Erol Göka'dan Sezai Karakoç’un 'Balkon' şiiri analizi

"Evet, bu şiirle ilgili söylenebilecek 3 güzel kelimeyi zaten rahmetli Atilla İlhan söylemiş. Ölçülü, içten, efendice…" Erol Göka youtube kanalında Sezai Karakoç'un 'Balkon' şiirinin analizini yaptı.

Erol Göka'dan Sezai Karakoç’un 'Balkon' şiiri analizi

Balkon

“Çocuk düşerse ölür çünkü balkon
Ölümün cesur körfezidir evlerde
Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların
Anneler anneler elleri balkonların demirinde

İçimde ve evlerde balkon
Bir tabut kadar yer tutar
Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
Şezlongunuza uzanır ölü

Gelecek zamanlarda
Ölüleri balkonlara gömecekler
İnsan rahat etmeyecek
Öldükten sonra da

Bana sormayın böyle nereye
Koşa koşa gidiyorum
Alnından öpmeye gidiyorum
Evleri balkonsuz yapan mimarların”

Bugün Üstat Sezai Karakoç’un balkon şiirinin analiz etmek istiyoruz. Balkon şiiri 1957’de yayınlandığında aynı yıl bakın Atilla İlhan bu şiir hakkında ne diyor?: “Ölçülü, içten, efendice bir şiir olan balkonu gerek şiir gerek nesir yönünden kim anlamsız bulabilir?”

Balkonla birlikte daha sonra yeni bir edebiyatın başladığı ve buna İkinci Yeni şiir akımı dendiği hepinizin malumu.” Balkon, İkinci Yeni’nin başlangıç şiiri olarak kabul ediliyor. Ne ki Atilla İlhan’ın benim çok hoşuma giden yukarıdaki Balkon şiiri ifadeleri, Üstat Sezai Karakoç’un takipçileri tarafından pek hoş karşılanmamıştır. Yani şiiri hafife aldığı şeklinde düşünülmüştür. Efendice değil, isyankâr bir şiir olarak nitelenmiştir. Halbuki bana sorarsanız efendiceden daha iyi isyanı ifade edebilecek hangi kelime vardır, günümüzde? Günümüzde diyorum çığırından çıkmış; katı olan her şeyin buharlaştığı, üzerimize çığ gibi gelen dünyada: efendilikten daha iyi isyanı ne ifade edebilir? Efendice olmaktan daha devrimci bir durum hangisidir acaba?

Sevgili arkadaşlar,

Balkon şiirinin ilginç bir hikâyesi var. Analize geçmeden önce söylemeden edemeyeceğim. Bu şiiri Üstad 24 yaşında yazdığında bir mektupla önce Cemal Süreyya’ya gönderiyor. Cemal Süreyya çok beğeniyor şiiri ve hemen pazar postasında yayınlıyor. Hiç Sezai Karakoç’a sormadan… Üstelik de iki kelimesini de değiştiriyor. Bunun üstüne Sezai Karakoç çok kızıyor tabii. Çok sitemkâr bir mektup yazıyor. Allah’tan o mektup Cemal Süreyya’ya ulaşmıyor. Yayınlanmasının hikâyesi böyle enteresan. O dönemde bütün büyük şairler birbiriyle bağlantı içinde, birbirlerini tanıyorlar. İyi şiiri biliyorlar ama nedense birbirlerinden haberdar olduklarını başkalarına söylemiyorlar.

Gelelim şiirinin analizine…

Evet, bu şiirle ilgili söylenebilecek 3 güzel kelimeyi zaten rahmetli Atilla İlhan söylemiş. Ölçülü, içten, efendice… Evet, bu biçimlerde ama çok büyük ustalıkla modern insanına; günümüz insanına bizlere ölümü anlatmaya çalışan bir şiir. Bizler ki en büyük özelliğimiz neredeyse alamet-i farikamız ölümü unutmaya çalışmak… ölümü unutabileceğimizi sanmak... Ölüm, balkonunuz kadar yakınken gözümüzü ona kapamayı, fanilik bilincini yok saymayı başarmaya çalışıyoruz. Sanki yapabilecekmişiz gibi…

Bu imkânsız! Üstelik Sezai Karakoç’un şiirinden anladığımıza göre modern insan sadece tek tek fert olarak böyle yapmakla kalmadık; bütün şehircilik anlayışımız, bina anlayışımız, mimari tarzımızda bu ölümü unutmaya çalışma gayretimizden kaynaklanıyor. O yüzden Sezai Karakoç müthiş bir ustalıkla balkonları; balkonlarımızı tabuta benzetiyor. Siz ölümü unutmaya çalışıyorsunuz ama… Balkona çıktığınızda, şezlongunuza uzanıyorsunuz ama ya da aşağıları alemi seyre dalmak istiyorsunuz ama… giderek ölümü unuttuğunuzu ve bundan kaçamayacağınızı öğretmeye çalışmaktan başka bir şey değil bu. Üstelik kalabalıklaşan şehirlerde üst üste yığılan şehir mimarisinde yalnızlaşmanız da mukadder! Giderek yalnızlaşıyorsunuz ve bu yalnızlık öyle bir yere varacak ki bu kalabalıklaşma ve yalnızlık bu paradoksit durum öyle bir yere varacak ki balkonlarınıza gömülmek durumunda kalacaksınız. Ve siz bunu anlamayacaksınız diye yüzümüze yüzümüze çarpıyor Balkon şiirinde… Nasıl efendice bir biçimde.

Hepimiz bu zarif şiirden etkileniyoruz. Ölüm ve yalnızlıkla ilgili temel evrensel temaları çok açık biçimde, yalın bir ifade ile ortaya koyduğu için.

Balkon şiirini el alırken mutlaka üzerinde durulması gereken bir husus daha var. Siz de fark etmişsinizdir. Balkonun yanı sıra ölümle en geçimsiz iki kavramı; anneliği ve çocukluğu da birlikte zikrediyor. Balkonun dehşetengiz oluşunu, balkondan çocukların düşme tehlikesiyle anlatmaya çalışıyor ve annelerin tedirginliğiyle bu konudaki tedirginliğiyle anlatmaya çalışıyor. Şiirin bence çok etkili olmasının nedenlerinden bir tanesi de bu! Yani ölümü, onunla en tezat kavramlarla birlikte bir dizi ağı içinde örmeye gayret etmesi.

Balkon şiirinde ölümü anlatmaya ifade etmeye, tabutlaşan balkonla sembolleştirmeye çalışan Sezai Karakoç’un anne çocuk ilişkisini de bu kadar vurgulaması -ölüm ve yalnızlıkla birlikte- büyük ihtimalle kendi bireysel psikolojisi ile ilgili olsa gerektirir.

Burada bırakalım ve büyük şairimize rahmet dileyelim. Bu bağlantıları altını çizmiş, göstermeye çalışmış olalım.

Dinlemek için: https://www.dunyabizim.com/erol-goka-dan-sezai-karakocun-balkon-siiri-analizi-video,577.html

YORUM EKLE