İri sözlerden kaçmak
Bir çırpıda meseleleri çözüyormuş gibi görünen, söylenişinde bir parlaklık bulunan, hayranlık uyandırsın diye söylendiği belli olan sözlerin ilerletici, seviye yükseltici olmadığını söylemek bana doğru görünüyor. İnsanları (en azından beni) belli noktalardan alıp belli hedeflere götüren sözler sıcak ve tanıdık ifadelerdir. İri sözler itaat bekler, ama kaynaşılmaz onlarla. Beşerin ürettiği iri sözler heyecan körükler, hatta harekete geçirir ve lakin güvenli değildir, emniyet vermez, destek olarak zayıftır. Yine de insanların hayatında çok sarsıcı bazı sözlerin, iri sözlerin önemli yer tuttuğunu kabul etmeden geçemeyiz. Aslına bakarsanız iri sözler insana kendi tabii çevresinde müşahhas bir netice hasıl edecek, elle tutulur bir fayda temin edecek sağlamlıktan uzaktırlar. Ne var ki o sözler çarpıcı edalarıyla uyandırıcı olabilirler, insan ruhunda bir şeyleri harekete geçirirler. Bu muharrik güçle insan bir yerden kalkar, ama nereye ulaşır? O belli değil. Ulaştığı yer çoğu zaman o insanın önceki şartlanmalarıyla bağlantılıdır.
İlk gençliğimde benim sarsıcı bulduğum, iri söz olarak kabul ettiğim, kafamda bir çok mesele doğuran söz Jules Romains’in bir Nouvelle’inde geçiyordu: “Midesine indirdiği her lokmanın karşılığını içinde yaşadığı topluma vermeyen kişi, o toplumda bir asalaktır.” Bu sözden kendi hayatımı göz önüne alarak öylesine etkilenmiştim ki asalak olmaktan kurtulmanın fiili ve fikri çarelerini aramaya koyulmuştum. Bu sözü işittiğim yani okuduğum sıra bir lise öğrencisiydim ve o günkü durumumla kendimi yediğim lokmanın karşılığını topluma iade etmeyen bir kişi olarak görüyordum. (Hani yediğim lokma da lokma olsaydı bari!) Hayatımın yeniden düzene sokulması gerektiği konusunda karar vermenin zamanı geldiğini düşünüyordum. Endişelerimi benden dokuz yaş büyük ağabeyime açtığım zaman aldığım cevap biraz rahatlatıcı olmuştu: “Sen henüz yatırım safhasındasın” demişti o.
Bu olay iri sözlerin tek başlarına önemli olduklarının bir delili sayılmaz. Çünkü bir sözün sarsıcı önemli, iri kabul edilebilmesi ancak o söze muhatap olanın uyarılmaya elverişli bir ruh temeline sahip olup olmadığıyla ilgili. Dolayısıyla daha önceden karşılaştığımız önemsiz nice söz ve davranış (eğitim süreci diyebiliriz buna) o sözün insan ruhunda büyük yankılar uyandırmasına zemin hazırlamış olmalıdır. Yukarıda andığımız sözün yürekte bir kabarma doğurması ancak bu sözle karşılaşan kişinin sahip olduğu kaliteler arasında hakkaniyet duygusunun büyük bir yer işgal etmesiyle mümkün olabilir. Hatta bu insanın helal ve haram kavramlarına yabancı olmaması gereklidir.
Demek ki işin en önemli yanı eğitim ve öğrenimle bağlantılı. Bir sözün etki doğuracağı ortam önceden hazırlanmış olmalı. Üstelik bu da tek başına önemli değil, doğacak etki nasıl bir tepkiye yol açacak, nasıl bir yola sevk edecek insanı? Bu husus en az birincisi (tahsil ve terbiye) kadar önem taşıyor. İnsanın önünde hangi çıkış yolları vardır? Bunları eğitimle edinebiliriz. Gitmeye kalkışan kişinin önünde açık duran kapılar hangisidir, hangi kapılar açılabilir, hangileri kilitli? Bize eğitim verenler bizleri kapıların mahiyeti hakkında şartlandırırlar. Eğer bizi yanlış kapıya yöneltmişlerse biz onun ardındakini görmeden başımıza gelecekleri anlayamayız. Gördükten sonra da kimi başka kapıyı deneyebilecek fırsatı bulur, kimi bulamaz.
İnsanın şartlanmaları sarsıcı, kendi davranışlarına yön tayin edici herhangi bir “iri söz” karşısında alacağı tavrı da belirler. İri sözler bazı parıltılar getirirler elbet, ama o sözü iri saymamıza yol açan önceki ufak sözlerdir. Yine ufak sözlerdir ki o iri sözden sonrasının alacağı şekli belirler.
İçinde güçlü bir hakkaniyet duygusu taşıyan, adaletin gözetilmesini, helalin ve haramın yerli yerince anlaşılmasını isteyen insan (genç) günümüz şartları hesaba katılırsa neyi seçecek? Bu seçim içinde bulunduğu çevrenin o insana sunduğu örnekler yardımıyla yapılabilir. Bu örnekler ise çoğu zaman her günkü alışılmış sözler ve işlerdir; iri laflar, iri davranışlar değildir. İşte bu yüzden hayatımızın istikameti bakımından gündelik konuşmaların, günlük işlerin yeri vazgeçilmez önemdedir. Hakkı temsil etme iddiasıyla yola çıkan kimsenin hayat karşısındaki tutumu, görevlerini yerine getirirken gösterdiği hassasiyet ve samimiyet her şeyin temelini oluşturan belirleyici unsurdur. İnsanlar en boyalı lafları değil de hayatlarının şeklini ilgilendiren sözleri dinlemeye değer buluyorlarsa bunun şaşılacak bir yanı yok elbet.
İsmet Özel
Surat Asmak Hakkımız