Bir şairin yaşı, şiirinin yaşına eşittir diyorum. Bir şairden okuduğumuz en yakın tarihli şiir yorgun mu, ümitsiz mi, bıkkın mı, kendini tekrar mı ediyor ya da tam tersi hâlâ çocuksu mu, gencecik mi, heyecanlı mı, coşkulu mu, taptaze mi?
Nurettin Durman’ın özgeçmişini okumamış; onunla hiç karşılaşmamış ve yüzünü görmemiş; sadece şiirlerini okumuş biri olsaydım derdim ki, bu şiir, ilk gençlik diriliği, enerjisi ve muzipliği henüz üzerinden gitmemiş otuz yaşlarındaki birine ait olsa gerek.
Allah uzun ve sağlıklı bir ömür versin, bugün 73 yaşında olan Nurettin Durman’ın bende bıraktığı izlenimlerden yola çıkarak, onu bu kadar içten, sevimli ve zinde tutan unsurların neler olduğunu düşündüm: Öncelikle, gösterişsiz, mütevazı ve teslim olmuş bir Müslüman. Bu iyi bir başlangıç. Temiz bir kalp demek bu. İddiasız ve kadere emanet bir yaşam anlayışı. Şunu da eklemeliyim, daima önyargısız, herkesi sevmeye ve kucaklamaya hazır olma hâli. Genel eğilimin tersine, her türden kitap okumayı seven bir entelektüel. Hem sonra, velûd... Bu da, ilham kaynağının ardı arkası kesilmeden akışıyla ilgili elbette. Bembeyaz sakallarının verdiği güven hissini; babacan görüntüsünü de ekleyeyim.
İlk yazdığı şiirden son yazdığı şiire olmak üzere, Durman’ın bugüne kadar yayınlandığı on şiir kitabından rastgele, karma bir seçim yapıp, bir de, en son Kasım 2018’de bir dergide yayınlanmış şiirinden alıntılar vereceğim. Onun 1963’te başlayan ve bugün de olanca hızıyla devam eden elli beş yıllık serüveninin çok kısa bir özeti olacak bu bir bakıma.
...
Çocuklar, kediler, balık tutmaya uğraşan adamlar
Okul kaçkınları, liseli âşıklar, gezginler
Simitçinin uzaktan gelen sesiyle birlikte aniden
Caminin önünde kendini büyüterek ister istemez
Bir başına neredeyse onu ne kadar sevdiğimi
Yazacak elbette sararmış yapraklarında tarih
Bir gün, evet bir gün fırtınadan sonra mutlaka...
(Karmaşa)
Atlar dörtnala giderdi aşkla giderdi
Dağlardan dağlara haber
Ulaşınca nasıl da
Mavzerini dedem
Ateşlerken elaziz sokaklarında
Erişte keserdi kadınlar güzün, analarımız
Oturarak ve başlarını kapatarak gibi kurşun
Kaynardı köpük inerdi aşağı dağ suyu...
(Süleyman)
Nasıl desem mesela tarih öncesi gibi
Büyük felaketler yıkımlar heyecanlar
Şehri taşısak mı gömsek mi içimize
Fırtınalara bıraksak mı göz göre göre
Gene ne varsa boğazdan aşağı keyfince
Esip şöyle Üsküdar’a doğru bir çay içimi
Bir rüzgâr gülü Martılı dalgalı kız kulesi
Yoksa kalmayacak ölüler için toprak. ...
(Saat Kaç)
Tanrım;
Sen bilirsin içimdeki
İyilikleri kötülükleri:
Aczimden başka ne kaldı.
Başka sığınacak bir kapı,
Bir makam;
Bir tarla kuşu özgürlüğü...
(Sunu)
Yukarıda alıntılar vererek örneklediğim şiirlerden “Karmaşa”: 2001, “Süleyman”: 1983, “Saat Kaç”: Kasım 2018 ve “Sunu”: 1963 yılında yazılmış. Temalar, mısra örgüleri değişse de, değişmeyen bir şey var: Hiçbir şiirde kaybolmayan bir heyecan, çocuksu bir masumiyet, sıcaklık ve akıcılık söz konusu. Geçen bunca yıl, dünyada, ülkemizde ve şairin kendi özel hayatında yaşanan değişim ve dönüşüm onun şiirindeki öz’ün kaybolmasına sebep olamamış. O, ilk günkü sıcaklığı ve içtenliği ve coşkusuyla yazmaya devam ediyor.
Nurettin Durman, şiiri kadar genç.
Şadi Kocabaş