Büyük buluşlara imza attı insan.
Bu buluşlara öyle sarıldı ki, kalbinin sesini unuttu.
İcatları tarafından teslim alınan insanı kalbi terk etti. Kaç yüz yıldır insan kalpsiz yaşıyor.
Mucitliğe daha bir hızla devam ediyor. Kalbi onu yavaşlatıyor, kimi zaman engel oluyordu. Ondan kurtulunca işi büyüttü. Son maharetli silahlanma yarışında, yerinden öldürme evresine ulaştı.
Artık öldürmek için binlerce mil yolculuk yapmayacak. Oturduğu yerden, belki bir tatil beldesinden bir düğmeye basmakla hedeflerine ulaşacaklar.
Teknoloji ne kadar ilerledi. Elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeden, milyonlarca insanı bir anda yere serebilecek silahlara kavuştu. Bunun karşılığında kalbini verdi.
Şimdi o kara gözlüklerinin arkasına çekilip düğmeye basıyor ve bir zamanlar kalbi olduğunu bile hatırlamıyor.
Kara gözlüklü adam mutlu mu? Bilinmiyor.
Çünkü beyanat vermiyor, sohbet etmeyi de çoktan unuttu. Sadece romatizmaları için doktara gittiğini söylüyor, ama onu psikiyatra giderken görenler var.
Doktorun bir arkadaşına söylediğine göre, yeni bir hastalık taşıyor modern insan: Gökyüzüne bakamıyor!
Gökyüzüne her baktığında tepesine bomba yağdığını düşünüyor. Yağmurlu havalarda, dört yorgana bürünüp kulaklarına tıkaç tıkıyor. Doktor kalbine bakmayı aklına getirmiyor. Çünkü insanın kalpsiz yaşayacağına ihtimal vermiyor.
Ya da kalpsiz yaşadığı sürece hayat diyemediği gibi, kalbini, vicdanını dinlemeyene de insan denilmeyeceğini biliyor.
Ahmet Mercan yazdı