Prof. Dr. Murat Sarıcık, “Adalet Timsali Hz. Ömer (r.a.)” isimli kitabında Hazreti Ömer, namı diğer Kureyşli Hattaboğlu Ömer’in İslam’dan evvelki günlerini anlatırken, “samimi bir müşrikti” ifadesini kullanarak, onun aslında dindar biri olduğunu vurguluyor. Zira Hazreti Ömer’i Müslümanlara düşman eden, kutsal saydığı putlarına duyduğu saygıydı. Kendisi, erkekleri gibi kadınlarının da okuma yazma bildiği seçkin Benû Adiy ailesine mensuptu. Aynı zamanda Mekke Şehir Devleti’nin “Onlar Meclisi”nde sandalyesi olan, dış ilişkilerden sorumlu önemli biriydi. O heybetli, atılgan, kararlı ve sahip olduklarıyla övünen Kureyşli Hattaboğlu Ömer’i, neye niyet neye kısmet evden çıktığı bir gecede ne olduğunu bilmediği “güzel ve tatlı söz” teslim almıştı…
“Tâ Hâ
Biz sana Kur’an’ı sıkıntı çekesin diye değil
Aksine Allah’tan korkanlara bir uyarı olması için gönderdik.
O, yeryüzünü ve yüce gökleri yaratan Allah tarafından indirilmiştir.
Rahmân olan Allah, arşın üzerine yerleşmiştir…”
“Allah’ım! İslam’ı Ebû Cehil ya da Ömer’in iman etmesiyle kuvvetlendir!”
Çok değil sadece bir gün evvel Resulullah (s.a.) şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! İslam’ı Ebû Cehil ya da Ömer’in iman etmesiyle kuvvetlendir!”
Hazreti Ömer, İslam’a giriş müjdesini, ilk olarak anne tarafından kuzeni olan Ebû Cehil’e bizzat verir. Ebû Cehil öfke ve kederle boğuşurken, Hazreti Ömer imanlı ilk günlerinin coşkusunu yaşamaya başlar. Saklanmaktan, gizlilikten yana değildir. Namazların Kâbe’de kılınmasını ister ve namaz kılanları koruyup kollar. Kendi İslam’a giriş haberini, en kısa zamanda en geniş topluluklara bildirmek için, Muhammed Hamidullah’ın “İslam Peygamberi” isimli eserinde yer alan şu çok akıllıca yöntemi seçer: Cemil İbn Mamer isminde, sır tutma konusundaki zafiyeti ile meşhur kişiye olan biteni anlatır. Hepsi bu! Haber hızla yayılır.
Bizler Hazreti Ömer’i hep o öne çıkmış olan adaletli yönü ile birlikte anarız. Onun bu zirve adalet anlayışını anlamak için, kendi tayin ettiği Kûfe Valisi Ebu Musa el-Eşari’ye gönderdiği talimatı okumak şart. Maddeler halinde yazılmış olan bu talimatname, İslam hukukunu da bütün açıklığı ile gözler önüne serer. Unutmamak gerekir ki bu maddeleri hayatımıza almak için, illâ hâkim olmamız gerekmiyor. Zira fert olarak her birimizin hüküm verme durumunda kalabileceği bir alan var; ailemiz, talebelerimiz, dostlarımız…
Hazreti Ömer’in adaletini anlamak
Hazreti Ömer’in besmele, hitap ve selam faslından sonra sıraladığı talimatları özetleyecek olursak;
“Sana delilleri ile bir dava gelince iyice anla; sence hak belli olunca, hükmünü ver ve hakkı hemen yerine getir.
Mutlaka sabit bir hak üzerinde konuşmanın faydası yoktur.
Meclisinde davacı ve davalı arasında ve onlara iltifatında eşit davran; böylece şerîf/üstün konumda olan, kendi lehinde davranılacağını ummasın; zayıf/güçsüz de adaletinden ümidini kesmesin.
İnsanlar, davacı ve davalılar arasında sulh caizdir. Ancak sulh, haramı helal, helali haram kılmamalıdır.
Kur’an’da ve Sünnet’te olmayan şeylerden gönlünü tırmalayan hususlarda tekrar tekrar düşün ve anla.
Delil ve şahit getirmek isteyen davacıya mühlet ver ki ona ulaşsın. Eğer delilini ortaya koyarsa hakkını alır. Yoksa aleyhine kararını verirsin.
Had cezası olarak sopalanmış ve yalancı şahitliği tecrübe edilmiş, vela/vesayet ve akrabalıktan/verasetten töhmet altında olanlar hariç; bütün Müslümanlar şahitlikte adildirler.
Allah’ın mükâfat ihsan edeceği ve karşılığını güzel vereceği mahkemede, tereddüt ve bunalmaktan, halktan incinmekten ve taraflara sert davranmaktan kaçın.”
Bunlar talimatların en çarpıcı ve bugün bize en çok lazım olanları. Ancak Hazreti Ömer talimatnamesine son noktayı, Vali’ye yönelttiği şu müthiş soruyla koyuyor:
“Buna göre senin; ‘Allah katında seni hemen rızıklandırması’ ve ‘onun rahmet hazineleri’ konusunda kanaatin nedir? Selamlar!”
Hazreti Ömer’in Ebu Musa’ya yönelttiği bu soruyu biz kendimize sorulmuş sayalım. Tıpkı talimatları bize verdiğini kabul etmemiz gerektiği gibi.
Hz. Ömer’in hayatını hayatımız yapabilmek
Vakti, merakı ve zihnî kapasitesi müsait olan biri elbette onun fiziki özelliklerini ve biyografisini de tüm detaylarıyla öğrenmeyi kendine vazife edinebilir. Ancak -bence- asıl olan; hayatını hayatımız yapabilmektir.
Hazreti Ömer, hilafet kendisine geçtiği zaman, “İçinizde haksızlığa uğrayan ve kendisine zulmedilen olursa bana haber versin. Çünkü ben de sizin gibi bir insanım!” demiş. Kendisi halifeyken, halktan biriyle yaşadığı anlaşmazlıkta başka birini hâkim tayin edip, halifeliğinden ötürü kendisine ayrıcalık tanınmasına izin vermemiş. Kendi oğlunu içki yasağını ihlal ettiği için had cezası ile bizzat cezalandırmış.
İşte Hazreti Ömer böyle bir insan! Saçının rengini ve ne yana taradığını; kaç kere evlendiğini; hangi yemekleri sevdiğini; tam olarak Hicret’in kaçıncı senesinde doğup, kaçıncı senesinde vefat ettiğini bilmiyorum. Bildiğim şu ki; adil bir insan olmak istiyorsak, O’nu kendimizde yaşatmamız gerekir.
Zeynep İnan yazdı