Muhtar emmi reis oldu da ne oldu?

Atlas Gösteri yıllar evvel 'Muhtar Emmi Reis Oldu' isimli bir bant tiyatrosu hazırlamıştı. 1990’da ilgilisine sunulan bu çalışma, başından sonuna değin hiciv ve güldürü içeriyor. Fatih Pala yazdı.

Muhtar emmi reis oldu da ne oldu?

Atlas Gösteri yıllar evvel “Muhtar Emmi Reis Oldu” isimli bir bant tiyatrosu hazırlamıştı. 1990’da ilgilisine sunulan ve senaryosunu Ekrem Bektaş'ın yazdığı bu çalışma, başından sonuna değin hiciv ve güldürü içeriyor. Yeşilçam filmlerinden aşina olduğumuz aktörlerin sesleriyle canlandırılan karakterler, meselelere ayan beyan ayna tutmuş eleştirel içerikte de olsa. Muhtarımız, yenilikçi, ileri görüşlü, eleştiriye açık ve biraz da ‘dediğim dedik’ bir şahıs olarak temayüz ediyor. Köy halkı da muhtarlarının yeniliklerini ne kadar benimsemekte zorlanıyorsalar da söylenilenlere uymaktan başka çareleri yoktur. Her ne kadar mahallî seçimlerin bamteline dokunuluyorsa ve o çerçeveye dönük hicivler var olsa da, içeriğinde “seçim” olan bütün olgulara söylenecek söz var “Muhtar Emmi Reis Oldu”da.

Muhtar ne vakit vilayete gitse, yeni yeni, garip garip türediliklerle köyüne geri döner. Bir seferinde, köye trafik ışığı yaptırmak ister; ama ihtiyar heyeti “yahu bizim eşekler trafik ışığından ne anlar” deyu güç bela vazgeçirirler muhtarı bu fikrinden. Yine bir sefer, köyün meydanına kocaman bir park yaptırır muhtar. Köylünün birinin ineği parktaki çiçekleri yedi diye az kalsın mahkemelik olacak duruma gelirler. Daha başka bir seferde ise Süleymaniye’ye benzesin maksadıyla köyün camisini karşı tepeye yaptırır. Tabi cami Süleymaniye’ye benzemez ama uzaklığı benzeşir köylü nazarınca.

Öyle bir hökümet kurdu ki görmeyin gitsin”

Vilayetten son dönüşünün sabahında alelacele ihtiyar heyetini köy odasına toplar muhtar. Tabi köylünün işi gücü çoktur. Eğer lüzumsuz bir şeyse konuşacakları, boş yere eğleşmemeyi isterler muhtardan. Esasen heyettekiler mevzunun lüzumsuz olacağını kestirirler onca yıllık tecrübelerinden yola çıkarak. Çünkü muhtara göre lüzumsuz diye bir şey yoktur; o, bütün lüzumsuz işleri lüzumlu hale getirmekte mahirdir.

Muhtar, bu gelişinde artık muhtarlık olarak hiçbir lüzumsuz işle uğraşmayacaklarını ifade eder ihtiyar heyetine. Heyet ehlinin gözleri faltaşı gibi açılır ve dillerinden şunlar dökülür: “Yani inekler yollara pislemesin diye torba takmayacak mıyız? Hayvanlar girmesin diye parkta nöbet tutmayacak mıyız? Eşeklerimizin gerisine stop lambası takmayacak mıyız? Görüntüyü bozmasın diye tezekleri gizli gizli kurutmayacak mıyız? Kirlilikleri önlemek için bacalara tezek filtresi takmayacak mıyız? Atık sular için arıtma su tesisleri kurmayacak mıyız? Bundan sonra eşekleri mecburi park yerlerine bağlamayacak mıyız? Pazar yerinde neyim eşekleri satarken kuyruğuna etiket yapıştırmayacak mıyız?” Bunlar ve daha fazlası, muhtarın vilayetten köyüne taşıdığı yeniliklerdir. Uygulamasına uygularlar, ancak bütün bu yapılanların lüzumunun olmadığının bal gibi farkındadırlar. Öyle, ama bunu muhtara kim, nasıl anlatacaktı? Muhtar, sayılanları sabırla dinledikten sonra, bunları muhtarlık olarak artık yapmayacaklarını, çünkü yakında belediye olacaklarını, elan bir belediye teşkilatı kurmaları gerektiğini söyler oradakilere. Heyete göre bu haber, yandıklarının resmidir. Köylü iken baş edemedikleri muhtar ile belediyelik olunca nasıl baş edeceklerdi? Hem artık Reis sıfatıyla anılacaktı ki kim bilir başlarına neler gelecektir neler!

Muhabbet yukarıdaki meyanda sürüp giderken, köyün çaycısından çay isterler köy odasına. Çaycı biraz muziptir; onun için ihtiyar heyetinden biri çaycıyı uyarır, memleket meselelerinin konuşulduğu yerde ciddi olması gerektiği konusunda. Uyarır da çaycının damarına bastığını bilemez. Zira çay ocağında her günün gündemi memleket meseleleridir. Çaycı şu sözleri sarf eder onlara: “Dün akşam Hasan emmi sigara paketinin arkasına öyle bir hökümet kurdu ki görmeyin gitsin. Başbakan kendisi, dışişleri bakanı çakal Tevfik, içişleri bakanı kılıbık Necmi, ulaştırma bakanı şoför Necati, tekel bakanı sarhoş İlyas, milli eğitim bakanı filozof Kamil, milli savunma bakanı taş kafa Yusuf… Ne kabine be!”

Değişen ve acayipleşen insanlar asıl kendileriydi

Gün gelir, zaman olur ve köy belediyelik, muhtar emmi reis bey, ihtiyar heyeti de encümen üyesi namına kavuşur. Aralarında seçim öncesini, vaadlerini, geldikleri noktayı konuşurlar. Encümenin en yaşlı kişisi olan Tahir emmi, Reis beye köylüye yaptıkları vaadler konusunun ne olacağını sorar. Reis bey, ilginç şeyler söyler. Seçim dönemi de dâhil olmak suretiyle bundan böyle iki kulağının değil bir kulağının duyması, iki gözünün değil bir gözünün görmesi gerektiğini salık verir ona. Zaten köylü de onca vaadin gerçekleşemeyeceğini bilirdi nihayetinde.

İşler rayına oturunca Reis, encümen üyeleriyle bir esnaf denetimine çıkarlar şöyle; kimin işini temiz, dikkatli ve sağlıklı yaptığını yerinde görmek isterler belediye olarak. Ve ilkin ekmek fırınına uğrarlar. Fırıncıya, gördükleri eksik ve kusurların hesabını sorar, dikkatli olmazsa fırınına belli bir müddetliğine kapatma cezası vereceklerini söylerler. Tabi fırıncının canına minnettir. Zaten işi başından aşkındır ve önceki yıl muhtarın zoruyla fırını açıp işletmiştir. Allah razı olsun, beni de büyük bir dertten kurtarmış olursunuz, der. Duyduklarına şaşıran Reis ve ekibi, ne diyeceklerini kestiremezler. Kendilerini yanlış anladığını, öyle demek istemediklerini, köyün ya da yeni adıyla beldenin tek fırını da kapanırsa vatandaşın ne yapıp ne edeceğini ve daha fazlasını ifade eden cümleler kurarak fırıncının gönlünü ederler. Kaş yapalım derken göz çıkarma sınırına gelirler neredeyse.

Bakkaldan, kasaptan ve çaycıdan da aynı şeyleri duyacakları korkusundandır ki, onlara daha samimi ve daha gayrıresmi olarak giderler. Denetime başlarkenki halleriyle bitirdikleri halleri arasında fersah fersah mesafe vardır. Halkın içine girince, her şeyin belediyede konuşup hesapladıkları gibi olmadığının künhüne varırlar. İnsanların ve esnafın, eski bildikleri gibi olduğunu, değişenin ve acayipleşenin kendileri olduklarını sezerler. Yönetim işinde ve kadrosunda bulunmanın insanlardan ayrışmayı değil de onlarla daha çok kaynaşmayı gerektirdiğini neden sonra anlarlar.

Evet, yirmi beş sene evvel yapılmış bir bant tiyatrosudur “Muhtar Emmi Reis Oldu”. Hicivlerle oluşturulan bu çalışmadan almak isteyen için alınacak çok ders var. İnsan, insan olduğunu bilip diğer insanlara da insanca davranmanın anlamını kavradıktan sonra hangi mekânda, hangi makamda olursa olsun fark etmez.

 

Fatih Pala yazdı

YORUM EKLE