Bir kişiyi tanımaya çalışırken “Nasıl biri?” diye sorduğumuzda anlamaya çabaladığımız şey o insanın kişiliğidir. Cevaplar genellikle o kişinin fiziksel özelliklerinin ifade edilmesiyle başlar. Çoğu zaman bu fiziksel özellikler bile o insanla ilgili bazı çıkarımlar yapmamızı sağlar. Nereli olduğu, ne iş yaptığı, eğitimi, ekonomik durumu, cinsiyeti gibi bilgiler bize o insanın kişiliğiyle ilgili farklı ipuçları da verir. Tüm bu özellikleri birlikte düşünerek insanların kişilikleri hakkında genel bir yargıya varırız.
Benzer şekilde psikologlar da “Nasıl biri?” sorusunu sorarlar, ancak onların cevap ararken kullandıkları yöntemler öznel yorumlamaların ötesindedir. Bilimsel gözlem ve araştırmalardan elde edilen verilerin mümkün olduğunca objektif değerlendirmeler neticesinde, kişilikle ilgili kavramları işlevleri itibariyle açıklamak için kuramlar geliştirirler. Bu yazıda yapacağımız şey ise kişilik kuramcılarının “Nasıl biri?” sorusuna verdikleri cevapları kısaca anlamaya çalışmak olacak. Tabii evvelinde kişilik ve kuram ne demek? Bunlara bir göz atalım.
KİŞİLİK? KURAM?
Günlük olarak sık kullanmamıza, bilimsel olarak da üstünde fazlaca araştırma yapılmış bir kavram olmasına rağmen kişiliğin bugün hâlâ üzerinde ittifak edilmiş bir tanımı bulunmamaktadır. Yapılan farklı tanımlardan “Bireyi diğerlerinden ayıran, bireye özgü, tutarlı ve yapılaşmış özellikler bütünü.” şeklinde ortak bir tanım devşirmek mümkündür.[1] Psikolojide kişiliği tanımlama çabalarının yanı sıra kişiliğin nasıl oluştuğunu anlamaya çalışmak da önemli araştırma alanlarındandır. Bu hususta genel kabul, kişiliğin kalıtım ve çevrenin etkileşimiyle oluştuğudur.
Peki, tüm bu anlama çabaları anlaşılır bir şekilde nasıl aktarılacaktır? İşte kuramlar burada devreye girmektedir. Kuram, kısaca kendi içinde tutarlı açıklamalar yapan olguları anlamamızı kolaylaştıran, bununla birlikte doğruluğunu bilmediğimiz tahminlere denilmektedir. Bu anlamda kişilik kuramları gerçekliği kanıtlanmış hakikatler değil, kişiliği anlama noktasında rehber görevi gören ve geçerli olduğu varsayılan iddialardır.
Yaygın kabul gören kişilik kuramlar arasında Psikodinamik Kuramlar, Hümanistik (İnsancıl) Kuramlar ve Davranışçı ve Bilişsel Kuramlar bulunmaktadır.
PSİKODİNAMİK KURAMLAR
Bu kuramın öncüsü ilk kapsamlı kişilik kuramının sahibi olarak bilinen Sigmund Freud’dur. Freud’a göre insan davranışları farkında olmadığı bilinçdışı cinsellik ve saldırganlık dürtüleri tarafından yönlendirilir. Bununla birlikte kişilik oluşumu üzerinde çocukluk yaşantılarının etkisi oldukça fazladır. Hatta ona göre temel kişilik oluşumu beş yaşına kadar olan dönemde gelişmektedir. Freud’un perspektifinden baktığımızda “Çocukluğa inmek” oldukça önemli!
Freud, kişiliği topografik ve yapısal olarak iki modelle açıklamıştır. Topografik model “Bilinç”, “Bilinç Öncesi” ve “Bilinç Dışı”; yapısal model ise “İd”, “Ego” ve “Süper Ego” kavramlarından oluşmaktadır. Bilinç, adından da anlaşılacağı üzere o an farkında olunan her türlü duyum ve yaşantıların, bilinç öncesi o an farkında olunmayan ancak kendiliğinden ya da yeterli bir çaba sonucu bilince gelmesi mümkün olan yaşantıların ve bilgilerin, bilinç dışı ise farkında olmadığımız rahatsız edici anıların bulunduğu düzeydir. İdi içimizde sürekli hazzı arayan yanımız, süper egoyu ebeveynlerimizden öğrendiğimiz toplumsal kuralları içselleştirdiğimiz ahlâkî yanımız, egoyu ise id ve süper ego arasındaki idareci arabulucu olarak tanımlayabiliriz. Bunların yanı sıra Freud, kişiliğin “Psikoseksüel gelişim dönemleri” olarak adlandırdığı beş dönemde geliştiğini iddia etmektedir. Bu dönemler “Oral dönem”, “Anal dönem”, “Fallik dönem”, “Gizil dönem” ve “Genital dönem”dir.
Psikodinamik kuramların diğer önemli temsilcileri arasında Alfred Adler, Carl Jung, Erik Erikson gibi isimler bulunmaktadır. Bu kuramcıların fikirleri pek çok noktada Freud’dan beslenmiş olsa da onlar Freud’un aksine kişilik gelişiminde sosyal ve kültürel faktörlere daha çok vurgu yapmışlardır. Örneğin Adler, Freud’un insanın cinsellik ve saldırganlık dürtüleri tarafından güdülendiği fikrinden farklı olarak toplumsal dürtüler tarafından güdülendiğini ve kişilik gelişimini etkileyen başlıca faktörlerin kardeş sırası ve çocuk yetiştirme şekilleri olduğunu; Jung, kişilik gelişimindeki temel gücün cinsellik değil kolektif bilinçdışı olduğunu vurgulamıştır. Erikson ise Freud’un psikoseksüel gelişim aşamalarının aksine bireyin cinsel gelişimi yerine onun sosyal gelişimini temel alan “Psikososyal gelişim teorisi”ini öne sürmüştür.
HÜMANİSTİK (İNSANCIL) KURAMLAR
Hümanistik kuramlarda, insanın hayatında sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi ve gelişebilmesi için doğuştan getirdiği bir potansiyeli olduğu ve Freud’un savunduğunun aksine insanın özgür iradeye sahip olduğu vurgulanmaktadır. Psikolojik problemler ise problemli çevre şartlarında ortaya çıkar. Çevrenin engellemesi olmadığı sürece insan kendini gerçekleştirme potansiyeline sahiptir. Ayrıca diğer kuramların aksine bireyin kendisine sorduğu “Yaşamın anlamı ne?” sorusu, kişilik gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Bu kuramın iki önemli isminden biri olan Abraham Maslow insanların ihtiyaçlarının aşağıdan yukarıya fizyolojik, güvenlik, sevgi ve ait olma, saygı ve kendini gerçekleştirme şeklinde hiyerarşik bir sıraya sahip olduğunu savunur. Carl Rogers’a göre ise kişilik gelişimi için çocuğun anne ve baba tarafından koşulsuzca kabul edilmesi ve sevilmesi gerekmektedir.
DAVRANIŞÇI VE BİLİŞSEL KURAMLAR
Davranışçı ve bilişsel kuramlara göre kişilik, bireyin yaşamı boyunca öğrendiği davranış alışkanlıklarının bir bütünüdür. Freud’dan ve diğer kişilik kuramcılarından farklı olarak davranışçılar, kişinin içsel süreçleriyle ilgilenmek yerine gözlemlenebilir ve ölçülebilir davranışlarının incelenmesi gerektiğini savunmuştur. Bilişselciler ise davranışçılığın aksine düşünme süreçleri üzerine eğilmiş ve davranışların olayları yorumlama tarzımıza göre ortaya çıktığını savunmuştur.
Radikal davranışçılardan olan John B. Watson, kişilik oluşumunda genetik faktörlerin etkisini yok saymış ve kendisine bir düzine sağlıklı çocuk verildiği takdirde çevresel şartları düzenleyerek onları istediği gibi yetiştirebileceğini iddia etmiştir. Bir diğer önemli kuramcı olan Skinner ise düşünsel süreçlerin varlığını inkâr etmemiş ancak psikolojinin bilimsel bir disiplin olabilmesi için çalışmaların gözlemlenebilir davranışlar üzerine yoğunlaştırılması gerektiğini öne sürmüştür. Onun temel kavramı edimsel koşullanmadır. Buna göre yapıldıktan sonra ödül alan bir davranışın tekrarlanma olasılığı artacak ceza alan bir davranışın yapılma olasılığı ise azalacaktır. Her ne kadar davranışçılar insan davranışını anlama hususunda literatüre önemli katkılar yapmışlarsa da zaman içerisinde içsel süreçlerin de incelenmesi gerektiğini kabul etmişlerdir. Davranışın zihinsel ve kişisel nedenleri üzerine odaklanan “Sosyal öğrenme” kavramıyla, öğrenmenin, koşullanmadan ziyade gözlem yoluyla oluştuğunu vurgulayan Albert Bandura davranışçılığı ve bilişselciliği eklektik bir biçimde ele alma çabası olan kuramcılardan bir tanesidir.
Sonuç olarak “Nasıl biri?” sorusuna psikodinamikçilerin çocukluktan yola çıkarak, hümanistiklerin kişinin yaşadığı çevresel şartları ve yaşamının anlamını sorgulayarak, davranışçı ve bilişselcilerin ise kişinin öğrenme tarihçesini ve düşünme süreçlerini anlamaya çalışarak cevap vereceğini söyleyebiliriz. Peki, biz insanların nasıl biri olduğuna, onların hangi özelliklerine bakarak cevap veriyoruz? Bizim kişisel kişilik kuramımızın temelinde ne yatıyor? Bu sorulara verdiğimiz cevaplar kendimizi tanımak için bir ipucu olabilir. Denemesi bedava![2]
Hatice Rümeysa Meşe
Hüma Dergisi, Sayı: 6
Kaynakça:
[1] “Kişilik Kuramları” Banu Yazgan İnanç ve Esef Ercüment Yerlikaya (2016)
[2] “Kişilik Kuramları” Banu Yazgan İnanç ve Esef Ercüment Yerlikaya (2016)
“Psikoloji’ye Giriş” Rod Plotnik (2007) “Coolıdge Eksen İkı̇ Envanterı̇ Plus’ın Türkçe Adaptasyonu Ve Dsm-5’te Yer Alan Kı̇şı̇lı̇k Bozukluklarının Davranışsal İnhı̇bı̇syon ve Davranışsal Aktı̇vasyon Sı̇stemlerı̇yle İlı̇şkı̇lerı̇nı̇n İncelenmesı̇” Yusuf Bilge (2014) adlı kaynaklardan faydalanılarak hazırlanmıştır.