Yaşadığımız topraklar o kadar bereketli ki, her bir parçasında her devirde nice âlimler yetişmiş, günümüzde de nice güzel insanlar ikamet etmekte. Her ne kadar “kör ölür, badem gözlü olur” gibi çok haklı bir deyimimiz olsa da, yaşayanların kıymetini bilenler de az değil.
Sorularımıza kim cevap verebilir?
İhsan Süreyya Sırma, Mavera Gençlik Hareketi’nin düzenlediği “İslam Coğrafyası Günleri”nde hocası Muhammed Hamidullah’ı anlatırken bir anekdottan bahsetmişti: Bir gün kendisi şer’i siciller arşivinde çalışırken yine orada görevli olan Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı ile çay içmektedir. Bu zat da son devrin âlimlerinden, eski İstanbul Müftüsü. İhsan Süreyya Sırma’ya sorar: “Bir Müslüman için en zor şey nedir?” Aldığı cevap “bilmiyorum” olur. “İrfan öksüzü olmak” diye cevaplar. “Artık İslamî meselelerde sorularımızı cevaplayacak kimse kalmadı. İrfan öksüzü olduk. Halbuki bu İstanbul bir zamanlar hilâfet merkeziydi” diye devam eder.
Şehirlerimizin her biri çok güzel demiştik. Bunu Misak-ı Millî ile de sınırlamayalım hatta. Bugün bu şehirlerin eski yerleşim alanlarında gezdiğimizde karşımıza sık sık çıkan türbeler bize gösteriyor ki, insanların sorularını cevaplayacak, onlara yol gösterecek irfan sahibi arifler yaşamış her devirde.
Modern hayatın dayattığı “üstadlar”a aldanma
Oysaki modern şehirlerin gürültüsü içerisinde dolaşırken bir basitlik gözüne çarpıyor insanın. Elbette ki hayatı basit algılayan kişi bu şekilde bakmaz çevresine. Ama düşünelim, kendisine saygı duyulan insanlar kimler bu zamanda? O hafta televizyonda en popüler olan ünlü, Twitter’da en fazla “retweet” edilen kişi değil mi?
Dünyanın genel durumu da farklı değil bu konuda. Yakın zamanda vefat eden Steve Jobs’u hatırlayın. Tüm dünya kendisini “dünyayı değiştiren ve dönüştüren adam” olarak uğurladı, büyük bir fikir adamıymış gibi. Üzerine yazılan kitapları ve satış rakamlarını, medyada bulduğu yeri düşündüğünüzde zannedersiniz ki kendisinden sonrakilere yön vermiş bir zat bu…
İrfan sahiplerini bulmalı
Modern zamanların bize öğütlediği şekilde ilim sadece kitaptan öğrenilmiyor. Doğuda ilim, ilim sahiplerinin dizinin dibinde öğreniliyordu. Hâlâ da bu eğitim sistemi devam ediyor bir yerlerde, biliyoruz.
Üniversite hocalarımızdan birisinin odasında gördüğüm bir fotoğraf beni hayrete düşürmüştü. Osmanlı Sultanı Abdülmecid’in oğlu, yani koca bir imparatorluğun şehzadesi, hocasının dizinin dibinde oturuyor; elleri dizlerinde, başı öne eğik. İlme ve ilim sahibine gösterilen saygının bir ifadesiydi bu. Bugün bu samimiyeti ve ağırlığı hocalarımızda ve ilme talip olanlarda yoğunlukla görmeyi arzu ediyoruz.
“İlim Çin’de dahi olsa gidip alınız” sözüne kıymet veren kişiler olarak, hele ki ilme ulaşma yolları bu kadar artmışken, günümüzün irfan sahiplerini arayıp bulmamız gerekiyor. Salihlerle beraber olmadan, ariflerin dizinin dibinde oturmadan yaşamak bu çağda çok zor bizler için.
İsmail Kaplan dikkat çekti