Ejder Emmi ile birlikte öldü 'bereket versin'

Bugün daha çok kazanıyoruz ama yetmiyor. Bereket dilemiyoruz, dileyemiyoruz ve halihazırdaki ticari ilişkiler ağında kayboluyor bereket. Ümit Savaş yazdı.

Ejder Emmi ile birlikte öldü 'bereket versin'

Evet, belki öleli çok oldu. Kimse duymadı. Sessizce çekildi hayatımızdan. Öldü. Onunla birlikte kayboldu hayatın, paranın, sevginin bereketi.

Onu ben K.Maraş’taki mahalle bakkalı Ejder Emmi’nin çokça sigara içmekten hırıltı haline dönüşmüş sesi ve nasırlı elleriyle hatırlıyorum. Culuk Ejder derdik. Lakabı öyleydi. Öyle bilinirdi. O zamanlar bakkalda ekmekler yarım olarak da satılırdı, içine çemen de sürülürdü. Biz de öyle alırdık. Bir buçuk ekmek. Şimdi kaldı mı yarım ekmek satılan yerler?

Neyse, Maraş olayları sırasında elinde sopalarla ev yakmaya doğru giderken de hatırlıyorum Ejder Emmi’yi. Ondan bana kalan şey hırıltılı sesiyle kulaklarımda yaşıyorken öldü. Sahi, neydi ölen? “orada duyumsatmadı kendini yokluk bile”

Dostun yoksa banka var!

Ölen, küçük mahalle bakkallarından büyük marketlere geçişte kaybolan bir cümledir. Bu kayıp cümle ile hayatımızdan kaybolan anlam. Küçük bir ayrıntıydı belki. Ancak unutuldu ve öldü. Bir yerlerde yaşatılıyor belki. Ancak marketlerle birlikte kullanımdan, yaşamdan, canlılıktan düştü bu cümle.

Birbirimizle olan ilişkilerimiz arasında güven kayboldukça bankalar girdi araya. Dostun yoksa banka var! Bir arkadaşımızdan borç isteyeceğiz, isteyemiyoruz ya da vermiyoruz. Ya güven ilişkisi zedelenirse, ya geri vermezse soruları içimizi yokluyor. Bu yüzden istenemeyen ve alınamayan borçlarla birlikte kayboluyor güvenimiz.

Anlıyorum ki kapitalizm ve bankacılık da insanlar arasındaki güvenin yokluğu, yok edilmesi üzerine inşa ediliyor. Kendinizi çevrenizdeki dostlarınızdan daha yakın hissedebilirsiniz diyor size banka. Para mı? Hiç sorun değil, hemen vereyim. Ama size güvenmeyen bir dosttur banka. Her şeyi sağlama alıyor sizinle dostluk kurarken, dostluk denebilirse bunun adına. Sizin ölme ihtimalinizi dahi düşünüyor düşünceli dost!

Bu güvensizlik sektörü üzerinde hayatımızın bereketi uçup gidiyor.

Daha çok kazanıyoruz ama yetmiyor

Büyük büyük marketlerin, işyerlerinin sahipleri yerine çalışanlarını görüyorsunuz, onlara para ödüyorsunuz. Alınan paranın bereketini değil mesaisinin dolmasını bekliyor çalışanlar. Para yerine kredi kartlarını kullanmaya başladıktan sonra mı kaybolmaya yüz tuttu bu cümle? Öldüğünü düşünüyorum şimdilerde bu cümlenin. Abes görünüyor galiba kredi kartıyla ödeme yaptıktan sonra “bereket versin” ve “bereketini gör” cümlesinin söylenmesi.

Siz, büyük bir markette alışveriş arabasını yanaştırarak kasaya, bip bip sesleriyle okunduktan sonra fiyat küpürleri, çektirdikten sonra tutarı kredi kartıyla, kasiyerden şöyle bir cümle duydunuz mu: “Bereket versin!” Ve eklediniz mi devamında “bereketini gör” diye.

Böyle bir cümle duysak çok şaşırırdık herhalde. Yani ben şaşırırdım. Sadece marketlerde de değil. Kredi kartı borcunuzu ödemek için bankaya gittiğinizde veznedeki kadın, genellikle kadın olur, “iyi günler”, “başka bir işleminiz var mı?” cümlesinin sonunda “bereket versin” dese ne hissederdiniz? Şaşıracağımıza/şaşırdığımıza göre bu yaşam biçimi berekete uzak görünüyor değil mi?

O yüzden, daha çok kazanıyoruz ama yetmiyor. Bereket dilemiyoruz, dileyemiyoruz ve halihazırdaki ticari ilişkiler ağında kayboluyor bereket. Gözümüz doymuyor. Aldığımızın miktarı artsa da bereketi artmıyor. Bir eksiklik duygusu hep içimizde yer ediyor.

Geçmişi düşündüğümde, Ejder Emmi’nin hırıltılı sesleri arasında zaman zaman hatırlıyorum bu cümleyi: “Bereket versin!” Bugüne bakınca anlıyorum, Ejder Emmi gibi “bereket versin” de öldü. Ya bereket?

Bereket versin, hâlâ yazabiliyoruz…

 

Ümit Savaş yazdı

YORUM EKLE