‘Biz hiçbirimiz ölümden korkmuyoruz aslında’ yazıyor, Giderken Bana Bir Şeyler Söyle’nin kapağında. Aslında kitaptaki tüm değerlendirmeleri kapsıyor bu cümle. Korktuğumuz ölüm değil; ayrılık ve yalnızlık. Bu yüzden de insan ölümden ölüm olduğu için değil, ayrılık ve yalnızlık olduğu için korkuyor ya da kaçıyor.
![]() |
![]() |
Kitap, yazarın diğer kitaplarının devamı gözükmemekle birlikte devam niteliği taşıyor. Kitabımızın yazarı Mustafa Ulusoy. Yazar, bu kitapları insanın temel acılarının üçlemesi şeklinde tasarlamış ve o bağlamda yazmış. Bu kitap üçlemenin ikinci kitabı. İçeriğini, insanın hayatta korktuğu, yüzleşmek istemediği ya da yapamadığı, yaşayamadığı şeyler oluşturuyor diyebiliriz.
Ölüm: Bir ayrılık, bir yalnızlık…
En başta da bahsettiğim gibi insanın korktuğu ölüm değildir; ondan sonra gelişen olaylar ve olgulardır. İnsanın yalnız kalması ve sevdiklerinden, yaptıklarından ya da yapamadıklarından ayrılması. Üçlemenin ilk kitabı olan Aynalar Koridorunda Aşk’ta başlanılan kurgunun farklı bir anlam çerçevesinde değerlendirilmesi bu kitabımız. Kitaptaki kahramanlar renklerle eşleştirilip onlara isim yerine karakterlerine göre renk adı verilmiş. Bu da kitaba ayrı bir renk katmış. Hangi renkler var: Baş kahramanlarımız Dr. Mavi ve Beyaz, Turuncu, Kahverengi, Lacivert, Turkuaz, Eflatun, Kırmızı, Gri. Bunlar renklere bürünmüş ve onların altına gizlenmiş kişilikler. Hepsinin farklı bir derdi var ama hepsinin ortak noktası ölüm ve bunun sonucunda doğan ayrılık ve yalnızlık...
Ayrılık derken ne anlıyoruz?
Yaşamayı zor ve meşakkatli, sıkıntılı kılan şeylerin başında hayatın ayrılıklar üzerine kurulmuş olması yatıyor. Yaşamaktan bıkılan anlar, dikkat edilirse, hep bir noktadan sonradır. Nokta derken neyi kastediyorum? Nokta, cümle yada hayatımıza koyduğumuz bitişler. Ayrılıklar ama son olan ayrılıklar, bu dünyada bir beklenti olmayan ayrılıklar.
Ölümü zorlaştıran, tekrardan bir geri dönüşün olmaması. İnsanın canını en çok yakan şey, giden kişinin bir daha geri gelmeyecek olması. Ama sadece bu dünyayla kısıtlandığı için bazı düşünceler, sanki sadece bu dünya varmış gibi, başka bir hayat yokmuş gibi davranılıyor. Bunun ardından da hayattan bıkmalar, psikolojik bunalımlar ortala çıkıyor. Sonrası ise bilenen şeyler. Kitapta farklı karakterlere göre farklılıklar arz eden durumlara, sıkıntılara yer veriliyor.
Tabii sadece ayrılık olarak tanımlanamayan durumlar da var. Bu dünyada olmasa da başka bir dünyada buluşacağını umanlar. İşte onlar kendilerine yalan söylemeyenler. İşte onlar gerçekle yüzleşenler. Onların da tabii canı yanıyor ölümle yüzleşmekten ama sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyorlar bunun.
Ölümü gülümseten yazar
Kitabımızın arka kapağında dikkatimi çeken bir cümle var: “Ölümü gülümsetiyor Ulusoy, ölüm meleğini hepimize arkadaş kılıyor.” Gerçekten öyle hissettim ben! Ölüm deyince akla gelen ilk yargıyı düzeltmeye çalışıyor Mustafa Ulusoy!
Unutulmak meselesinden bahsetmezsem olmaz. Kitabımızın kahramanlarının korkusu, öldükten sonra unutulmak, yaptıkları şeylerin boşa gitmesi, karşılık bulmaması. Sadece bu dünya bazlı düşünceden yakınıyor yazar bu durumu açıklarken. Ama asıl olması gerekeni düşününce, yani başka bir yaşanılacak dünyanın daha olduğu varsaymanın da ötesine geçince, bu durumun daha iyi kavranılacağını gözler önüne seriyor.
Giderken Bana Bir Şeyler Söyle, renklerin üzerinden ölümün çeşitli boyutlara büründüğünü, bunun sonucunda yaşanılan olaylara nasıl çözümler getirilebileceğini zengin bir şekilde ortaya koyuyor.
En önemli şey, insanın kendisi. İnsanın kendisinin, zihnindeki ölümü koyduğu yeri değiştirmesi gerektiğini söylüyor. Ve bu yüzden de renklerle konuşuyor. Her birinin zihnindeki ölümü alıp asıl olması gereken yere koymasına katkı sağlayan bir eser Ulusoy’un eseri. Artık benim de gözümde ölüm ayrılık ve yalnızlık değil; gidenlere kavuşmadır.
Hatice Kübra Karadeniz beğendi ve sizi haberdar etmek istedi
teşekkürler bu güzel yorumun için gerçekten merak ettim bu kitabı ve ahir zamanın en büyük korkusu olan ölümü nasıl bu hale getirdiğini okumak istiyorum Allah razı olsun yazandan da yorumlayandanda...