İnsan Rabb'ine bağlanmak için ne arıyor? Bir ışık, bir mucize mi bekliyor?
Her gün güneş, yeni şualarla penceremizi aydınlatıyor; baktığımız her dağ, her ağaç, çiçek; canlı, cansız hangisi mucize değil.
Tüm renkleri görürken kör olabilmek, varlığın seyrana çıkıp gösteriye durduğu aşamada hayreti düğümlemek, sadece insana has vefasızlık olsa gerek.
Camlarda yangın çıkaran ikindi güreşinin yakınması, inatla içeri girip, gözbebeğinden bigane bakışları anlamla doldurmaya çalışması, böylesi bir ikazla ilgili.
Bizi körlüğe çekip ihtişamı sınırlandıran hangi fısıltı, nasıl bir vesvesedir? Anlık dürtüler, yönü ve sahibi belirsiz hileli zevk kırıntıları insanı oynamaya ve oyalamaya çağırır.
İnsan bu çağrıya kulak verdiğinde, oyalanıp duracağı beyhude alışkanlıkarın, perdelerin arasında sıkışıp kalır. Gözleri renkli ışıklara takılır: Sahte ışıklar, titrek, ayartan ve sadece o an parlayan ışıklar.
Hevesleri kışkırtan, tutkuya dönüştüren ve ölümü hatırdan uzak tutan... Ritmik gürültü, her tutku bir renkle gelir. Bu minvalde her renk sunidir ve kendini farklı bir marifetle ortaya koyar ve insana önem verdiği zehabını ustalıkla işler.
Sayısız zevk insanı kuşatır; tutsak yapar. İnsan oynak bir gaflet içindedir.
Üretilmiş yapmacık renkleri eline, yüzüne, bedenine sürer durur ve mutluluk arayışını, her defasında yeni doğacak güne devreder. Allah’ın (cc) boyası insanı hücrelerine kadar ihya edecek oysa. Hayretini uykudan uyandırsa, bir kelebeğin ardına düşse… Rüzgarın kokusuna yaslansa, bulacak yanmaz, yıkılmaz evi.
Bulacak sır ve aşikar olanı.
Ahmet Mercan yazdı