Cumhuriyet’in ilk on yılının mühim olaylarından biri de bazı kimselerin bir mecmua etrafına kümelenip yaptıkları neşriyattır. Yayınlanan mecmua Kadro’dur. 1932 yılının Ocak ayından itibaren Ankara’da neşredilen bu aylık mecmuanın sahibi Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), yazı işleri müdürü ise Vedat Nedim’dir (Tör). Mecmuanın mesul bu iki şahsının yanı sıra Şevket Süreyya (Aydemir), Burhan Asaf (Belge), İsmail Hüsrev (Tökin), M. Şevki (Yazman) da Kadro’nun hem yazı ailesinden hem de kurucularındandırlar. Şevket Süreyya Aydemir “Kadrocular”ı sayarken “Altı arkadaştık” diyerek yukarıdaki isimleri sayarsa da Vedat Nedim Tör’ün Yıllar Böyle Geçti’sinde ve diğer kaynaklarda M. Şevki Yazman’ın adına kurucular arasında rastlanmaz, bu şahıs yalnız Kadro yazarıdır.
Kadro mecmuası, bir iddiaya göre “...Komünizmin ilmî(!) savunuculuğunu yaparak Türk ekonomisini Marksçı bir sisteme oturtmak” gayesiyle yayınlanmış ve “Bu planın tatbikçileri de Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tökin” olmuşlardır. “Bunlar, Türkiye’de veya Avrupa’da gördükleri tahsillerini, Moskova’da Şark Milletleri Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) komünist metodlannı da öğrenerek” tamamlamış kimselerdir.
Bu iddiayı, Vedat Nedim Tör, bu derece açık olmasa da zımnen itiraf eder ve “Marksist görüşlü arkadaşlarıyla” bir araya gelip Kadro’nun neşrine karar verdiklerini yazar. Şevket Süreyya Aydemir ise “Bize komünist denildi” cümlesiyle yazılıp söylenenlere temas edip geçer.
Kadro mecmuasının hangi gaye(!) uğruna nasıl yayınlandığını teferruatıyla ele almadan evvel “Kadrocular” arasında adı geçenlerden ikisi üzerinde durmak gerek... Bunlardan, mecmuanın Yazı İşleri Müdürü Vedat Nedim (Tör), Matbuat (Basın-Yayın) Umum Müdürlüğü yapmış ve bu vazifede iken Peygamberimiz Efendimizle ilgili bir eseri toplattırmış, sonra da kitabın toplatılma sebebini soran eserin sahibi zata şu cevabı vermiştir:
“... Biz, her ne şekil ve suretle olursa olsun, memleket dâhilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz.”
Vedat Nedim Tör bu adamdır. “...Gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar olmayan” Vedat Nedim, komünizm suçundan da tevkif edilmiş; Şevket Süreyya Aydemir, Kadro’nun neşriyatı dolayısıyla “Bize komünist denildi.” diye âdeta sitem eden Şevket Süreyya ise komünistlik suçu ile yargılandığı Ankara İstiklal Mahkemesi’ndeki müdafaasına, “Peygamberim Lenin buyuruyor ki...” diye başlamış ve muhakemesi sonunda adı geçen mahkemenin 12 Ağustos 1341 tarih ve 84 numaralı kararıyla on yıl hapse mahkûm olmuştur.
Bu adamlarla, “Kadrocular” safına giren ve çıkarılan mecmuanın imtiyaz sahipliğini yüklenen Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kadro’dan bahsederken bunlardan habersiz görünür ve yapılan neşriyattan bahisle der ki:
“Kadro’nun şiarı, yazılarına hiç siyasî polemik çeşnisi katıştırmamak ve tenkitlerini, birtakım umumi görüşlerden ve kitabî nazariyelerden ayırarak doğrudan doğruya canlı ve yerli vakıalara, resmî istatistiklere ve rakamlara istinat ettirmekti. Sosyal ve ekonomik kalkınma davalarında olsun, kültür, sanat ve edebiyat meselelerinde olsun, kararımız, memleket dışına hiç çıkmamak daima millî bir hudut içinde kalmaktı. Toprak istihsallerimiz nasıl arttırılabilir? Sanayiimizi rasyonelleştirmek yolu nedir? Şekeri, giyim matahlarını Türk köylüsüne daha ucuza mâl etmenin ve onu suya, kömüre, elektriğe kavuşturmanın çareleri nelerdir? Hep bunları araştırıyor, bulmaya çalışıyorduk.”
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kadro’nun neşriyatını böyle kader birliği ettiği arkadaşlarının marifetlerinden(!) habersiz bir şekilde anlatıp kendi faaliyetinden bahisle, “Ben ise başlı başına edebiyatta halka doğru gitmenin halk edebiyatından gelmekle kabil olacağını ve Yunus Emre’den Dertli’ye kadar bir nice şiir ustasının ses bakımından, dil bakımından yeni nesle paha biçilmez örnekler vereceğini yazıyordum.” diyor ama Kadro koleksiyonu incelendiğinde görülür ki Karaosmanoğlu başka şeyler de yazmış, mesela, Kadro’nun sekizinci sayısında, Rusya’daki hareketi gerçekleştirenler için yazılanlardan şu satırlar onundur:
“Rus inkılapçıları hiçbir şey yapmamış olsalar bile kendilerine mahsus, muayyen bir inkılap iklimi vücuda getirmiş olmakla övünebilirler. Bu inkılabın iklimi çok serttir, Bunun şeraitine uymayan her yabancı unsur, er geç mahvolup gitmeye mahkûmdur. Bizim melon şapkalarımızı bile daha ilk adımımızda başımızdan alıp götürdü.”
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kadro’daki durumunu Remzi Balkanlı Mukayeseli Basın ve Propaganda adlı kitabında ele alıp Karaosmanoğlu’nu itham etmekte, Haşim Nahid Erbil Komünizmle Mücadele Rehberi’nde Şevket Süreyya, Vedad Nedim ve Burhan Belge’nin yanında Yakup Kadri’den de bahsetmekte ve Kadrocular bahsini şu satırlarla bitirmektedir:
“Marksizm’in esas akideleri, ilme ve akla uymadığı nispette Kadro’nun bütün yazdıkları akıl kadrosunun dışındadır. Bu mecmuaya yazı yazanlar Bolşevik ajanlığı yaptılar; lakin komünizme, samimi bir surette inanmışlar mı idi? Bunu Kadrocular’ın kendileri söyleyebilirler.”
Kadro’nun neşriyatını, bu arada bir iddiaya göre “komprador” lafının “vaftiz pederi” olan Şevket Süreyya’nın durumunu, Hüseyin Cahid (Yalçın), yayınladığı Fikir Hareketleri mecmuasında sert bir dille tenkit etmiş ve bu tenkitle doğan münakaşa aylarca sürmüştür ki bu münasebetle yazılanlar Kadro dergisiyle Kadrocular’ın içyüzünü tespit bakımından mühimdir.
Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Yangın Var” başlıklı yazı serisi de Kadro mecmuasını ve Şevket Süreyya’nın durumunu aydınlatır. Mesela, der ki Abdülhak Şinasi Bey:
“Şevket Süreyya yalnız Rusça bilirmiş... Rusça medenî bir lisan değil, bir propaganda aletidir. ‘Şark Memleketlerinde Propaganda Mektebi’nden mezunmuş. İşte Rusya’da, Rus lisanı ile ve bu mektepte kurulmuş bu çift makinası, şimdi bizim topraklarımızda işliyor.”
Ve devam ediyor:
“Rusya’da, güya geri memleketlerde propaganda için bir mektep vardır. Bizde bütün bir klik var. Şevket Süreyya (Aydemir), Vedat Nedim (Tor), Vâlâ Nureddin (Vâ-Nû) gariptir ki Ahmed Cevad (Emre). Bunlar hep bu ‘Şark Memleketlerinde Propaganda Mektebi’nde okumuşlar. Propaganda işini biliyorlar. Burada felsefe ve kılı kırk yaran bir ilim değil, doğrudan doğruya propaganda öğretiliyormuş. Nasıl lakırdı söylenir, halka nasıl hitap edilir, tarihî maddecilik. İşte öğrenmiş oldukları yalnız bunlardır.”
Aynı yazı serisinde Kadrocular’dan bahisle,
“Kadro muharrirleri edip ve muharrir değil, birtakım parolacılardır. Yazdıkları birer parola! Kendi zihniyetlerinde olanlara ve olmak istidadındakilere remizle bir zihniyet ilkâ etmek istiyorlar.
Bir dostum bunların birisine, ‘Madem ki muharrirsiniz, neden iyi yani açık ve sağlam yazmayı istemiyorsunuz? Yazarken biraz dikkat etseniz, fikrinizi anlamak için bizi bu kadar dikkat sarfına mecbur etmekten kurtarırdınız.’ demiş. Parolacı, ‘Ben fikrimi daha açık yazmak isteyemem. Bazı fikirleri anlaşılmayacak tarzda yazmak işime gelir.’ diye cevap vermiş.
Kendileri, ‘Biz Bolşevik değiliz.’ diyebilirler. Her nüshada bunu bir levha hâlinde asabilirler. Fakat yazıların muayyen bir istikâmeti vardır. Her cümleden çıkan bir mana, yan yana gelen bu cümlelerden çıkan bir mana vardır yani her yazının kendine göre bir ruhu vardır. Eğer okuyanların hemen hepsi bu yazılanlardan Bolşeviklik anlarsa ve Bolşevik olanlar da bunu anlarsa o zaman bu bir Bolşevizm propagandası olmaz mı?
Kadrocular’ın kuvveti, idareyi ellerine almak için yaptıkları hokkabazlık şudur: Siz milliyetçiler, memleketin istiklalini kurtarmak için harp ettiniz, kendinizi kurban ettiniz; hükümet tesis ettiniz. Fakat inkılabınızın ideolojisini bilmiyorsunuz. Gelin onu ben size öğreteyim, size akıl öğreteyim, yol göstereyim.
Maksat kendi aklını öğretmek, kendi yolunu tutturmak ve iktidara gelmektir.”
Kurucularından bazıları hakkındaki ağır ithamları böylece nakilden sonra geçelim Kadro’nun nasıl çıkıp niçin kapatıldığına...
Şevket Süreyya Aydemir’e göre “Kadro dergisinin ilk mütevazı para sermayesi, orada yazı yazan altı kişinin abone bedelleri olmuş ve bu bedeller sonuna kadar muntazaman tahsil edilmiş.” Yine Şevket Süreyya’ya göre Kadro’ya, cumhurbaşkanının emriyle Çankaya Köşkü abone kaydolunmuş, İsmet (İnönü) Paşa da kendi adına abone olmuştur.
Kadro mecmuası aylık olarak otuz dört sayı yayınlanmış ve mecmuada kurucularından başka sonraları CHP içinde bakanlık makamına kadar tırmanabilen Nurullah Esad (Sümer), Falih Rıfkı (Atay), “Limancı” lakaplı Ahmed Hamdi (Başar), İbrahim Necmi (Dilmen) gibi şahıslar da yazı yazmış, hatta devrin başbakanı İsmet (İnönü) Paşa, Cumhuriyet’in onuncu yıldönümünde “Fırkamızın Devletçilik Vasfı” başlıklı makalesiyle Kadro’nun faaliyetine katılmıştır.
Kadrocular’ın 1932-34 yılları arasında yaptıkları bu neşriyat, o devirde çeşitli çevrelerce tenkit edilmiş, bu tenkit zaman zaman pek ağır ithamlara varıp dayanmış, hatta bazı CHP’liler arasında başlayan huzursuzluk -ki bu huzursuzluk parti içindeki hizipleşme tehlikesidir- Çankaya Köşkü’ne kadar götürülmüş ve Kadrocular’ın faaliyetinden Başbakan İsmet İnönü mesul tutulmuştur.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bu duruma temasla parti içindeki huzursuzluğun CHP Umumi Kâtibi Recep Peker tarafından cumhurbaşkanının sofrasında ortaya atıldığını, sofradakilerin hepsinin Kadrocular aleyhine konuştuğunu Mebus Vâsıf Çınar’ın kendisine anlattığını yazmakla ve devamla Vâsıf Çınar’dan duyduklarını şöyle nakletmektedir:
“... Sofra kalabalıktı. Biri durdu, öbürü söyledi. Yalnız İsmet (İnönü) Paşa ile Şükrü Kaya (Dâhiliye Vekili) söze karışmıyorlar, önlerine bakıyorlardı. Gazi, birdenbire öyle bir parladı ve Dâhiliye vekiline ‘Bu işi ne vakit halledeceksin?’ diye öyle bir çıkıştı ki şikâyet edenlerin bile nutku tutuldu. Şükrü Kaya, başı hâlâ önüne eğik mırıldanıyordu: ‘Başvekile söyleyin paşam, başvekile...’ Bunun üzerine Gazi ne yaptı bilir misin? İsmet Paşa’ya döndü, ‘Bak, senin üstüne atıyorlar bunun mesuliyetini...’ dedi. Sonra kendi kendine söylenir gibi ‘Gerçi hakları da var ya... Kadro’ya makale bile yazdı. Fikren ve kalben onlarla beraberdir.’ sözlerini fısıldadı, İsmet Paşa işitmemezlikten geldi.”
İşte Kadrocular... Vedad Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tökin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Âsaf Belge ve M. Şevki Yazman
Kadrocular’ın faaliyetinden Başbakan İsmet İnönü’nün mesul tutulduğunu Vâsıf Çınar’dan böyle nakleden Yakup Kadri, Kadro’nun kapatılmasından bahisle, “Kadro küçük bir dergi idi ama iddiası büyüktü. İş basında bulunan ‘resmî’ şahsiyetleri de sanırım, en çok bu hâli bu ‘haddini bilmezliği’ sinirlendiriyordu.” der ve CHP Umumi Kâtibi Recep Peker’i itham eder. Vedat Nedim Tör, aynı mevzuya temasla Recep Peker’in yanı sıra Necip Ali’yi de anar. Şevket Süreyya ise Recep Peker’den ve çevresinden şikâyetçidir.
Kadro’nun 34. sayısında şu satırlara rastlanır:
“Arkadaşımız ve imtiyaz sahibimiz Yakup Kadri Bey’in bir ecnebi memlekette hükümetimizi temsil vazifesi ile aramızdan ayrılması üzerine Kadro gelecek sayıdan itibaren neşriyatını tatil edecektir.”
Böylece Kadro mecmuası kapanır. Ancak neşriyatı tatil için gösterilen bu sebep zahiridir. Kadro’nun kapatılmasını Vedat Nedim Tör şöyle izah eder:
“Kadro hareketinin Kemalist bir ‘ideolojik sistem’ hâlinde gelişmesinden gocunanlar, kendi özel çıkarları için bir tehlike kaynağı sananlar, uydurdukları çeşitli dedikoduların bir sonuç vermediğini görünce imtiyaz sahibimiz Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nu Arnavutluk’a elçi tayin ettirerek bizi ‘Çankaya’ ile bağlantımızdan yoksun bırakmayı denediler. Ve Yakup Kadri, böylelikle kendi deyimi ile ‘zoraki diplomat’ oldu.”
Vedat Nedim Tör böyle diyor ve mecmualarının kapatılmasına, “Kadro hareketinin Kemalist bir ‘ideolojik sistem’ hâlinde gelişmesinden gocunanlara” bağlıyor ama Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na göre kendisini “zoraki diplomat” yapan ve dolayısıyla Kadro’nun kapatılmasını sağlayan Mustafa Kemal Paşa’dır. Şu hâlde Kadro neşriyatının “Kemalizm”le alakası yoktur ve Vedat Nedim Tör’ün yukarıdaki iddiası asılsızdır. Kadro başka bir sebeple kapatılmış, neşriyatına daha fazla göz yumulmamıştır. Bu sebep, Kadrocular’ın durumu, mahkûmiyetleri ve o günün diliyle “Devletçi”, bugünün diliyle “Sosyalist” bir hareketi yürütmek istemeleri “o devir Türkiye’sini Sovyet peyki ‘Sosyalist Türkiye’ hâline çevirecek Kadro’nun öncüleri” olmalarıdır.
Bir iddiaya göre “Kadro’yu çıkardıktan ve CHP’ye, halkevlerine sızmak istedikleri o devreden İkinci Adam eserinin yazıldığı ve yayınlandığı günlere kadar Kadrocular’ın, bilhassa Şevket Süreyya Aydemirin perde arkasından bugünkü solculara nüfuz etmek, akıl hocalığında bulunmak gayretleri devam etmiş”; başka bir iddiaya göre “Kadro mecmuası kapanınca ılımlı-ılımsız bütün solcular fikrî faaliyetlerini Nâzım Hikmet mihveri etrafında toplamışlardır ki bu da Nâzım Hikmet isminin etrafında koparılmış olan sun’i ve görülmemiş yaygaranın bir neticesidir.”
Kaynak: Yalan Söyleyen Tarih Utansın, Cilt: 9, Sayfa:223-229