Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanı ile Mustafa Kutlu’nun Sevincini Bulmak hikâye kitabındaki kadın kahramanlar Nuran ve Suna’nın mekân bağlamında yaşadıkları yer İstanbul’dur. Suna’nın yetiştiği baba evi, Fıstıkağacı adıyla bilinen geleneksel bir mahalledir. Buna karşı Nuran da İstanbul Adalar’da annesi, çocuğu ve dayısı ile birlikte yaşar.
Her iki karakterin de baba faktörünün hayatta olmaması dikkati çeken diğer bir unsurdur. Suna’nın anneannesi dışında ailesinde dindar diyebileceğimiz kimse yoktur. Bununla beraber Suna hayatındaki maneviyat eksikliklerinin farkındadır. Onun destekçisi en yakın dostu Elif’tir. Eşi Ali Balkan ile seviyeli bir tanışma ile evlilik yolunda ilerlemişlerdir. Zaten eşi onun dini vazifelerinin bilincinde olduğunu görmüş, güzelliği kadar maneviyatından da etkilenmiş ve Suna’yı hayatındaki eksikleri tamamlama yolunda refik edinmiştir.
Öte yandan Nuran’ın dini konularda rahat davranan bir karakter olduğu Mümtaz ile birlikte yaşamaları buna karşın evlenmeyi kafasındaki basit engellerle ertelemesi, erkek arkadaşlarından Suat ile yakınlığı, alkol kullanmalarındaki sıradanlık; Suna ile karakter ve hayata bakış biçimleri arasındaki farkı göstermektedir. Nuran, Mümtaz’ın hayatına girmeden önce de kafasında sorunlar ile boğuşan, ailesinden gelen boşanma konusundaki bağnaz fikirleri huzursuzluk haline getiren bir kadındır. Arkadaşı Suat’ın ölümü, onu daha fena bir kaçış pozisyonuna getirmiş, o huzuru bulmak için kendisine kolay geleni seçmiştir; çocuğunun babası Fahir ile yeniden evlenmek...
Nitekim Suna, eşiyle bağlarını kopardığında, Yeni Türk edebiyatı doçenti olarak üniversitede de sevincini bulamaz. O da sevincini aramaya şehir hayatında değil alışkın olmadığı köy hayatında devam eder. Suna’nın Nuran’a göre farkı; Suna kendini bırakmaz eşiyle çıktığı yola yalnız devam eder. Sevincini bulmak yolunda mekân değiştirir.
Her ikisi de sevdikleri insanlar ile İstanbul’u gezerler. Nuran ile Mümtaz evde görüşmedikleri zamanlarda iskelede buluşur ve Kandilli’de Boğaz’da, İstanbul ile birlikte aklarını temaşa ederler. Suna ile Ali Balkan aşkının tanışma aşaması yine İstanbul’u gezerek olur fakat onların gezintisi planlı bir gezmedir. Suna İstanbul’u gezmenin bir adabı olduğunu düşünerek Eyüp Sultan’dan başlarlar. (Yok öyle şey. Dedik ya, İstanbul’u gezmenin de bir adabı var. Bir yere gitmek, bir yeri gezmek esas itibari ile bir “fetih” olmak gerekir. Aksi taktirde “görenlerden” değil de sadece “bakanlardan” oluruz. Sayfa 166.)
Suna’nın evliliğinden bir çocuğu yoktur. Bazen çocuğunun olması bir şeyleri değiştirir mi diye düşünür. Belki de sevincini bulacağı fikri kafasında yer edinse de evliliği için pek de umutlu görünmez. Nuran’ın eski eşinden olan kızı Fatma ise Nuran için Mümtaz ile aşklarına engel teşkil eder. Çocuğun hastalanması kimilerine göre iyi annelik yapamadığı dedikodularını doğurur. Mümtaz ile birlikte olmasını kızı Fatma istemez. Bu bakımdan Nuran’ın dayısı Tevfik Bey dışındaki herkes Mümtaz ile aşklarına manidir. Suna’nın hayatında ise böyle engel teşkil eden kimse yoktur. Suna kendi kararlarını alır, annesi ve ablasına danışır, en yakın arkadaşı Elif ile paylaşır. Beklenmedik bir durumda dahi Suna’nın hayatına yine Suna şekil verir.
Her iki eserde ki kadın kahramanlar musiki ile ilgilidir. Nuran, baba tarafından Bektaşi, anne tarafından Mevlevi kökenlidir. Eski musikiyi aileden gelen bağları içerisinde sever. Suna’da ise durum farklı değildir. Babası da saz çalmasını seven biri olup Suna’nın musiki ruhu babasıyla uyanmıştır. Nuran devamlı huzursuzdur. Giriş gelişme ve nitekim sonuç bölümünde de böyle devam eder. O da Suna gibi sevincini ya da aradığını bulmak için uğraş vermesi gibi huzuru arar. Eski eşi Fahri ve çocuğu ile İzmir’de kuracağı hayatta huzuru bulacağı şüphelidir. Suna’nın kendi ile baş başa kaldığını köy hayatı ve şehirden uzak kalmakla bulacağı sevinci ya da aradığı mıdır bilinmez...
Nur Göktürk