Mustafa Kutlu üzerinden iyi bir tartışma

Ömer Lekesiz bir paragrafla tüm külliyatı özetledi, Mehmet Şeker’den cevap gecikmedi..

Mustafa Kutlu üzerinden iyi bir tartışma

 

Yazma, yazan, yazı hakkında bir çok kelamlar edildi, yazanlar hakkında söylemler gelişti, yazmakla ilgili teknikler geliştirildi, yazılar için literatür dizildi. Yazmak eylemi hakkında çok konuşuldu, hâlâ da konuşuluyor.

Ömer Lekesiz’in “Mustafa Kutlu Sempozyumu” hakkındaki yazısına gönderme yaparak,  yazarın beslendiği kaynaklardan biri olan “okuma” konusuna değinen Mehmet Şeker, külliyat devirmenin niteliğini sorguluyor 3 Mayıs tarihli yazısında.Ömer Lekesiz

Bir kitap hakkında yazıyorsanız onu okumanız gerektiği bir gerçek

Lekesiz, yazısının başında Kutlu Kitaplarını birer cümle ile özetliyor. Bir kitabın tanımlanması için okunması gerektiğini söyleyen Şeker ise, dikkatimizi başka bir noktaya çekiyor.  Yazma işini yapacak olanın beslendiği kaynağı süzen mi, bütünüyle sindiren mi olduğu hakkında düşündürüyor. İki farklı şekilde de okuyan yazarlarımız var. Şeker’in belirttiği bir anektoddur ki Kutlu okuduğu kitapları elinde tutmayı sevmiyor. Yazar, kütüphane oluşturmanın kişiye göre değişeceğini belirterek, yazacak gençlere iyi yazar olmanın bu durumla ilgili olmadığını hatırlatıyor. Kaynaklardan biri kitap; ister elinizde tutun, ister okuyup gözünüzün önünden kaldırın. Bir kitap hakkında yazıyorsanız onu okumanız gerektiği bir gerçek, okuduktan sonra kütüphanenize katıp katmamak size kalmış.

Külliyatlar devirdikten sonra herkes mi yazar

Okunan külliyatlar kitap hakkında kelam etmeyi kolaylaştırır elbet. Peki, yazacak kişi her kitabı yalayıp yutmalı mı? Gördükleri, yaşadıkları, duydukları, okudukları ile beslenen yazar ilham gelince kelâmı kaleme vurur. Yazarın dimağını dolduran kaynakların taştığı yerde başlar yazma işi. Yazan tüm kişiler bahsettiğimiz tüm kaynakları kullanıyor mu, beslendikleri kaynakları yığıyor mu?

Mehmet ŞekerŞeker, yazısında benzetmeden yararlanarak okuyan kişinin birikimlerini değerlendirme konusuna vurgu yapıyor.  Kaynakların etini kemiğini ayırmadan sindirirken özgünlükten taviz vermemek de mümkün elbet. Kütüphaneleri, kendileri bu dünyadan göçtüklerinde amme hizmeti veren önemli yazarlarımızın olduğu gerçeği de var ayrıca. Bu tür yazarları aslana benzetiyor yazısında Şeker. Ayırt etmeden yediği hayvanâttan farklı olan aslana.

Külliyat devirmenin, öze inemedikten sonra pek bir anlamı olmadığı da başka bir gerçek. Okuduğunu özüyle saklayan yazarları da arıya benzetiyor. Binlerce çiçeğe konan, yalnızca özlerini alan arıya. İki farklı yazar profilini değerlendirerek, yazma gayesi olanlara asıl meselenin kişinin kendisi olduğunu hatırlatıyor.  Külliyatlar devirdikten sonra herkes mi yazar, elbette hayır. Katkısı olsa da ne kitaplar devirme ne devirdiklerini biriktirme yazmanın asıl müsebbibi. Birçok yerden beslenen dimağın, meselesi olan yürekle kelama geçmesi diyebiliriz yazmaya.

Odalara sığmayan kütüphanesi olan da, duvarında yağlı boya resimden başka birşey olmayan da yazabilir. Rasim Özdenören’in yazmak ve yazar hakkında dikkat çektiği asıl meseleyi zikretmeli belki de; eşyayı ve tabiatı okuyan insan değildir sadece yazar, okuduğunu kelimelere döküp başkalarına da yansıtan istidattaki kişidir.

 

Sümeyye Başaran iki yazıyı da süzdü ve haber yaptı

YORUM EKLE