Bilim tarihi, uygarlıklar tarihi, genel tarih vb. gibi tarih bilimini barındıran disiplinlerin kitapları, uygarlıkların sulak alanlara yakın yerlerde ortaya çıktığını bizlere gösterir. Çin medeniyeti Sarı Irmak’ın, Hint medeniyeti Indus Irmağı’nın, Mezopotamya medeniyeti ise Fırat ve Dicle ırmakları arasının verimli topraklarında kurulmuşlardır. Bir diğer tarihöncesi medeniyet olan Mısır medeniyeti ise Afrika’nın can damarı olan Nil Nehri’nin Akdeniz’e döküldüğü yerde oluşturduğu deltada ortaya çıkan bir medeniyettir.
Cennet’ten doğduğuna inanılan nehir: Nil
Nil Nehri, dünyanın en uzun nehri olmasının yanında Afrika gibi sulak alanların kıt olduğu, yaşama -dünyanın diğer bölgelerine nispeten- elverişsiz olan bir coğrafya için Allah tarafından bahşedilmiş büyük bir lütuftu. Yöre halkı açısından önemi o derece fazla idi ki, bu nehrin nereden kaynaklandığına dair halk tarafından efsaneler bile anlatılagelmişti. Bunlardan belki de en dikkati çekeni, Nil Nehri’nin Cennet’ten doğduğunu (kaynaklandığını) anlatan efsaneydi.
Nil nehrinin taşkınlarına karşı çözümler aranıyor
Orta Afrika’dan Akdeniz’e kadar, yolu üzerindeki, materyal açısından zengin alüvyonlu toprağı taşıyarak Mısır uygarlığının kurulduğu Nil deltasını oluşturan bu nehir, sağladığı yararların yanında bazı sıkıntılara da yol açmaktaydı. Bunlardan en bilineni, belirli dönemlerde gerçekleşen taşkın olaylarıydı. Taşkınlar sonucunda her ne kadar toprağın verimi artıyorsa da, arazilerin sınırlarının kaybolması toplumsal açıdan bir sıkıntıya zemin hazırlamaktaydı.
Oluşan sıkıntılara çözüm olması bakımından, Mısırlılar, takvimlerindeki yılları Ay’ın evrelerine ya da Güneş’in geçişlerine göre değil, Nil’in taşma düzenini dikkate alarak üç mevsime bölmüşlerdi. Bu anlayış bile Nil’in toplumsal değerini göstermesi açısından önemlidir.
Hz. Ömer dönemindeki hızlı fetih politikası ile kısa zamanda Mısır uygarlığı, uygarlığımıza dâhil edilmişti. Mısır’ın yönetimini ele alan Müslümanlar da asırlardır halkın baş sıkıntısı olan Nil taşkınlarına çözüm oluşturacak projeler üretmeye başlamışlardı (Fatımî hükümdarının, İbn Heysem’i bu konuda görevlendirmesi ve ardından gelişen olaylar gayet güzel bir anekdottur.)
Müslümanların ortaya koyduğu çözüm: Nilmetre
Hangi çiftçinin ne ölçüde arazisi olduğunu, bu araziden yılda ne kadar vergi alınacağını belirleyebilmek maksadıyla Nil Nehri’nin yıl içerisindeki derinlik değişimlerini ölçmeye çalışan Müslümanlar, Nilmetre diye bilinen yapıyı oluşturmuşlardır. Üzerinde bulunan işaretlerle düzenli bir şekilde Nil’in derinliğinin ölçülerek, halkın o yıl oluşabilecek taşkınlıklara karşı uyarılmasının yanında adil bir vergilendirme sisteminin de oluşmasını sağlayan (çünkü her yıl belirli vergi alınırsa, kıtlık dönemlerinde halka büyük zulm edileceği malumdur) bu yapı, Müslümanların adalete bağlılıklarının ve toplumsal sıkıntıların çözümü konusundaki uğraşılarının somut bir örneği olarak karşımızda durmaktadır.
Piramitler gibi yapıların yanında, Müslümanların ilmî erişkinliğini yansıtan Nilmetre, –gören gözler için- ziyaret edilmeye değer bir eserdir.
Berkehan Kıran, unutulan değerlerimizi hatırlatmaya devam ediyor