Üstad Necip Fazıl’ın, “Sosyalizm, Komünizm ve İnsanlık” isimli kitabı, bize bırakılmış bir vasiyet niteliğinde… Komünizm üzerine yazılmış ciltlerce eseri göz önüne alarak yanılmamak gerekir, Üstad’ın bu eserinin hacmi çok değil ama içeriği doyurucu…
Üstad, âdeta İslâm’ın önüne arkasına, sağına soluna herhangi bir yapım veya çekim eki getirmenin yanlışlığını vurgulamak için ya da “islami sol” enteresanlığının kol gezdiği bu dönemleri duyumsayarak, mümin gençleri uyarmak amacıyla bu eseri kaleme almış… Bu pörsümez kitaptan edindiğim kazanımları, eserden hep birlikte beslenelim diye ortaya sermek istedim.
Üstad’ın sosyalizmi anlatması…
Necip Fazıl’ın, zengin örneklendirmelerine ve çok etkili betimlemelerine aşinayız zaten… Bu kitabında da, sosyalizmi etkili bir biçimde tanıtıyor ve tasvirlerden yararlanıyor. Örneğin sosyalizmin bir hayvan olduğunu farz etsek ve bu hayvanı tarif etmemiz istense, nasıl bir çerçeve çizerek bu havyanı tanıtırız; Üstad bunu ifade ediyor. Böyle bir izahın, balıklardan kuşlara ve dört ayaklılardan sürüngenlere kadar tüm hayvanları birden içine alacağını belirtiyor. Yani buradan hareketle sosyalizmin izahının yapılamayacağını, çünkü İngiliz yazar Grifit’in belirttiğine göre 261 çeşit sosyalizm tarifi yapıldığını vurguluyor. Sosyalist düzenin yerleştiği toplumun, komünist bir toplum olarak kabul edildiğini göz önünde bulundurursak; komünizmin de benzer şekilde “tanımsız” olduğunu gözden kaçırmayız.
Komünizm’de “yokluk” var!
Günümüzde de sıkça yapılan bir hataya dikkat çekiyor Üstad. Çoğunlukla, komünizmde yaşananlar üzerinden sürdürülen bir tepki geliştiriliyor tarafımızca, oysa Necip Fazıl’ın bakışı daha farklı… Komünizm’de Allah yok, ruh yok, vatan ve millet mefkûresi yok, ruhçu ahlâk yok, felsefe ve tarih yok, anane ve terbiye yok, aileye bağlı çocuk yok, ferdî mülkiyet ve tasarruf hakkı yok... Tüm bunları ortaya koyan üstad, sonunda cevval kalemiyle; “Yok, yok, yok… Yokluk tasavvuru bile yok!” diyerek komünizm gerçekliğini açıklıyor. Ne var’a değil, ne yok’a bakmalı…
Gizlenen gerçek ne?
Bu kitabı okuduktan sonra –yeşil falan değil- harbi komünist arkadaşlarla ettiğimiz sohbetlerde, onlardan da gizlenen bir noktayı öğrendim Üstad’dan. Komünizmin saf doktrinlerinde ve komünizmin esasında aileye yer yoktur. Çocuk da cemiyetin malıdır. Üç yaşından sonra çocuk sitelerine gönderilecek ve orada köpek yavrusu gibi sürüler halinde büyütülecektir. Peki neden?
Bu sayede, o çocukların da anneleri çalışabilecek ve cemiyete verimli olacaktır. Böylece ekonomik kayıp olmayacak ve kutsal devlet payidar olacaktır. Bu gerçek ve yine saf komünal doktrinlerde geçen “ortak mülkiyet” anlayışı Türkiye’nin sosyo-kültürel bünyesi tarafından kabul edilmeyeceği için hep gizlendi bugüne kadar.
Komünistlerin, “komünisttir” dedikleri adamlar…
Üstad’ın, komünistler arasındaki çelişki ve uyumsuzlukları göz önüne serdiği bir bölüm var kitapta. Bu kısım bana Maksim Gorki’yi hatırlatıyor. Ki o, yıllarca komünizmin hâkim olması için kalem oynatmış bir adamdır fakat iktidara gelen komünist diktalarca, sorgulayan ve düşünen bir adam olduğu için kalemi kırılmış ve defteri dürülmüştür.
Bu bölümde Üstad, Lenin’in komik Şarlo için “Dünyada aradığım, özlediğim tek adam Çarli Çaplin’dir” sözüne atıf yaptıktan sonra; “Çarli Çaplin için istedikleri kadar komünist deseler de Şarlo, ‘Yeni Zamanlar’ filminde Materyalizmin makineyi azizleştirici gücünü kepaze etmiştir” diyor. Filmde anlatılan ise şudur: Bir kolu işçiyi yedirmeye, bir kolu da onun ağzını silmeye mahsus olan makinenin yemek yedirme kolu bozulur, kol havada çalışır ve yemekler yere dökülür. Öbür kolu da gelip adamın ağzını siler. Buradan hareketle, yirminci asrın putu sıfatıyla insan tahakkümünden sıyrılmış olan makinenin, hakikatte aptal olduğunu ortaya koyar Şarlo’nun ironisi… Üstad, o anda seslenir Nazım Hikmet’e: “Sen hala söylenedur: Trum trum makineleşmek istiyorum” diye…
Özümüz bize yeter!
Üstad, İslâm’ın bir düsturunu anlatarak, dünya çapındaki bu tanımın önemine dikkat çeker. “Zengin, paranın hâkimi değil, paraya hâkim olandır! İşte bu bakımdan ki, Allah kazananları sever.”
Günümüzde kimi dindar çevre gençlerimizin “davasını” yürütürken İslam sosyalizmi veya Anadolu sosyalizmi elbisesi giymeleri şeklinde tebellür eden tutuma, Üstad’dan bir muhtıra olarak da algılanabilir bu kitap… Üstad İslâm-komünizm ayrımını en kalın çizgilerle çizen bir adamdır ve “dava” dediği kavramın içinde bu çizgi de vardır. Yıllarca yüreğinden kan çekerek bu gençliğin yetişmesi için çabalayan bu güzide insanın, Üstad’ın yüreğini sızlatmamalı…
Ördeğin uçmaya özenmesi sonucu yürümeyi de unutması gibi olmamalıyız. Kapitalist olmadığımızı ispatlamak için, komünist yaması almamıza gerek yok. Özümüz bize yeter, tabii ona sadık kalırsak… Ali Şeriati’yi, Rasim Özdenören'i, Atasoy Müftüoğlu’nu, Abdurrahman Arslan'ı, Akif Emre'yi, Ali Bulaç’ı ve bu konudaki y/etkin güzel insanları okuyalım; zihnimiz ve ufkumuz açılsın inşallah…
“Sosyalizm, Komünizm ve İnsanlık”tan çıkarılacak çok ders var. Sonuçta sayfalarca bir kitap, burada bu kadar anlatılabilir. Ayrıca Üstad’la yeni tanışanlar için de bir girizgâh niteliğinde bu eser. Bu vesileyle üstada bir Fatiha…
Abdullah Yalnız sağıma soluma bakmadan yapamasam da “ben varım üstad!” diyerek hatırlattı
Gorki'nin ruhçu yönünü ortaya koyan ve Türkçe'de hiç yayınlanmamış bir hikayesinin tercümesi Akademya Dergisi'nde yayınlandı. Gerçekten harika bir hikaye...