Osmanlı tarihinde lakaplarıyla anılan sadrazamlar

"Lakaplarıyla anılan sadrazamlar arasında Kanunî Sultan Süleyman devrinin meşhur Hırvat Rüstem Paşası “Kehle-i İkbâl” lakabıyla de meşhurdur." Mustafa Müftüoğlu'nun yazısı.

Osmanlı tarihinde lakaplarıyla anılan sadrazamlar

Osmanlı tarihinde bazı sadrazamlar lakaplarıyla şöhret bulmuşlardır. Bunlar arasında Çandarlı Halil Paşa, Amasyalı Bayezid Paşa, Karamânî Mehmed Paşa, Sokollu (Sokol, Bosna vilayetine bağlı bir kasabadır) Mehmed Paşa, Kanijeli Siyavuş Paşa, Lefkeli Mustafa Paşa, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Çorlulu Ali Paşa, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Giritli Mustafa Nailî Paşa, Sakızlı Ahmed Esad Paşa, Tunuslu Hayreddin Paşa, Kıbrıslı Kâmil Paşa, Mısırlı Said Halim Paşa misali doğdukları yer adıyla anılanlar olduğu gibi; ırkî bir hassasiyetle milliyetlerini unutamayan Rum Mehmed Paşa, Hersek dukası Stipan Kossariç’in oğlu Hersekzade Ahmed Paşa, Frenk İbrahim Paşa, Hırvat Rüstem Paşa, Cenevizli Cigala’nın oğlu olup “Cağaloğlu” diye anılan Yusuf Sinan Paşa, Ermeni Süleyman Paşa ve benzerleri de milliyetleriyle tarihe geçmişlerdir.

Ayrıca bazı sadrazamlar şehzadelere mürebbîlik etmeleri dolayısıy­la “Lala” lakabıyla anılırlarken (Lala Şahin Paşa, Lala Mustafa Paşa, Lala Mehmed Paşa gibi); bazıları da “Hadım” lakabıyla şöhret bulmuşlardır: Hadım Ali Paşa, meşhur Hadım Sinan Paşa (Ridâniye Savaşı’nda şehid düşüp Yavuz Sultan Selim Han’ı ağlatan vezir-i a’zam), Hadım Süleyman Paşa, Hadım Mesih Paşa gibi. Bu arada ilerlemiş bir yaşta devlet hizmeti­ne geçmeleri veya yaptıklar bazı işlerin müthiş bir mübalağa ile büyütül­mesi dolayısıyla “Koca” lakabı verilenler (Koca Mustafa Paşa, Koca Sinan Paşa(!), Koca Ragıb Paşa, Koca Yusuf Paşa, Koca Hüsrev Paşa, Koca(!) Mustafa Reşid Paşa) olduğu gibi; saraya damat olmaları dolayısıyla “Da­mat” lakabıyla anılanlar da vardır ki bunlardan biri, memleketin pek acı ve karanlık günlerinde beş defa sadâret makamına çöreklenebilen meş­hur Damat Ferid Paşa’dır.

Lakaplarıyla anılan sadrazamlar arasında Kanunî Sultan Süleyman devrinin meşhur Hırvat Rüstem Paşası “Kehle-i İkbâl” lakabıyla de meş­hurdur. Rivayete göre Kanunî, biricik kızı Mihrimah Sultan’ı Rüstem Pa­şa’ya vereceği zaman, bu damat namzedinin cüzzam olduğu ileri sürül­müş, tahkikat sırasında cüzzamlıda bit olmayacağı söylenmiş ve gizlice yapılan muayenede Rüstem Paşa’nın çamaşırında bulunan bit, onun cüzzam olmadığını ispat edince Mihrimah Sultan, Rüstem Paşa’ya verilmiş; böylece bit yüzünden saraya damat olan Hırvat Rüstem Paşa “Kehle-i İkbâl” lakabıyla da anılmış, hatta şu meşhur beyit bu münasebetle söy­lenmiştir:

Olıcak bir kişinin bahtı kavî, tâli’i yâr,

Kehlesi dahi mahallinde onun işe yarar.

Hırvat Rüstem Paşa ile halef-selef olan Semiz Ali Paşa’ya “Semiz” lakabı, dağlara benzetilen şişmanlığından dolayı verilmiş; cerrahlıktan yetişen ve III. Mehmed’i sünnet eden Sadrazam Cerrah Mehmed Paşa ise mesleği dolayısıyla “Cerrah” lakabı ile anılmıştır ki İstanbul’un bir semti bugün bu sadrazama izafeten “Cerrahpaşa” adını taşımaktadır. I. Ahmed devri sadrazamlarından Murad Paşa’ya “Kuyucu” lakabı, Anado­lu’da öldürttüğü kimseleri kuyulara doldurması dolayısıyla verilmiş ve bu hunhar sadrazamın kuyuculuğu Naîmâ tarihinde geniş yer almıştır. Yine Sultan I. Ahmed devri sadrazamlarından Mehmed Paşa’ya “Öküz” lakabı verilmesi, babasının Karagümrük’te öküz nalbantı olmasından­dır. I. Mustafa’nın ikinci saltanatında sadâret makamına getirilen Mere Hüseyin Paşa, hiç Türkçe bilmediği ve cellada teslim edilecek kimsele­ri, Arnavutçada “Alın!” manasına gelen “Mere!” kelimesiyle huzurundan kovduğu için “Mere” lakabını almıştır.

IV. Murad devri sadrazamlarından Hafız Ahmed Paşa’ya ise “Müez­zinzade” lakabı babasının müezzin olması dolayısıyla verilmiştir. Aynı devir sadrazamlarından Tayyar Mehmed Paşa’ya “Tayyar” lakabı, bir ri­vayete göre askerî harekâttaki süratinden; diğer bir rivayete göre Bağdat valisi iken şehid düşen babası Mustafa Paşa’nın “Uçar” lakabıyla anılma­sındandır ki Amasya Tarihi müellifi Hüsameddin Efendi bu iddiadadır. Kemankeş Kara Mustafa Paşa’ya verilen “Kemankeş” lakabı ise ok atmak­taki maharetinden dolayıdır.

Sultan İbrahim devri sadrazamlarından Hezârpâre Ahmed Paşa’nın “Hezârpâre” diye anılması 7-8 Ağustos 1648 gecesi idam edilen bu sad­razamın cesedinin “pare pare” edilmiş olmasındandır. Bu, cesedi “pare pare” edilen Hezârpâre Ahmed Paşa’dan sonra sadâret makamına getiri­len Sofu Mehmed Paşa ise Koca Mehmed Paşa adıyla da anılmaktadır ki seksen yaşlarında sadrazam olan bu zata “Sofu” lakabı Mevleviliğinden, “Koca” lakabı ise ihtiyarlığı dolayısıyla verilmiştir.

IV. Mehmed devrinde Bağdat valiliğinden sadâret makamına getiri­len Ahmed Paşa’ya verilen “Melek” lakabı ise gençliğinde semizliğinden dolayı “Malak” diye anılmasındandır. Ahmed Paşa sadrazam olunca “Ma­lak” lakabı “Melek”e çevrilmiştir. Sultan II. Ahmed devri sadrazamların­dan Ali Paşa’ya verilen “Sürmeli” lakabı, bu sadrazamın süs merakından ve gözlerine sürme çekmesindendir. Sürmeli Ali Paşa’yı müteakip sadra­zam olan Mehmed Paşa pek yakışıklı olması dolayısıyla “Elmas” lakabıyla anılmış; Hüseyin Paşa’ya “Amcazade” lakabı, Köprülü Fazıl Ahmed ve Fa­zıl Mustafa Paşaların amcaları olan Hasan Ağa’nın oğlu olması dolayısıy­la verilmiş; Amcazade’nin damadı Ahmed Paşa ise ceddinin kavanozcu olması dolayısıyla “Kavanoz” lakabıyla anılmıştır.

III. Ahmed devri vezir-i a’zamlarından Hasan Paşa, padişahın kız kardeşi Hatice Sultan’la evlendiğinden “Enişte” lakabını almış; bu Enişte Hasan Paşa’dan sonra vezâret-i uzmâ makamına getirilen Ahmed Paşa ise babasının kalaycı olması dolayısıyla Kalaylı Ahmed Paşa diye anılırken Girit valisi bulunduğu sırada koz bekçiler halifesi Ahmed Ağa tarafından gizlice İstanbul’a davet edilip huzura kabulünden evvel sarayın “Koz Bek­çiler Odası”nda bekletildiğinden “Kalaylı” lakabının yanına bir de “Koz” ilave edilerek “Kalaylıkoz Ahmed Paşa” oluvermiştir.

Tarihimizin büyük mazlumlarından biri olan Baltacı Mehmed Pa­şa’ya, baltacılıkla saraya intisabından dolayı “Baltacı” lakabı verilmiştir. Sesi güzel olup bilahare musiki tahsili ile müezzin olan Baltacı Mehmed Paşa, “Pâkçe Müezzin” lakabıyla da anılır. Baltacı’nın halefi Ali Paşa ise Çorlulu bir çiftçinin oğlu olduğundan “Çorlulu” lakabını almıştır ki bu zat II. Mustafa’nın kızı Emine Sultan’la evlendiğinden, bazı kaynaklara “Damat” lakabıyla da geçmiştir. Aynı devir vezir-i a’zamlarından Yusuf Paşa, yeniçeri ağalığından vezâret-i uzmâ makamına getirildiği için “Ağa” lakabını almış; Süleyman Paşa ise kızlar ağası Yusuf Ağa’nın köleliğinden yetiştiğinden “Köle Süleyman Paşa” diye anılmıştır.

I. Mahmud devri sadrazamlarından Topal Osman Paşa, Namık Ke­mal’in büyük dedesi olup “Morali” lakabıyla da anılır. Damla hastalığın­dan kalma bir arıza yüzünden aksak olduğundan “Topal” lakabı verildiği rivayet edilir. Halefi Ali Paşa, Venedikli bir dönme olan Hekimbaşı Nuh’un oğlu olması dolayısıyla “Hekimoğlu/Hekimzade” lakabıyla tarihimize geç­miştir. Yeğen Mehmed Paşa’ya ise “Yeğen” lakabı, Başdefterdar Alâiyyeli Yusuf Efendi’nin kız kardeşinin oğlu olduğu için verilmiştir. Yine bu dev­rin sadrazamlarından Mehmed Emin Paşa’nın “Divitdar” lakabını alması, Damat İbrahim Paşa’nın divitdarlığında bulunmuş olmasındandır.

Sultan III. Osman’ın saltanatı yıllarında sadâret makamına getirilen Ali Paşa’ya “Bıyıklı” lakabı, vezir oluncaya kadar sakal bırakmamış olması do­layısıyla verilmiştir. Bıyıklı Ali Paşa ile halef-selef olan Mehmed Said Paşa, Yirmi Sekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin oğlu olduğundan “Yirmi Sekizzade” lakabıyla anılmıştır ki bu Mehmed Said Paşa bizdeki ilk masonlardandır.

III. Mustafa Han devrinin ünlü vezir-i a’zamı Koca Ragıb Paşa, dip­lomasi tarihimizdeki başarıları dolayısıyla haklı olarak “Koca” lakabını kazanmıştır. Divan edebiyatınızda da mühim bir mevkii olan ve darb-ı mesel hâline gelen mısraları günümüzde hâlâ söylenen Koca Ragıb Paşa, III. Ahmed’in kızlarından Saliha Sultan’ın üçüncü kocası olması dolayı­sıyla aynı zamanda “Damat”tır da... Aynı devir sadrazamlarından Meh­med Emin Paşa, sefaretle Hindistan’a giden yağlıkçı esnafından Hacı Yu­suf Ağa’nın oğlu olması dolayısıyla “Yağlıkçızade” lakabıyla meşhurdur. Bu zat, nişancılık/hariciye işleri makamından sadârete getirildiğinden “Nişancı” lakabıyla da anılır. Niğde vilayetinin Arapsun kazası eşrafından Seyyid Ali Ağa’nın oğlu olup muktedir bir devlet adamı olarak tanınan yine bu devir sadrazamlarından Seyyid Mehmed Paşa’ya “Kara Vezir” la­kabının verilmesi esmer benizli olmasındandır.

Sultan III. Selim devri sadrazamlarından Hasan Paşa’ya, “Mühr-i Hümâyûn” hasta yatağında teslim edildiğinden “Meyyit/Cenaze” lakabı verilmiş; Rahova muhafızlığından sadrazam olan Şerif Hasan Paşa ise Rusçuk A’yanı Çelebi Süleyman Ağa’nın oğlu olması dolayısıyla “Çele­bizade” lakabıyla anılmıştır. Keçiboynuzu Ağa İbrahim Hilmi Paşa diye anılan sadrazama “Keçiboynuzu” lakabı çok cılız olduğu için “Ağa” lakabı da yeniçeri ağalığından sadrazam olması dolayısıyla verilmiştir.

Meşhur Alemdar Mustafa Paşa -ki II. Mahmud’un ilk sadrazamıdır-gençliğinde mensup olduğu kırk ikinci ortanın bayraktan olması dolayı­sıyla “Alemdar” lakabıyla anılır. Tanzimat devrinin ünlü Mustafa Reşid Paşası ise yalan söyleyen tarihin dilinde “büyük”, “koca” diye anılırsa da bu adama verilen “koca” lakabı yanlıştır. Şahsiyetine muhtelif vesilelerle temas ettiğimiz Mustafa Reşid Paşa, ne “büyük adam”dır ne de “koca” la­kabına layıktır. Tanzimat’ın Mustafa Reşid Paşa’sı “devleştirilmiş cüceler” den biridir. Aynı devir sadrazamlarından Hemşinli Mehmed Ali Paşa, II. Mahmud’un kızlarından meşhur Adile Sultan’la evlendiğinden “Damat” lakabıyla anılmış; Sultan Abdülaziz Han’ın “Benim ceddim bu gibilerin aklı ile hareket etmiş olsaydı, Konya Ovası’nda koyun sürüleriyle çadırda yaşamaktan kurtulamazdık!” diye andığı Sadrazam Mehmed Rüşdü Pa­şa’ya ise “Mütercim” lakabı, Fransızca’dan askerî nizamnâmeler tercüme etmiş olması dolayısıyla verilmiştir.

Sultan Aziz devrinde iki defa sadâret makamına getirilen ve icraa­tıyla Abdülaziz Han’ın felaketini hazırlayan meşhur Mahmud Nedim Pa­şa’ya, Moskof taraftarı olması dolayısıyla “Nedimof” lakabı verilmiş; yine Abdülaziz Han devri sadrazamlarından Mehmed Rüşdü Paşa ise ceddi Şirvan Türklerinden olduğundan “Şirvânîzade” diye anılmıştır. “Eşekçi Ahmed’in oğlu” lakabıyla meşhur Hüseyin Avni Paşa katili de aynı devir sadrazamlarındandır. Son derece âdinin bayağısı bir tip olan bu padişah katilinin babası “Eşekçi Ahmed”, kendisi ise “Malak Hüseyin” veya “Sıpa Hüseyin” diye tarihe geçmiştir.

Sultan II. Abdülhamid devrinin meşhur sadrazamı Said Paşa -ki do­kuz defa sadâret makamına gelmek suretiyle rekor kırmıştır- “Şupur” lakabıyla maruftur. Sultan Reşad devri sadrazamlarından Gazi Ahmed Muhtar Paşa ise Bursa’nın Katırcıoğulları sülalesinden olduğundan “Ka­tırcıoğlu” diye anılagelmiştir.

         

Yalan Söyleyen Tarih Utansın, Cilt 3, Sayfa:131-136

                                                                                                                                                         

YORUM EKLE