Efendim, Hacı Bayram bildiğimiz Hacı Bayram Veli (k.s). Rahmet onun üzerine olsun Mustafa Necati Bursalı’ nın diliyle “ Hakikat yolunun kılavuzu, Hakk erenlerinin baş tacı, kurtuluş kervanının önderi” o.
1352’de Zül fazl (bu gün ki solfasol) köyünde, Ankara’da dünyaya gelir. Osmanlı zamanındaki diğer zat-ı mübarekler gibi bıyıkları terlemeden henüz, ilim tarlasının hasadını kaldırıp balyalayanlardan. Ankara’da Kara Medrese’de müderris iken, Somuncu Baba’nın bizzat elçi gönderip, “Git, onu davet eyle, bize gelsin. Medresenin duvarları arasında sıkışıp kalmasın. Gelsin de aşk ve safa göklerinde uçsun. Ona efendilik ve erdemlik yaraşır” ricasıyla dergâhına davet ettiği müderris Numan. Bayram ismini yine Somuncu Baba’nın diliyle giyinir. Dergâha avdetlerinde Şeyh Hamidüddin (Somuncu Baba), “Bilmem bu iki bayramın hangisi ile sevineyim” der. Yeni ismi Bayram’ın hikâyesi bu.
Geç kaldınız, sizi bekleyemedim
İlerleyen yıllarda mürşidi ile kutsal beldeleri ziyaret ederler. Bu tarihten sonra da birçoğumuzun imrendiği “Hacı” ünvanıyla anılır. Bilindiği üzre kırk gün çilehanelerde erbain çıkarılır. Bana sorulsa bu yüce kametler çileden bir ömür çıkamazlar. Sanırım “Hakka yürüdü, âlem-i cemale kavuştu” gibi ölüm ayrılığının yüzünü yumuşatan tabirler, bu güzel insanların aramızdan ayrıldığını haber etmek için özenle seçilmiş.
Hülasa, Ankara’ da insanların Hacı Bayram-ı Veli’ye üçer beşer intisapları kimi niyeti bozuk insanları haliyle rahatsız eder. Sultan İkinci Murad’a, “Hacı Bayram cümleyi etrafına toplamış, dervişlerden bir ordu peyda etmiş, saltanat davası güdüyor” diye haber uçururlar. Sultan, önceleri pek kulak asmasa da, zamanla tehlike daha büyümeden, ateş bacayı sarmadan müdahale etmek gerektiğine kâni olur. Yola çavuşlar salarak Hacı Bayram’ı yanına istetir. Hazret elçilerle yolda karşılaşır. “Geç kaldınız, sizi bekleyemedim, yola koyuldum” gibisinden sözlerle çavuşları hayrete sürükler. Görülenle anlatılan arasında her zaman olduğu gibi yedi yüz fark vardır.
Herkes Bayramî oldu
Sultan Murad, karşısında devlete ve saltanata kastetmiş bir celâli bekler. Fakat Hacı Bayram’ın yüzünü görmesiyle onun günahsız olduğunu anlar. Diyecek bir şey bulamaz. Gayesi halka hizmet olan Hacı Bayram, “Hiçbir şey gerekmez Sultanım, mademki birbirimizi bildik ve bulduk” sözü ile sultanı o mahcubiyetten kurtarır.
İkinci Murad istemeden düştüğü bu durumu telafi etmek ve Hacı Bayram’ın gönlünü almak kastı ile öyle ikramlarda bulunur ki, sultanın bu ihsanına saray ehli şaşar kalır.
Hacı Bayram, her veli gibi dünyalık hiçbir meta kabul etmez. “İlle ihsanda bulunmak dilersen, bana intisablı dervişlerimin boynundan vergi ve askerlik yükünü kaldır” der ve olay burada patlak verir. Sultan Murad bu dileği kabul edince bu iki külfetten azad olmaklığını dileyen herkes Bayramî tarikatına girme telaşına düşer ve birçoğu dergâha kabul edilir.
Bir buçuk mürid
Bu intisab hadisesi öyle bir hal alır ki Ankara’nın bütün malî düzeni alt üst olur. Durumdan Sultan Murad kadar Hacı Bayram da bîzârdır. Sultanın, intisablı olanların listesini istemesiyle, Hacı Bayram Kanlıgöl mevkiinde dervişlerini imtihana çeker. Oracığa bir çadır kurdurur ve “Bana irade getirenleri bugün Allah yolunda feda etsem gerek. Bizim için canını, malını, başını feda edecek olan buyursun çadıra” der. Neden sonra bir erkek ve bir kadın sadakatlerini ispat ederler.
Hacı Bayram, içerde hazır beklettiği koyunu kurban eder ve kanı ahalinin görebileceği şekilde, demin çadıra girenlerin kanını döküyormuşçasına çadırın direkleri dibinden fışkırtır. “Bizim şeyhe olanlar oldu, şaşırmış mı ne?” diye aralarında fısıldaşan vergi ve asker kaçaklarına, “Gördünüz ya, benim sadece bir buçuk müridim vardır. Bundan gayrısı vergi ve askerlik borcunu devlete ödemelidir. Sultan da kalabalığı görüp korkmasın.”
Ömer Asım Demir hatırlattı
tşk