Hepimize tanıdık gelen, sıklıkla hayatımızın bir parçası olan erteleme davranışını, “Vaktin sonracılığı” olarak tanımlayabiliriz. Canımız o an yapmamız gereken işten ziyade başka başka birçok şey yapmak isteyebilir. Örneğin, aylar sonra alabildiğimiz doktor randevumuzun zamanı gelmiştir ve biz o gün biraz daha uyumak için randevumuzu iptal etmişizdir. Veyahut ertesi gün girmemiz gereken önemli bir sınavımız vardır ve biz uykumuzu erteleyerek çok sevdiğimiz bir dizinin yeni sezonunu gece boyu izleyip bitirmişizdir. Başlamamız için gereken o hissi arayıp durmuş ama bulamamışızdır.
Erteleme, sadece sonuçları ile değil aynı zamanda oluşum süreçleri ile dikkat çeken araştırma konularından biri hâline gelmiştir. Yapılan araştırmalar bize ertelemenin sadece bir davranış olmaktan öte davranışsal, bilişsel ve duygusal etkenlerin tümünü içinde barındıran kompleks bir yapı olduğunu göstermektedir[1] . Yapmamız gereken işler bizi beklerken ilgimizi ve enerjimizi, bizi beklemekte olan işler ile alakası olmayan, öncelik sıralamasında belki de en sonda yer alan yeni işlere veriyorsak ertelemenin zilleri çalmaya başlamış demektir. Bu durumu, hayatımızın içinden, her birimiz bir şekilde tecrübe ettiği bir olay ile örneklendirelim: Vize haftasındayız, çalışmamız gereken onca ders var. Fakat biz kendimizi odamızın tozunu alırken belki ders notu paylaşılmıştır diye Whatsapp’ımızı kontrol ederken ve telefonumuzu elimize almışken bir beş dakika mola vereyim de sonra başlarım deyip yeni sezon kıyafetlere bakıyorken ya da atıştırmalık bir şeyler hazırlayayım ders çalışırken yerim deyip yeni tarifler deniyorken veyahut kitaplığımızı yeniden düzenlerken buluyorsak davranışsal düzeyde bir şeyleri erteliyoruz demektir. Bizi bekleyen iş bir şekilde orada beklemeye devam ediyorken bekleyen iş için niyet etmişken iyi bir sonuç elde edemeyeceğimizi düşünmeye başladıysak kendimizi “İşte, yine olmadı.” gibi suçlayıcı ifadelerle boğuşurken buluyorsak ertelemenin bilişsel düzeyde sonuçları ile başbaşa kaldık demektir. İşler birikmişken bir de kendimizi bundan sorumlu tuttuğumuz suçlamalarımıza eşlik eden stres, kaygı, üzüntü, sinirlilik gibi olumsuz duyguları hissediyorsak ertelemeyi tam anlamıyla tecrübe ettik demektir.
NEDEN ERTELİYORUZ?
Kaliforniya Üniversitesi’nden Dr. Richard Berkeley; özdeğer, beceri ve performansın doğrudan ilişkili olduğunu söylüyor[2]. Berkeley’e göre eğer kendimize değer veriyorsak ve mevcut kabiliyetlerimizin de farkındaysak yapmaya niyetlendiğimiz işe daha çabuk başlıyoruz ayrıca becerimizin de etkisiyle daha yüksek bir performans gösteriyoruz. Tam tersi bir durumda, kendimizi değersiz hissediyorsak, yetersiz olduğumuzu düşünüp başarısız olacağımıza inanıyorsak performansımızı sergilemek yerine o işten kaçıyoruz. İstenilen başarının elde edilememesinden kaynaklanan erteleme davranışı göstermemiz de bu durumda normal oluyor.
Erteleme davranışına meyletmemizin diğer sebeplerine örnek olarak; yaptığımız işin mükemmel olması gerektiği inancı, ulaşılması gereken yüksek standartlar ve yarış toplumunun baskısı altında hissetmemizi verebiliriz. Mizacımız, büyüdüğümüz aile ortamı ve yaşadığımız çevremizin farklı olması nedeniyle bu sebeplerden birini veyahut birkaçını kendi hayatımızda görebiliriz.
Ertelememize sebep olan bir diğer etken ise anlık ödüllere sahip olmayışımızdır. Anlık ödül, davranışın hemen sonrasında kazanılır; yemek yediğimizde açlık hissinin kısa sürede yerini doyum ödülüne bırakması gibi. Ödül anlık olmaktan ne kadar uzaklaşırsa bizim erteleme davranışı göstermemiz o kadar fazla oluyor. Pazartesilere ertelediğimiz diyetleri hatırlayalım: Diyete başlamışızdır, belki de sadece bir güncük listemize uymuşuzdur ancak akşama tartıldığımızda anlık kilo kaybı ödülüne ulaşamadığımız için birçok kez diyetimizi ertelemişizdir. Ya da çok hevesle başladığımız bir yabancı dile iki gün çalışıp konuşamadığımızı gördüğümüzde artık canımız çalışmak istememiştir.
Şu kısacık ömrümüzde yapmamız gereken o kadar çok iş varken ve biz bunları ertelerken asıl hayatımız olan ahiret hayatımızı da farkından olmadan erteliyoruz. “Daha vakti var.” diyerek namazı erteliyoruz, “Tövbe kapısı açık henüz genciz.” diyerek salih amel işlemeyi ve hatalarımızdan tövbe etmeyi erteliyoruz. “Seneye bir daha Ramazan-ı Şerif gelecek, Allah affeder.” diyerek erteliyoruz da erteliyoruz. Kısacası cenneti istiyoruz ama ölmek istemiyoruz. Çünkü daha çok var kandırmacalarına inanmak istiyoruz.
BİR DÖNGÜ OLARAK ERTELEMEK
Son dakikaya bıraktığımız ve güç bela tamamladığımız bir olayı düşünelim. Hepimizin kendisine verdiği o meşhur sözü hatırlayalım: Bir dahaki sefere erkenden başlayacağım! Ve bir dahaki sefer gelir, sonuç aynıdır. Kısır bir döngünün içinde dönüp dururuz. Yaşadığımız bu süreç, “Erteleme döngüsü” olarak tanımlanır.
ERTELEMEK SAĞLIĞIMIZI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Dikkat dağınıklığı, depresyon, kaygı, stres ve/ya uykusuzluk gibi hayatınızı olumsuz yönde etkileyen psikolojik rahatsızlıklardan şikâyetçiyseniz erteleme davranışınız bu gibi durumlardan kaynaklanıyor olabilir. Gastroenteroloji Kliniği’nden Prof. Dr. Melih Karıncaoğlu, stresin beraberinde vücudumuzu etkileyen huzursuz bağırsak sendromu gibi farklı fiziksel bir rahatsızlığın ortaya çıkmasına zemin hazırladığını söylüyor.
Tüm dünyada kronik bir hâle gelen erteleme davranışı ile ilgili sayısız araştırma yapılmış. Bunlardan biri, erteleme ve lise öğrencilerinin genel sağlığı arasındaki ilişkiyi tanımak için Batı İslâmabad’daki kız lise öğrencilerinden 116 öğrenci seçilerek yapılan bir araştırmadır. Analiz sonuçları, genel sağlık ile erteleme arasında pozitif bir ilişki olduğunu göstermiştir. Erteleme ve gecikme öğrenciler arasında ne kadar çok olursa sahip oldukları genel sağlık sorunları o kadar çok demektir. Bu ilişki anksiyete ve depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar da daha yüksek olarak bulunmuş.[3]
İNSANA AİT BİR ÖZELLİK OLARAK ERTELEME DAVRANIŞI
Her an yeniden yaratılan kâinat olaylarını ve hayvanları düşündüğümüzde erteleme davranışının insana ait bir özellik olduğunu fark ediyoruz. İradesi bulunmayan canlı ve cansız mahlukat, Âlemlerin Rabb’i olan Allah’a boyun eğerek görevlerini eksiksiz sürdürüyor. Biz ise verilen ömür nimetinin her anını cüzi irademizle âdeta ressamın ufak dokunuşları gibi şekillendirebiliyoruz. Öyle sahipleniyoruz ki vakti, sonsuz sermayemizmişçesine yapılacak işlerimizi erteliyoruz. Oysa her anın kendine ait bir işi olduğunu unutuyoruz. Âdeta kronik bir hastalığa tutulmuşçasına sonraya bırakmayı tercih ediyoruz. Araştırmacılar erteleme için çok sayıda neden ileri sürmüşlerdir. Kişilik özelliklerimiz, yetiştiğimiz aile, öz benlik saygımız erteleme davranışının nedenlerinden sadece birkaçı ve üzerinde çalışmamız gereken önemli noktalar. Kendimizi tanımaya başladığımızda bu noktaları keşfedecek ve bulduğumuz nedenleri değiştirebileceğiz. Çünkü işleri ertelediğimizi zannederken aslında bize verilen hayat nimetini erteliyoruz ve ne yazık ki bunu çoğu zaman bilinçsizce yapıyoruz. Nitekim Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “O hâlde (bir iş ve ibadeti bitirip) boş kaldığın zaman, hemen (başka bir işe/ibadete) koyul.”[4] buyuruyor ve bizlere belli bir vakte kadar tahsis ettiği zamanı nasıl kullanmamızı istediğini öğretiyor.
KAÇIYORSAM ERTELİYORUMDUR
Bizler de erteleme hastalığından mustaripsek ve bu hastalık hayatımızın her alanında olmasa bile zaman zaman bizi ziyaret ediyorsa bizler onunla başa çıkmak için birkaç şey yapabiliriz:
1. Ertelememizin sebebini bularak işe başlayabiliriz. Önceliklerimizi belirlemek, bizim için kurtarıcı olacak. Yapılacaklar listesi oluşturup her iş için bir zaman tayin etmek, hem vaktimizi doğru kullanmamıza vesile olacak hem de zihnimizde açık kalan ve bizleri yavaşlatan uygulamaların kapanmasını sağlayacak. Namaz vakitlerine göre program oluşturmak vaktimizi doğru kullanabilmemiz için ideal bir yöntem.
2. Yapmamız gereken işe hemen başlamamız, o gelmesini beklediğimiz motivasyon duygusunu oluşturacak. Zamanımızı yönetebilmek, objektif (gerçek zaman) ve sübjektif (algılanan) zaman arasındaki farkı kavrayıp işlerimizi vaktinde yapmamıza fayda sağlayacak. Belirli bir hedef için son teslim tarihi belirlemek, erteleme davranışımızı erteleyecek.
3. Kendimize ve becerilerimize inanmak, hayatımızdaki her işin üstesinden zamanında gelebilmemize katkı sağlayacak. Bunun için kendimize güvenmeli, gerçekçi olmalıyız.
4. En önemlisi Allah’tan işlerimizi vaktinde bitirebilmek için zihinsel ve bedensel güç istemeliyiz, yorulduğumuzda dinlenmeli ve tekrardan yola koyulabilmeliyiz. Hayat Kitabımız Kuran’ı Kerim’de Rabb’imiz şöyle buyuruyor: “Oysa Allah eceli gelmiş bulunan hiç kimseyi kesinlikle ertelemez, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”[5]
O vakit nefsimize dönelim ve şu sözü tefekkür edelim: “Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın için ise senin elinde senet yok ki ona mâlik olasın. Öyle ise hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil; lâakal günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at.”
Her birimizin hayatında istenmeyen bir ot gibi biten, bizleri zamanımız ve sağlığımız noktasında zora sokan erteleme davranışını tanıyınca ve kendi hayatımızdaki yerini fark edince bizi dibe çeken bu davranışı yenecek gücün aslında içimizde olduğunu görebileceğiz. İçimizde yatan gücü görebilmemiz ve harekete geçebilmemiz duasıyla.
Ceyda Doğan
Hüma Dergis, Sayı: 1
Dipnot:
[1] “Erteleme Eğilimi ve Baş Etme Yolları Araştırmaları Bulgularının Dini Erteleme Açısından Yorumlanması”, Ömer Demir (2017)
[2] “Procrastination: Why You Do It, What to Do About It Now” Jane B. Burka, Lenora M. Yuen, (2008)
[3] “Relation between general health and procrastination” Yaseminejad vd. (2013)
[4] İnşirah Suresi, 7
[5] Münâfikûn Suresi, 11