İstanbul’da Yaşayan Arap Aydınlar Çalıştayı
İstanbul’da Yaşayan Arap Aydınlar Çalıştayı 7-8 Mart tarihlerinde gerçekleştirilmiş. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen çalıştaya 150 kadar Arap aydının yanı sıra çeşitli vakıf ve dernekler de iştirak etmiş. Sonuç bildirgesine baktığım zaman dikkatimi çeken şey dil ve kültür meselesi oldu. Bu etkinlik sonucuna göre, “Arapların en kısa sürede Türkçe öğrenmeleri, Türklerin ise (inançlarının temelini oluşturan Kur’an-ı Kerim’in dili olması hasebiyle) Arapçaya daha fazla eğilmeleri gerektiği” belirtilmiş. Bunun yanı sıra Türk-Arap ortak kültür merkezleri vasıtasıyla uyum sürecinin hızlandırılması gerektiği, tercüme faaliyetleri ve iki dilli yayınlar, kurulacak yeni medya istasyonları vasıtasıyla buradaki Araplar ile Türklerin kaynaşmalarının sağlanması gibi sonuçlara varılmış. Bakalım önümüzdeki süreçte nasıl gelişmeler kat edilecek.
Yeni bir İslam sanatları portalı
Ketebe Yayınları’ndan daha önce bahsettik. Bu sefer de ketebe.org sitesinden bahsedelim. Burası yeni kurulan bir site ama amacı oldukça âli. Şu anda test yayınında olan site “dünyanın en detaylı İslam sanatları portalı” olmak gibi bir amaçla yola çıkmış. 3 dille (Türkçe Arapça, İngilizce) yayın yapacak olan site, 5000 sanatçının kendilerine ve eserlerine dair bilgi vermek amacını güdüyor. Yolları açık olsun.
Musul sicillerini koruyan gençler
Musul’da bir grup genç, Osmanlı Dönemi ve sonrasına ait bir sürü mahkeme kaydını çatışmalar sırasında koruyarak güvenli bir yere taşımışlar. Bu haberi Mousul Eye isminde bir Twitter kullanıcısı 10 Mart’ta verdi. Kültür Bakanlığı, İSAM, IRCICA veya herhangi bir kişi veya kurum bunları koruma altına alamaz mı? Kadı sicilleri hazırlanırken İSAM tarafından Şam, Hama ve Halep sicillerinin savaş patlamadan hemen önce fotokopi ile çoğaltılarak alındıklarını duymuştum. Umarım tamamıyla yitip gitmeden Musul sicilleri için de gerekli adımlar atılabilir.
İran’dan ilginç bir intihal vakası
İran’da yaşanmış bir ilginç intihal vakasını geçtiğimiz günlerde Turgay Şafak anlattı. Yaklaşık elli sene önce edebiyat dergilerinde Kazım Gavvasi birbiri ardına gazeller yayınlar ve hemen kısa sürede kendinden söz ettirmeyi başarır. O kadar ki artık dergiler Gavvasi’nin ayağına gidip şiirlerini yayınlamak istediklerini söylerler. O dönem genç bir şair olan Şefii Kedkeni ise Gavvasi’ye hayrandır ve hakkında övgü dolu cümleler yazmaktadır. Gelgelelim Kedkeni bir gün Safevi dönemi şair tezkirelerini incelerken Gavvasi’nin şiirlerine çok benzer bir şiire rastgelir. Bir, üç, beş derken Gavvasi’nin yayınlamış olduğu bütün şiirleri tezkirede karşılaştığı şair Hazin Lahici’nin şiirleri ile karşılaştırır. Ve görür ki Gavvasi sadece son kısımda geçen Hazin mahlasını kaldırmış Gavvas yazmış ve Lahici’nin şiirlerini kendininmiş gibi dergilerinde yayınlamıştır.
Muhtemelen şiirimizde yirminci yüzyılın başlarında Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve Cenap Şahabettin’le kırılmayı yaşamamış olsaydık biz de böyle bir sürü intihal vakasına sahip olacaktık. Çalan miri malı çalıyor ne de olsa…
Hilti ile dalınan tarihi mezarlık
İstanbul çeşmeleri ve mezar taşları üzerine onlarca içerik yayınlandı bu sitede. Neler yapılmasına dair kaç kere çözüm önerileri sunuldu. Başta Nidayi Sevim ve Sadullah Yıldız olmak üzere birçok kişi bu meselenin kanayan bir yara olduğunu anlattı. Ancak “Kellim kellim layenfa”.
İstanbul’un orta yeri Üsküdar, Üsküdar’ın orta yeri Şeyh Devati Türbesi’nin haziresindeki mezar taşlarının yapay kaidelerinin kaldırılması için İBB çalışma başlatmış. Çalışanlar hilti ile dalmışlar mezar taşlarına. Görüntü aşağıda, takdir sizin...
Neyse ki İBB geç de olsa duruma müdahale etmiş, bunu yapan firma hakkında soruşturma başlatmış. Ve bu alandaki düzenlemenin Kurul kararlarına uygun bir şekilde bitirileceğini kamuoyuna duyurmuş. Ne diyelim, inşallah bu görüntülerle tekrar tekrar karşılaşmayız.
Sadece kapağı için bile alınabilecek bir kitap
Sizlerle internette karşıma çıkmış ilginç bir Hz. Ali kitabının kapağını da paylaşmak istiyorum. Kitabımızın adı Hz. Ali Ölüm Vadisinde. Kitabın yazarı Selami Munir Yurdatap, Sağlam Kitabevi’nden 1982 yılında yayınlanan bu kitap içeriği için olmasa da sırf kapağı hatrına alınabilecek bir kitap gibi durmuyor mu sizce de?
M. Murtaza Özeren