Efkârı, derdi olmayanın bir teklifi de olamaz

Biz bu âleme Kur’an’dan ve Allah’ın Rasulünden (s.a.) aldığımız öğretileri teklif olarak sunabilmek için dertlenen, efkârlanan gençleriz. Naile Doğan yazdı..

Efkârı, derdi olmayanın bir teklifi de olamaz

Bir derdi olmalı insanın. Ulvi bir derdi olmalı. Derdi dünyalık değil ahiretlik olmalı. Derdi ahiretini cennet eylemeli. Derdimiz azığımız olmalı.

Ancak derdimizi her dem diri ve canlı tutacak bir fikrimiz olmalı. “فكر” kelimesi kök anlamı olarak “İşlerin hakikatine ulaşmak için onları irdelemek ve araştırmak” demektir (Rağıb el-Isfahanî, Müfredât, “فكر”, syf: 805, Çıra Yayınları).

Müslümana pasiflik yakışmaz. Müslüman aktif olandır, derdi olandır. Bu derdini beslediği bir fikri vardır ki, bu fikir dert edindiği şeyin hakikatini irdelemek ve araştırmak için ona yol gösterir. İrdelemek ve araştırmak; yani hareket!

Fikir kelimesi aslen Arapça olmakla beraber, Türkçede de yer etmiş bir kelimedir. Hem de çoğulu ile birlikte. Biz efkâr deyince dert anlarız oysa efkâr kelimesi “fikirler” demektir. Ne manidardır Türkçedeki anlamı ile birlikte değil mi? Efkârlıyım çünkü birçok fikrim var. Efkârlıyım çünkü derdimi besleyen fikirlerim var. Fikrimiz yoksa efkârdan da söz edemeyiz. Biz de tüm bunlarla birlikte “efkârımız derdimiz için” diyoruz. Derdimizi diri ve canlı tutan bir fikrimiz var, efkârımız var. Dolayısıyla bunun sonucu olarak da bir teklifimiz var.

Ancak teklif sahibi olanlar ciddi işler başarmışlardır

Sad bin Ebi Vakkas İran’a gittiğinde, İran’ın ileri gelen yöneticilerinden biri ona şöyle der:

- Ey baldırı çıplak adam, burada ne işin var?

Verdiği cevap her an zihnimizde hatırlanası bir önem taşır:

- Bir teklifimiz var, onu yapmaya geldik.

Bir teklif sunabilmek herkesin harcı değildir. Ancak teklif sahibi olanlar ciddi işler başarmışlardır. Bir fikri olmayanın; efkârı, derdi olmayanın bir teklifi de olamaz. Kolay değildir bir teklif sahibi olmak, bu teklifin hakkını verebilmek. Kolay değildir ancak Rabbimin verdiği bereket var.

Mitat Enç’in Bitmeyen Gece romanının kapağında şöyle bir cümle yazıyor: 'Evrenin tüm karanlığı tek mum ışığını bile köreltemez.'

Aydınlığın öyle aktif bir yanı var ki nicelik olarak karanlıkla yarışamayacak durumdaymış gibi gözükse de Rabbimin aydınlığa verdiği bereket sayesinde bütün karanlıklar birleşse dâhi mum ışığı kadar küçük bir aydınlığı bile köreltemez. Yeter ki bizde mum ışığı kadar da olsa aydınlık olabilecek yürek olsun. Aynı zemzem gibi…

Yeter ki bizde zemzem olabilecek cesaret olsun

Bir damla zemzem kirli bir kova suya düştüğü zaman, düştüğü kovada kirlenmek yerine o kovayı zemzem yapana kadar çalışır. Sonunda da kazanan zemzem olur. Bir damla zemzeme karşı bir kova kirli su. Kirli suyun hacmini çok daha fazla düşünebiliriz. Yeter ki zemzemimiz olsun. Zemzemin aktif, hareketli yapısına karşın kirli suyun çokluğunun hiçbir önemi kalmaz. Bu nicelik değil nitelik işidir. Yeter ki bizde zemzem olabilecek cesaret olsun.

“Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter” der Malcolm X. Dikkat edin, bir tek uyanık! Uyumayan bir tek kişi dahi olduğu zaman uyuyanların çokluğunun bir önemi yoktur. Biz çokluğun gücüne değil, bereketin gücüne inananlarız.

Deliliğe bu kadar övgü varken...

Fikri, efkârı, derdi olan teklifi doğrultusunda harekete geçer. Mum ışığı gibi, zemzem gibi, bir tek uyanık gibi…

Bunlar yürek ister, cesaret ister. Tabiri câizse delilik ister, ki bunun hakkından en iyi kanı deli akanlar gelir. Delikanlılar! Yani Gençler!

Şeyh Edebali, Osman Bey’e nasihatinde “Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler” diyerek yiğitliği delilikle bağdaştırır.

Ebu Said el-Hudrî anlatıyor, Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurdu: “Allah’ı öyle çok zikredin ki, tâ –insanlar- size mecnun/deli desinler.” (Ahmed b. Hanbel, 3/68; Hâkim, 1/499; Mecmau’z-Zevaid, 10/16)

Bahsedilen delilik malumunuzdur ki, aklı örten bir delilik değildir. Aksine karanlığa, zulme karşı ilk aydınlık olabilecek, kirli sularda kaybolmayıp hepsini zemzem yapabilecek, hakikati haykırarak uyuyanları uyandırabilecek cesaretin, kararlılığın adıdır. Deliliğe bu kadar övgü varken kanı deli akanlar bu ‘deli’kanlılığın hakkını vermeli değiller mi?

Allah’ın Rasulünden (s.a.) aldığımız öğretileri teklif olarak sunabilmek için dertlenen, efkârlanan gençleriz

Her şey için lazım olan biraz cesaret ve yürek. Biraz delilik. Herkese lazım olan bu delilik, gençliğin fıtratında zaten var iken biz gençler şimdi daha sorumlu değil miyiz? Allah boşuna sormayacak “gençliğini nerede tükettin” diye. Bizler kanındaki deliliğin farkında olan ve bunu hak yolda harcamaya can atan gençler olmalıyız.

İşte biz bu âleme Kur’an’dan ve Allah’ın Rasulünden (s.a.) aldığımız öğretileri teklif olarak sunabilmek için dertlenen, efkârlanan gençleriz. Biz bu ümmetin dertli delikanlıları olarak bu derdin şâhitleriyiz ve bu derdin şehitleri olmayı bekliyoruz!

Naile Doğan yazdı

YORUM EKLE
YORUMLAR
Yavuz Yiğit
Yavuz Yiğit - 3 yıl Önce

"Keşke daha uzun yazılsaydı" dedim içimden, çok çok iyi.