M. Asım Köksal: İslam’da yeme içme adabı

"Maddi, manevi selamet ve saadetimizi sağlayan Müslümanlık, vücudumuzun sağlığı için takip edeceğimiz hareket tarzını da en hassas noktalarına ve en ince teferruatına kadar tayin ve talim buyurmuş; vücudumuza faydalı olan şeyleri helal, zararlı olanları haram kılmış, haram olmak ihtimali bulunan şüpheli şeylerden kaçınmayı, sakınmayı da ehemmiyetle tavsiye etmiştir." M. Asım Köksal'ın İslam dergisinde yazdığı yazıyı alıntılıyoruz.

M. Asım Köksal: İslam’da yeme içme adabı

“Kuvvetli mümin, zayıf müminden hayırlıdır.” mealindeki Hadis-i Şerif, Müslümanlıkta vücut sağlığına verilen ehemmiyeti de göstermektedir.

İmanı kadar, vücudu da kuvvetli ve sağlam olan bir mümin, muhakkak ki Allah’a ve insanlara karşı olan vazifelerini, sağlam bir bünyeye sahip olmayan müminden daha kolay, daha iyi yapabilir.

Bedenen kuvvetli olan müminlerin akıl ve muhakemeleri de azim ve iradeleri de kuvvetli olur. Çünkü bunlarla beden arasında sıkı bir münasebet mevcuttur.

Ruhumuzda, akıl ve muhakememizde, irade ve azmimizde, hâsılı rûhî faaliyetlerimizde herhangi bir zaaf ve gevşeklik müşahede edersek, bunun sebebini evvela sıhhatimizde, daha doğrusu sıhhatimize karşı gösterdiğimiz kayıtsızlık ve itinasızlıkta aramalıyız.

Maddi, manevi selamet ve saadetimizi sağlayan Müslümanlık, vücudumuzun sağlığı için takip edeceğimiz hareket tarzını da en hassas noktalarına ve en ince teferruatına kadar tayin ve talim buyurmuş; vücudumuza faydalı olan şeyleri helal, zararlı olanları haram kılmış, haram olmak ihtimali bulunan şüpheli şeylerden kaçınmayı, sakınmayı da ehemmiyetle tavsiye etmiştir.

Müslümanlıktaki bütün emir ve nehiyler, haram ve helaller, hatta ibadetler bile ya doğrudan doğruya veya dolayısıyla maddi, manevi sıhhatimizle ilgilidirler.

Haram; dinin, akıl ve maslahatın uygun bulmayıp reddettiği zararlı şeylerdir. Helal da; yapılmasında, işlenilmesinde maddi manevi bir hikmet ve faide bulunan şeylerdir.

Bir Hadis-i Şerife göre: “Helal da bellidir, haram da.” Bunların her ikisi de açıkça bildirilmiştir. Fakat, helal ile haram arasında bulunan ikisine de benzeyen bir takım şüpheli geyler vardır ki insanların çoğu, onu bilip ayırt edemezler... Şüpheli şeylerin içine düşen, harama düşmüş olur. Nitekim koru kenarında davarını güden çobanın sürüsünü her an koruya düşürmesi tehlikesi mevcuttur. Allah’ın korusu da haram kıldığı şeylerdir.

İnsanın, hayatta bulunduğu müddetçe ihmal edilmez birçok ihtiyaçları vardır. Yeme içme ihtiyacının en başta yer aldığı malumdur.

Hayat dini olan Müslümanlık, insanın her eline geçirdiği şeyi midesine indirmesine müsaade etmemiştir.

Bakara Suresinin 172. ayetinde: “Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin tayyiplerinden yani maddeten manen en temiz olanlarından yiyin, Allaha şükredin, eğer hakikaten Ona kulluk ediyorsanız.” buyrulmuştur.

Tayyib, hoş, pak, helal şey ve her şeyin efdal ve enfesi, tab’ı selim sahiplerinin tiksinmeyeceği hoşlanacağı şey demektir. O halde yiyeceğimiz, içeceğimiz şeylerin de böyle helal ve temiz olmasına, bize hiçbir suretle zararlı bulunmamasına dikkat etmemiz icap etmektedir ki bu, sıhhatimize karşı borçlu bulunduğumuz vazifelerden ilkini teşkil eder.

Müslümanlık; rızkın temizlerinden, helallerinden faydalanırken itidal derecesini aşmak veyahut onlardan nefsi büsbütün mahrum etmek gibi hareketlerden sakınmayı da Araf Suresinin 31 ve 32. ayetlerinde şöylece ihtar eder: “Yeyiniz, içiniz; bununla beraber israf da etmeyiniz. Yani yemede içmede itidal derecesini aşmayınız. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.”

“De ki: Allah’ın, kulları için vücuda getirdiği ziyneti, temiz ve hoş rızıkları kim haram kılmıştır?”

Rivayet edildiğine göre: Beni Amir kabilesi hac günlerinde yağlı şeyleri hiç yemezler, açlıktan bayılıp düşmeyecek kadar bir şey yemek sureti ile hacca tazim etmek isterlermiş; Müslümanlar da onlar gibi yapmaya yeltenince bu ayet-i kerime nazil olmuştur.

Ashab-ı kiram, ilâhî emirler gereğince hareket ettiklerinden hayatları müddetince sıhhatli kaldılar, zindeliklerini muhafaza ettiler. Çünkü iyice acıkmadan yemiyorlar, iştihaları varken de sofradan el çekiyorlardı.

Abbasi Halifelerinden Harun er-Reşîd’in Hristiyan olan hekimi; O devrin İslâm âlimlerinden Hüseyin oğlu Ali adındaki zata bir gün: “Sizin mukaddes kitabınızda tıbba ait hiçbir bilgi bulunmadığı halde ‘İlim, ikidir; biri bedene, diğeri dine aittir, deyip durursunuz?’ der. İslam âlimi ona: ‘Bütün tıb ilmini Allah Teâlâ Kur’an’ında bir ayette toplamıştır!’ deyince Doktor ‘O ayet hangisidir?’ diye sorar. Alim de Araf suresinin ‘Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz.’ ayetini okur. Bunun üzerine Doktor: ‘Sizin kitabınız Calinus Hekime tıbdan hiçbir şey bırakmamış, bu ayete göre hareket ederseniz sağlık, sağlamlık muhakkaktır.” der.

Yemeyi, içmeyi ifrat derecesine vardırmanın sağlığı tehlikeye düşürdüğü, bugün, tıbben sabit ve müsellem bir hakikattir.

Müslümanlığın yeme, içme adabı da en medeni ve sıhhî bir şekildedir. Mesela:

  • Yemekten evvel elleri yıkamak ve ellerin ıslaklığını havluya silmeden kurutmak,
  • Yemeği, karanlıkta yememek, hazırlanan yemeğin üzerini açık tutmamak,
  • Sofrada marul, tere gibi yeşillik bulundurmak,
  • Yemeğe Besmele ile başlamak,
  • Yemekten önce ağıza azıcık tuz almak,
  • Yemeği sağ elle yemek,
  • Yemeği sıcak yememek,
  • Soğutmak için yemeğin içine üflememek,
  • Yerken yemeğin üzerine fazla eğilmemek,
  • Eli, yemeğin üzerine silkmemek,
  • Ağızdan veya kaşıktan sofraya veya yemeğin içine bir şey damlatmamak,
  • Elle veya başka suretle bölünen et parçasını yemeğin içine atmamak,
  • Ekmeğe, ağızı veya kaşığı silip atmak gibi hürmetsizliklerde bulunmamak,
  • Zaruret olmaksızın ekmeğin içini veya dışını yiyip de diğer kısmını bırakmamak,
  • Ekmeğin üzerine kaşık, çatal gibi geyleri koymamak,
  • Lokmanın birini yutmadan diğerini ele veya ağıza almamak,
  • Lokmayı çiğnerken ağzın içi görünecek şekilde ağzı açmamak,
  • Lokmayı küçük almak,
  • Lokmayı iyi çiğnemeden yutmamak,
  • Yemek esnasında vücudun bir yerine veya elbiseye elle dokunmamak,
  • Yemek yerken öksürmek, aksırmak geldiği zaman yüzü yemekten başka tarafa çevirmek,
  • Kemik veya çekirdek gibi şeyleri ağızdan, sofradakiler görecek şekilde çıkarmamak,
  • Yemek yerken tiksindirici sözler söylememek,
  • Sofrada ekmekleri ufalayıp yememezlik etmemek,
  • Ekmeği bir elle bölmemek,
  • Birlikte yemek yerken, yemeği, iyi taraflarını araştırarak yememek,
  • Yemeği yermemek,
  • Birlikte yemek yerken başkasının önüne uzanmamak,
  • Birlikte yemek yerken başkasının lokmasına veya yüzüne dikkatlice bakmamak,
  • Birlikte yemek yerken sofradan erken kalkıp da sofradakileri mahcup ve kalkmağa mecbur etmemek,
  • Birlikte yemek yerken yemeğe fazla hırs göstermemek,
  • Yemeği ayak üzeri veya yatarken, yahut yürürken yemeyip vücudun rahat olduğu şekilde oturarak yemek,
  • Yemek esnasında susup durmayıp neşe verici, lâtif sözler söylemek
  • Mümkün oldukça yemeği yalnız yememek,
  • Gelen kimseyi sofraya davet etmek,
  • Yemeği, salih amellerin icrasına yarayan sıhhat ve afiyetin muhafazası niyetiyle yemek,
  • Yemeği henüz iştiha varken bırakmak,
  • Yemekten sonra Allah’a hamd ve şükretmek,
  • Yemekten kalkarken fakirleri, yoksulları hatırdan çıkarmamak,
  • Yemekten sonra dişlerin aralarını temizlemek, diş aralarındaki yemek kırıntılarını yutmamak,
  • Yemekten sonra elleri yıkamak,
  • Sabah ve akşam yemeklerini terk etmemek,
  • Suyu, yemeğin hemen arkasından içmemek,
  • Suyu ayak üzeri veya yürür ve yahut yatarken içmemek
  • Suyu içerken suyun içine solumamak,
  • Suyu acele ile ve nefes almaksızın içmeyip süzerek, ağır ağır ve üç defa da içmek,
  • Suyu içerken Besmele çekmek,
  • Suyun soğuğunu ve tatlısını içmek,
  • Havuz ve Irmaktan su içmek icap ettiği zaman yatarak, eğilerek içmeyip bir kap ile veya elleri iyice yıkadıktan sonra avuçla içmek,
  • Su kabının ağzını açık bırakmamak,
  • Dibi görünmeyen kaptan su içerken dikkat etmek.... gibi medeni, adab ve kaidelerdeki derin hikmet ve incelikleri takdir etmemek kabil midir?,

Yazımıza Resul-i Ekrem Efendimizin şu mübarek sözüyle hitam veriyoruz: “Beni Rabbim terbiye etti de güzel terbiye etti.”

M. Asım Köksal

İslam dergisi, Mayıs 1958

YORUM EKLE