16. yüzyılda Avrupa’da başlayan aydınlanma süreci 18. yüzyıla geldiğimizde meyvelerini vermişti. Art arda başlayan spekülatif tartışmalar tüm düşünce dünyasını ciddi bir şekilde etkiledi. Devam eden süreçte gelişen devrimlerin, yönetim değişikliklerinin, savaşların, sömürülerin ve ekonomik sistemlerin arka planında hep aydınlanma dönemi fikir akımları vardı. Günümüz ideolojik sistemlerinden kapitalizm, sosyalizm, idealizm, komünizm, faşizm hep bu dönemin ürünleri oldu.
Bu süreç başta Orta Avrupa’da, ardından Amerika, Rusya ve diğer Avrupa ülkelerinde, sonradan ismine ‘modernite’ denilecek yeni bir dönemi başlattı. Sömürge ülkelerinde de bir virüs gibi hızla yayılan modernleşme süreci, ilk başlarda ciddi direnç görse de zamanla Müslüman ülkelere, Hindistan’a, Japonya’ya, Çin’e ve diğer Uzak Doğu ülkelerine kadar yayıldı. Bu yeni fikirler, temelde otoriter kilise yapısına bir başkaldırı idi; ancak zamanla, dini, toplumsal hayatı düzenleme sürecinde edilgen yapma çabasına dönüştü. Akıl, bilim ve deney merkezli bilgi üretme, bilginin kaynağını salt akla bağlama ve hayata böyle bakma amacını taşıyan bu süreç, Müslümanlar adına ‘hikmetin kaybı’ olarak sonuçlandı.
Modernizasyon süreci, ardından gelen ve yıkıcı etkiye sahip post-modern akım ile birlikte artık tüm dünyaya yayılmış durumda. Günümüzde bu duruma karşı, ne kadim Doğu medeniyetlerinden, ne de Müslüman dünyadan gösterilen ciddi bir direnç yok. Artık hepimiz moderniz. Bugün en dindarımız bile bu anlamda seküler. Fakat gönlü bir türlü rahat etmeyen, bu modern dünya getirilerinden rahatsız olan insanlar ve toplumlar da var. Sayıları az olsa da bu insanlar hem yaşanılan süreci anlamak istiyorlar hem de “yeni bir sistem mümkün mü?” sorusunu sürekli gündemlerinde tutuyorlar. Bedri Gencer, Doğu-Batı Yayınları’ndan çıkan oldukça hacimli İslam’da Modernleşme isimli eseri ile bu sorunun üzerinde duruyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bedri Gencer’in, ilk yazısı henüz 18 yaşında iken 1986 yılında İlim ve Sanat dergisinde çıkmış, yıllardır sessiz sedasız çalışmış bir ilim adamı. Ancak 2009 yılında İslâm’da Modernleşme - 1839-1939 adlı eseri çıktıktan sonra tabiri caizse fırtına gibi esmeye başladı. Bu eserin ön sözünü yazan Şerif Mardin uzun bir övgüde bulunarak “çığır açıcı bir inceleme” olduğuna dikkat çekti. Çeşitli forumlarda ve ortamlarda sayısız konuşma, söyleşi ve programa katılan Gencer, farklı ve derin bakış açısıyla medeniyet konusunda yerleşik birçok kanaati altüst etti. Onu yakından tanıyan bazı öğrencileri kimi internet sözlüklerinde “Biz zaten biliyorduk, ama Türkiye de nihayet Bedri Gencer fenomeniyle tanıştı” yollu yorumlar yazdılar.
Modernizm ile güçlü bir mücadele gerçekleşmiyor
Bahsettiğimiz modernleşme süreci ile ilgili Müslümanlar tarafından artık ciddi bir direnç gösterilmemesiyle ilgili olarak Bedri Hoca bu kitabında, “temel sıkıntı ilmin hazmedilemeyişi” diyor ve ekliyor: “Önceden ilim medresede öğrenilir, tekkede hazmedilirdi. Şimdi böyle bir ortam yok, o yüzden modernizm ile güçlü bir mücadele gerekleşmiyor.”
Yaşadığımız seküler çağın zihinler üzerindeki en önemli etkisi kavram kargaşası. İnsan düşüncesi tarafından dünyayı tanımlamanın temel araçları olan kavramlar tamamen birbirine karışmış durumda. Bu kargaşadan hem geleneksel, İslâmî, hem modern, Batılı kavramlar eşit derecede nasibini alıyor. Kavramları yerli yerine oturtma konusunda Türkiye’de en önde gelen isimlerden biri Bedri Gencer. Örneğin “fıkıh” gibi herkesin kullandığı bir kavramın Gencer’den derinlemesine açıklamasını dinleyenler, çoğu zaman “bunu daha önce hiçbir yerde duymamıştık, okumamıştık” demekteler. Arapça “din” kavramının İngilizce “religion” kavramından farklılığını da herhalde sadece onun konuşmalarına katılanlar öğrenebilirler.
Öğrencilerine göre Gencer, dokundukça ilim ve hikmet fışkıran biri. Medrese ile tekkelerin kapandığı günümüzde bunların üstlendiği öğretim ile eğitim işlevlerini, bu işlevlerin tarzları olarak ders ile sohbeti birleştiren bir hoca bulmak, öğrencilerin başlıca arzusu. Bu açıdan onun ders ile sohbeti birleştiren dopdolu konuşmaları, katılanlar tarafından büyük bir zevkle dinleniyor.
Bedri Hoca’nın bu kitabı ilk önce 2009’de Lotus Yayınları’ndan çıktı. 2012 yılında Doğu-Batı Yayınları tekrar bastı. Kitap 900 sayfa. Yaklaşık 100 sayfası kaynakça ve dizinden oluşuyor. 9 ayrı bölümde konular detaylı olarak ele alınıyor ki bu bölümler şöyle: Batı’nın gelişi; etki ve tepki, Kavramsal arkaplan, İslam modernizmi, Medeniyetlerin kutuplaşması, Gelenekselcilik, Mesihçilik, Eleştiri, Yeni Paradigma, Yeni toplum, Yeni insan.
Doğu Batı Yayınları’nın yazı işleri müdürü Erhan Alpsuyu Bey, kitabın 1000 adet basıldığını ve yaklaşık 750 adet satıldığını söylüyor. Bu rakamlar elbette böyle derinlikli bir kitap için üzücü ama Türkiye’deki kitaplara ilgi oranını hesaba kattığımızda aslında fena değil. Erhan Bey kitap ile ilgili çok güzel geri dönüşler aldıklarını söyleyip ekliyor: “Kitabın alanında tek eser olmasından ve Şerif Mardin gibi bir hocanın önsöz yazmış olmasından dolayı, gerek bizim okurlarımız gerekse bu alanda araştırma yapan yerli ve yabancı araştırmacılar mail ve telefon aracılığıyla bize çokça geri dönüş yaptılar.”
Zamanımızda böyle insanlar zor bulunuyor, değerini bilmek lazım. Bir şeyin kıymetini fark etmemiz için onu kaybetmeyi beklememeliyiz.
Yusuf Temizcan yazdı