Sık sık bulunduğunuz şehirden ya da ilçeden başka şehirlere seyahat edenlerden misiniz? Seyahate fazla vaktim olmadığı halde, ne zaman şehirlerarası otobüs yolculuğu yapsam dikkatimi en çok çeken şey; eskiden kervansaray olarak anılan, şimdinin dinlenme tesislerindeki güzel bir köşeye yerleştirilmiş kitaplıklardır. Bundan bir on yıl öncesine kadar, dinlenme tesislerinde böylesi bir uygulama olduğu hatırıma gelmiyor.
“Bizi kaale alan olacak mı?” diye iç geçiren kitaplar
İnsanların dinlenme tesislerinde yapacakları şeyler bellidir; ihtiyaçlarını gidermek, karınlarını doyurmak vs. Bunlarla birlikte, farklı farklı kitaplarla renklendirilmiş bu kütüphaneler, aslında şunu fısıldıyor anlamak isteyene: Tamam, insanlar ihtiyaçlarını görmeli, karınlarını doyurmalı; ama bir de zihinlerini doyuracak yönlere de eğilmeliler. O kadar yiyecek çeşidinin, süs eşyasının, oyuncakların kaplayıverdiği bir ortamda, kitaplara da hayat hakkı tanımak, kadirşinas bir davranış olsa gerektir. Çoğu kitapların içeriği genel olarak “fast food” türünde olsa dahi, yine de tebrik’i ve takdir’i hak ediyor bu eylem.
Pek tabi, özellikle kitapseverlerin üflet ettiği bu kitapcağızlar bölümünü, kitapla hiç alakadar olmayanların da bazen ziyaret ettiğini görmüşlüğümüz olmuştur. Daha birkaç gün evvel gerçekleştirdiğim Kayseri-İstanbul seferimde, her mola verilişinde gözlerim öncelikle, raflarında, “Bizi kaale alan olacak mı?” diye iç geçiren kitapların olduğunu düşündüğüm ve köşelerden en güzel köşe olarak gördüğüm kütüphaneleri aramıştır. Bazen, mola vaktine kadar uyumanın verdiği uyku mahmurluğuyla, lokum ve pişmaniye kutularını kitap sanmışlığım ve “Allah Allah, bu kitapları neden böyle tezgâhlara yaymışlar?” demişliğim olsa da, gözlerim aradığını bulmanın mutluluğunu yaşamakta fazla gecikmemiş oluyor. Bunun için de, iyi bir göz ovması ya da en yakın çeşmede yüzün suyla buluşturulması icap ediyor haliyle.
Burada kitaplar size, “Hoş geldin!” diyor
Meselenin en önemli ve en ibretlik tarafı da, kitap gibi kadim bir dosta dinlenme tesisleri gibi uğranılıp geçilen, yani çok kısa bir müddet için yer verilmesidir. Yolcuların çoğunluğunun, mola vakitlerini malayani gezinti ve sigara içmekle geçirmek yerine, kitapların dünyasına girmeleri ne de güzel! Öyle kolay kolay satın alan çıkmasa da, en azından ilgi odaklarına kitapların alınması, bir kazanım olarak yeter de artar bile.
Sözünü edemeden geçemeyeceğim bir başka konu da, Ankara Otogarı’nın kitaplarla bezenmişliğidir. Bunu İstanbul Otogarı’nda maalesef göremiyoruz. Ankara’da otobüsten iner inmez ve terminal kapısından girer girmez, bazı girişlerde sizi kitaplar karşılıyor hemen. Bu ne güzelliktir böyle! Hani, geleceğinizi bilip de yolunuzu bekleyenler olur ve otobüsten indiğiniz anda size sarılır da “Hoş geldin!” diyenleriniz olur ya; ondan fazlaca farkı olmadan, burada kitaplar sizi kucaklayarak “Hoş geldin!” diyor. Çoğu zaman bu “hoş geldin”e, gözlerim ışıl ışıl cevap veririm; her ne kadar yol yorgunluğu ve uyku mahmurluğu üzerimde hâkim olsa da.
Namaz ve kitaptan daha âlâ ne var ki şu fani dünyamızda?
Otogarına kitaplarla anlam katan bu minvalde başka şehir var mı, bilmiyorum. Aslında bu güzelliğe, daha çok İstanbul yakışırdı fikri benden ağır basıyor. Tabi, merhum Abdurrahim Karakoç’un buyurduğu gibi: “Biz ne bilek begim, böyükler bilir!” diyor ve bu temennimiz neden gerçekleşmesin, diye de sormadan edemiyoruz. Ben aciz gibi, hayatı kitaplardan uzak olarak yaşamayı büyük bir ar kabul edenlerin, otobüs mola yerlerinde kitaplarla karşılaşmalarının, göz ardı edilecek bir erdemlilik olmayacağını düşünüyorum.
Fatih Pala yazdı
"Bütün medeni ülkelerde aynı şikâyet: Okumuyoruz. Kitaplar çoğaldıkça okuma sevgisi azalıyor. Ama, yine de birçokları için okuma bir hastalık. Böyleleri incelemek, düşünmek, dinlemek, eğlenmek için okumaz; okumak için okur. Ne sanat heyecanı ararlar, ne zekâlarını geliştirme emelindedirler. Çok okurlar, ellerine geçeni okurlar. Sabırsızdırlar, sırtlarından bir yük atmak isterler sanki. Okuduklarını reddetmek veya tartışmak ihtiyacını duymazlar. Bu ülke -Cemil MERİÇ