çok eseri vardır ve bunların cümlesi tarihimizin mühim kaynaklarıdır.

Ahmed Lütfî Efendi, 1825-76 olaylarını yazmış ve eserinin yedi cil­di basılmıştır, vak’a-nüvislerin sonuncusu olan Abdurrahman Şeref Bey, Lütfî Tarihi’nin sekizinci cildini baskıya hazırlayıp yayınlamış, tarihimi­zin türlü kirli, karanlık olaylarla dolu bu devrine dair büyük-küçük pek çok eser vermiştir. Ayrıca makaleleri de mühimdir. Cumhuriyet devrine erişen ve milletvekilliği yapan Abdurrahman Şeref Bey 1925’te vefat et­miştir.

Kaynak: Yalan Söyleyen Tarih Utansın, Cilt 3, Sayfa 49-55

                                                                                                                                                                 

YORUM EKLE

banner36