İlk konseri Yusuf Kara akletmiş!

'Konserve' Kültür Şenlikleri ve yükselen 'mavi çizgili gri pop türküleri' üzerine yazdı Ömer Karaoğlu.

İlk konseri Yusuf Kara akletmiş!

“Bir sanat eseri ne başlar ne de biter; olsa olsa öyle gibi görünür” (U. Eco)

Muhterem okuyucu,

Memuriyet sonrası devrede bir ölçüde endişeyle yaklaştığım sahne programları için davetler ulaşmaya başladı. Doğrusu ilk “konsere benzer konserim” Fatih Karagümrük’te o zamanki Feza Sineması’nda otuz-kırk kişilik bir dinleyici grubuna yönelikti ve gelenlerin takriben yarısı bizim aile-akraba çevresiydi. Kulakları çınlasın Yusuf Kara’nın çabasıyla olmuştu sanırım. Bazılarına inandırıcı gelmeyebilir ama itiraf edeyim ki dinleyici sayısıyla hemen hiç ilgili olmadım.

Dinleyiciden nasıl istek alıyordum?

Sanatçı milleti için çoğunlukla daha çok dinleyiciyle buluşmak ve eserini daha fazla insana ulaştırmak arzu edilir bir şey. Ancak niteliğin çok daha kıymetli ve anlamlı olduğunu, bu çağ unutturuyor insana. Zaten eserleri seslendirirken çoğu kere kontrol edemediğim bir refleksle gözlerim kapanıverir. Bunun bazen bizi gülümseten hatıraları da olmuştur. Düşünün bir eliniz öne doğru uzanmış, okuyorsunuz. Bir dinleyici istediği eseri bir kâğıda yazmış, etrafınızda dolanıp gözünüz açılsın diye kolluyor. Gözlerin açılacağı yok, sonunda açık olan avucunuza sadaka tadında bırakıyor kâğıdı; galiba etraftan “Allah ne muradın varsa versin abla!” Abdülbaki Kömürşemalinde görünüyorsunuz.

İlk Avrupa turnesi Ömer Gökalp marifetiyle sağ gösterip sol vuran dostum Hüseyin Goncagül ve derviş şair Abdülbaki Kömür’le birlikte olmuştu. Doksanlı yılların başıydı ve henüz yirmili yaşlardaydım. Kasetlere kayıtlı müzik altyapılar üzerine okuduğumuz marşlar, şiirler ve Goncagül şovuyla uzun sayılabilecek bir turneydi. Avrupa İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG)’ün Köln’deki misafirhanesiyle tanışmıştık. Güzel dostlar tanıdık ve yıllar sonra da görüşmeye devam ettik. Memlekette olduğu gibi orada karşılaştığımız gurbetçilerimizin çoğu da müziğin cevazına dair endişe taşıyor, o günlerin tartışmalarını hatırlayacak olursak konser dediğinizde “kanser” gibi anlaşılabiliyordu.

Sanatın kıymetini anlamak için baş ve mide ağrısına ihtiyaç vardı

Ne yapalım, hem icrasını hem fıkhını hem felsefesini, yetmez gibi bir de tanıtımını yapmak bize kaldı müziğimizin. Üstadlar bir iki istisnayla henüz gündemlerine almaya tenezzül buyurmamıştı bu mevzuları. Sonraları çalıştığı basının yeşilini görmeyen bazı muhabirlerimize de, “yeşil pop” toptancılığı içinde birçoğunu dinlemedikleri bu eserleri vur abalıya türünden eleştirmek düştü. Emekleyen bu bebeği boğmaya hevesli ne kadar müzik eleştirmenimiz varmış meğer. Neyse, türkü dinlemenin caiz görülmediği yıllardan söz ediyordum muhterem okuyucu. Ahmet Mercan’ın deyişiyle “neyi mümin gitarı gavur” sayıyorduk ve müziğin geçmişi-geleceği bulanıktı hâlâ. Helalliğinde ve haramlığında ittifak olmayan nadir meselelerdendi çünkü.

Vakıa çoluğumuzla çocuğumuzla müzik adına duyup dinlediklerimizin çoğu muteber değildi o sıralar. Sözgelimi “hey Corc versene borç”, “bandır bandır…” gibi seçkin pop eserlerin derunî sözleri, gençlere ve hatta miniklere ezberletiliyor, hızlı ve kulağa kolayca yapışan ritim ve melodilerin ortalığı kavurduğu günleri yaşıyorduk. Hakkı teslim edelim ki tasavvuf müziğimiz, mehterimiz ve geleneksel musikimizin seçkin örnekleri o zaman da mevcuttu. Ancak müzik aletleriyle yaygın bir müzik icrası ya da dinletisinden –kanaatimce- söz etmek zordu. En azından sınırlı çevrelerde olabilen bir işti.  İşte tam bu devrede bizim mahallede üretilen bu yeni çalışmalara yönelen ilginin nedenleri üzerine gecikmiş bir gezinti yapacağız. Ama şimdi değil.

Ardından Türkiye’nin hemen her yerine yayılan geceler başladı. Hani o çoğumuzun Ulvi Abisinin (Alacakaptan) çok da haklı olarak sitemle andığı ve kendi ifadesiyle karate şovlarıyla “gırtlakta elma kesme numaraları” dahil her bir şeyi içine alan geceler. “en etkili konuşma yirmi dakikayı geçmemeli” deyip ardından iki saat mikrofonu bırakmayan hatipler mi istersiniz. Neyzen arkadaşımızı ararken “düdükçü arkadaş” nerde diye soran iyi giyimli organizatörler mi? Anlaşılan şuydu ki niyetler ve duygular güzeldi ama sanat ve estetiğin kıymetini kavramak için biraz baş ve mide ağrılarına ihtiyaç vardı. Politik arenanın ve sloganlarımızın ötesinde nitelikli bir sanat kavrayışı ve buna yönelen çabalara ihtiyaç vardı.

Ömer Karaoğlu, Hakan Aykut, Ender Doğan
(+)

Aşağıladıkça prestij(!) kazandılar

Refah Partisi’nin yükselişiyle siyaset sahnesi renkleniyor ve bu yükselişe eşlik ediyordu şarkılar. Susamıştık hepimiz ve söyleyecek çok şeyimiz vardı birikmiş. Doksanlı yıllar bu etkinliklerin yoğunlaştığı zamanlardı. Birçok yeni arkadaş katıldı kimilerince ne idüğü belirsiz ama “insanların yüreklerine yol bulan” müzik kervanına. Arada ucuz ve niteliksiz üretimler de oldu elbet. Popüler müziklerin sığ taklitleri yanında sesim yanık diyen, bir firma ve stüdyo bulup güya mürşidine bilinen arabesk şarkıları aşırıp güzelleme gönderen birçok heveskâr oldu. Popüler müzik piyasasında yok muydu sanki. Tabii ki vardı ve her zaman olacaktı.

Öte yandan kimi gazete, dergi ve televizyonlarda (Kanal Yedi vardı mesela, hâlâ var mı acep?) arada bir konuya dokunulurdu. Hiçbir tanıma çabası göstermeden “İslamcı müzik” klişesi üzerinden yapılan genellemeler, “bizden adam çıkmaz”lar ve üretilen yüzlerce eseri yok sayan aşağılamalar, aşağıladıkça prestij kazananlar. Hem müziğimize hem de İslamî vurgulara yönelen eleştirilerde insaf ölçüsünü kaçıran ve bazen maalesef bize yabancı bir dile heveslenenlerimiz oldu. Bu tür hevesleri uyarıcı gelişmeler de olmadı değil tabii.  Önceleri merkeze yaklaşıldığı ölçüde yeni tanışılan konfor ve lezzetlerin baş döndürücü etkileri, ardından ayarı kaçan demokrasiye balans girişimleri akıl ve ruh sağlığımızı etkiledi desek yalan olmaz herhalde.

Ömer Karaoğlu
(+)

Kimler vardı yoldaşım?

Bize dönecek olursak Hakan Aykut ve Taner Yüncüoğlu, konserlerde daha çok birlikte gezdiğim arkadaşlarımdı. Eski menajerimiz artık doktor olan Kenan, neyzen Başar, bas gitarcı Raif Efendi, aranje ve bağlama eşliğiyle Yavuz ve diğer arkadaşlar… Elbette isimlerini tek tek saysam birileri eksik kalacak mutlaka. Yeni zamanlarda Hakan yetişemediğinde klavyesiyle Ercan, nefesli sazıyla Cengiz, klarnet ve yan flütüyle oğul Enes birlikte yol yaptıklarım arasında.

Camiada emek ve yürek veren, yürüyüşe katkısı olan bir çok arkadaşla yollarımız kesişti bu devrede. Mahallemiz onları yüreklerinde konukladı. Kimi sükûneti seçti, kimi başka alanlarda yoğunlaştı, kimi ise seslenmeye devam ediyor. Allah hayra yöneldikçe yollarını açık etsin cümlesinin.

Mevcut dünyada uzun soluklu ve duyarlı bir sanat yolculuğunun meşakkatleri olduğu kesin. Her şeye rağmen Goethe haklı görünüyor: “Dünyadan kaçmanın en güvenilir yolu sanattan geçer, dünyaya sıkıca bağlanmak da onunla mümkün olur.”

Diyalog:

- Ne tür müzik yapıyorsunuz ya da müziğinizi nasıl isimlendiriyorsunuz?

- Ben sadece “yapıyorum” desem?

- Olmaz efendim, türkü mü şarkı mı, ilahi mi, pop mu? Ne diyelim?

- Mümkünse “elinize sağlık” deyin, iyi bir şeyse “Allah razı olsun” deyin mesela.

- Ama herkese bir şey diyoruz, size protest diyebilir miyiz sözgelimi?

- “Protez”i çağrıştırıyor biraz sanki…

- Tamam siz söyleyin öyleyse, madem yapan sizsiniz.

- Özgün müzik deyin öyleyse.

- Olur mu?

- “Özgün”se neden olmasın?

- Yok yok, anlaşamıyoruz sizinle…

- Size de isim beğendiremedik ama.

- Beyefendi herkesin beslendiği bir yer var.

- “Beslendiği” derken?

- Ama sürekli…

- Buyurun o zaman: “Türk hafif mavi çizgili gri pop türküleri özgün ilahi sanat müziği!!!”

- Bir kere daha şey eder misiniz?

- Şöyle söyleyelim isterseniz; “Kuşlaaar!… Sizin kadar hür olmaktıı hayaalim…”

 

Ömer Karaoğlu yaptığı müziğin adını böyle koydu

YORUM EKLE
YORUMLAR
Abdullah Sabit
Abdullah Sabit - 13 yıl Önce

Ömer Abi canımız ciğerimiz...

Yazıları da çok hoş. maşallah...
Bir yolculuğa çıkartıyor bizi...

Ahanda durumumuz...
5-10 adım mesafe katedilmiş...
Ama daha çok yolumuz var anlaşılan...

Ömer Ağabey Allah sana cennet nasip etsin...

M. Mustafa Uzun
M. Mustafa Uzun - 13 yıl Önce

Selamlarımla!...

"Ömer Karaoğlu müziği"nin yanısıra "Ömer Karaoğlu kişiliği" de bizi sarıp sarmalıyor. Yüreğimizi ısıtıyor yazıları, tınıları ile zenginleştirdiği gibi. Yüreğine, müziğine ve kalemine sağlık ağabey.

"Sizi seviyoruz" dediğim tek sanatçıya bin teşekkürler....

Vesselam

ömer
ömer - 13 yıl Önce

ömer abi bir tanedir.