Bayramları kutlanır yapan şey nedir?
Bilindiği gibi Ramazan ayında bütün müminler Rabblerini razı edip hoşnut etme gayesiyle kulluk elbiselerine sımsıkı bürünür, Ramazan dışındaki günlere nazaran Cenab-ı Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için nefisleriyle mücadelede azamî gayret gösterirler. İşte müminler bu ayın sonunda karşıladıkları Ramazan Bayramı’nı, bir aydır gösterdikleri azamî gayretleri sebebiyle sevinçlerinden kutlarlar. Kurban Bayramı ise İbrahim peygamberin, göz nuru oğlu İsmail’i Allah’a olan sadakatinin bir göstergesi olarak kurban etme niyeti neticesinde kendisine bir hayvan gönderilmesinin hatırasını yâd ederek iki peygamberin Allah’a karşı verdikleri imtihanın başarıyla neticelenmesinden duyulan sevinç sebebiyle kutlanır.
Bu sevincin gerektiği gibi yaşanması adına İslâm âleminde geçmişten itibaren bayram kutlamalarına oldukça önem verilmiştir. Nitekim bayram namazlarında halifeler, halka imamlık eder ve bayram vazifelerini ve geleneklerini muhafazayı hatırlatan hutbeleri okurlardı. Özellikle Kudüs, Şam, Bağdat gibi büyük ve merkezî coğrafyalarda fener alayları tertip edilir, şehirler ışıklarla donatılırdı. Bayramlara verilen önemin bir başka güzel örneği de Fatimîler’de karşımıza çıkmaktadır. Fatimîler, Ramazan Bayramı’nda bütün devlet memurlarına elbise dağıtır hatta bu sebeple bu bayram “îdu’l-hulel (elbise bayramı)” olarak anılırdı.
Bu sevinçlerin layıkıyla yaşanabilmesi için birtakım şeylerin o günlerde yapılması şeriatımız tarafından yasaklanmış veya tavsiye edilmemiştir. Bunlardan birisi bayram günlerinde oruç tutmanın yasaklanmasıdır ki bu fiil Hanefîlerce tahrîmen mekruh, Şafiî ve Hanbelîlerce haram addedilmiştir.
Bayram fıkhı
İslâm, birçok dinî meseleye düzenlemeler getirdiği gibi bayram günleri için de olması gerekenler ya da yerine getirilmesi hoş görülenler listesi oluşturmuştur. Bu listenin başında fıtır sadakası olmakla beraber temiz ve güzel elbiselerin giyilmesi, gusledilmesi, güzel kokular sürülmesi, mütebessim olunması, Ramazan Bayramı’nda hurma vb. tatlı bir şeyin yenilmesi, namaza yürüyerek gidilmesi ve dönüşte başka bir yolun kullanılması, yürürken yüksek sesle tekbir getirilmesi listedeki diğer güzelliklerdir.
Özellikle Ramazan Bayramı’nda namaza gitmeden evvel tatlı bir şey yeme âdeti Fahr-i Kâinat Efendimizin bir sünneti olarak kabul edilmiş ve bu telakki bayramlarda tatlı ikramı geleneğini doğurmuştur. Öyle ki Anadolu’nun bazı yörelerinde bayram namazına gidilmeden evvel birkaç gün önceden hazırlanan baklavaların yenilip çıkılması âdeti, bu sünnetin ihyası olarak kabul görmüş ve yerleşmiştir.
Ramazan Bayramının fıtır bayramı olması
Yukarıda zikredilen listenin başında fıtır sadakasının olduğunu söylemiştik. Öyle ki bu sadakanın ehemmiyetine binaen Ramazan Bayramı’na “Fıtır Bayramı” da denilmiştir. Bu sebeple, bayramları ele aldığımız bir yazıda, küçük görünen ama Müslüman toplumlara azamî fayda sağlayan fıtır sadakasından bahsetmemek konunun eksik kalmasına sebep olacaktır.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.”[1] buyurarak müminleri bir vücuda benzetip o vücutta bir uzuv rahatsız olduğunda bütün vücudun bundan rahatsızlık duyacağını bizlere bildirmiştir. İşte fıtır sadakasının meşru kılınma gerekçelerinden birisi de vücutta rahatsızlık duyan o organın derdine derman olup böylece toplumu ıslah etmektir. Nitekim Mustafa es-Sibâî, Hayatın Bana Öğrettikleri isimli kitabındaki bir şiirinde “Bazılarının üzülüp bazılarının sevindiği bayramlar, gökyüzü ehli nezdinde matemdir.” diyor. Bu matemin yaşanmaması, yoksulların yaşadığı zorlukları hiç olmazsa bayram günlerinde bir nebze unutmaları için sadakanın bilhassa bayramdan önce verilmesi, toplumun her bir bireyinin bayram sevincini yaşamasını sağlamak adına oldukça önemlidir. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Allah’a en sevimli gelen amel, bir Müslüman’ın kalbine mutluluk sokulması, bir Müslümanın yükünün hafifletilmesi veya onun adına bir borcun ödenmesidir.”[2] buyurmaktadır. Bu güzel hasletin edinilmesiyle ümmet-i Muhammed hem birbirine çare olmakta hem de Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaktadır.
Netice itibarıyla bayramlara gösterilen bu hassasiyetler ve toplum için sağladığı menfaatler göz önüne alındığında denilebilir ki ecdadın bayramları kutlamaya verdiği önem ayrıntılı bir şekilde incelenip analiz edilmelidir. İçinde bulunduğumuz şu çağda “Nerede o eski bayramlar?” diyerek hayıflanmak yerine eski bayramların geri getirilmeye ve bayramların hakikatinin hissettirilmeye çalışılması Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sünnetinin ihyası için büyük bir adım olacaktır. Aynı zamanda toplumda görülen kıskançlık, cimrilik gibi kötü davranışların gözle görülür bir düzeyde önüne geçileceği ve böylece İslâm âleminin tıpkı birkaç yüzyıl önce olduğu gibi diğer bütün milletlere örneklik teşkil edecek ideal bir Müslüman toplum hâline dönüşeceği kaçınılmaz bir gerçek olacaktır.
Rumeysa Alkış
İbn Haldun Üniversitesi İSLÂM HUKUKU ANABİLİM DALI