Depremi yaşayanın gözünden görmek… Uzaktan acının tarifi büyük demek değil bizzat acıya ortak olmak aslında mühim olan. Ateş düştüğü yeri zaten yakıyor ama uzaktan çaresizce bakmak bize yakışmıyor. Elimizden ne gelir ki sorusu sorulduğunda cevabının anında gelmesi gerekiyor zannımca. Hiroşima’ya yıllarca ilkokul çocuklarını götürüp bombanın etkisinin insan üzerindeki etkisi anlatılıyor. Biz belki bu felaketi unutmayız ama umarım ilerde bina inşa edecek insanlara ders niteliğinde bu felaketi anlatmaya çalışırız.
Deprem bölgesine ulaştığımda içimde bir uğultu hissettim. Bir insan çığlığı mı bu başka bir şey mi bilemedim. Hatay İskenderun’da yaşadığım bu anı galiba ömrüm boyunca unutamayacağım. Başımı nereye çevirsem bir enkaz yığını. Hayallerin umutların ve hatta ümidin bile yıkıldığını gördük, yaşadık ama bu kadar binayı yıkılmış bir halde görmedik bu zamana kadar… Cümleler bile devrik kurulmuyordu, felaketin ortasında kalmış yıkık binalar kadar. Yıkılan insan hayatıydı, başka bir açıklaması yok bunu. O kadar enkaz içerisinde gözüme takılan sanki hala hayat belirtisi olan o enkaz… Duvarları yıkılmış, tavanları birbirine yapışmış ve hala perdeleri uçuşan o enkaz... Bir yaşlı teyze kurtarılmış oradan. Çatı gibi sivri bir yığıntı oluşmuş üzerinde. O yığıntıya bir balyozla vurmak geldi içimden. Sanki vursam paramparça edecekmişim gibi hissettim. Sanki vurduğumda hepsi dağılacak ve içerden belki yaşayan insanlar çıkacakmış gibi hissettim. Tek başıma mümkün değil. Ama neden böyle bir enerji doldu içim bilemiyorum.
Yan tarafı benzinlik olan bu yerde oturup sohbet ettik biraz. Benzinliğin sahibi o gün olan karmaşayı anlattı. Hepsi gözümde canlandı. Sağlam olan tek yapı o benzinlik olduğu için yaralılar orda tedavi görmüş. Beni en çok etkileyen olay ise küçük bir çocuğun kopan bacağının günler sonra bulunması. Daha da acısı çocuğun bacak bulunmadan önce defnedilmesi. Söyledim ya acının tarif bulamadığı bir yerdeyiz. Bu nasıl deprem?
Deprem değil kıyamet
Depremden en çok etkilenen çocuklar oldu diyemeyiz. Deprem herkese eşit acı bıraktı. Çocuklar sadece bu acıyı şaşkınlıkla karşıladı. Umarım bu şaşkınlığı bu acıyı çabuk atlatırlar. Deprem canavarı umarım ülkemize bir daha uğramaz. Orda yaşayan insanların hayatta kalanların yaşama umudunun azaldığını gördüm. Birkaç depremzede ile görüştüm ve ses tonlarındaki çaresizliği hissettim. Yaşlı bir amca beni arka sokaktaki üç yıl önce yapılan binaya götürdü. Yıkılmamış ama her tarafı dökülmüş oturulamaz haldeydi. Beni gazeteci zannetti herhalde ya da acısı o kadar artmıştı ki bunları çekin koyun internete bir daha böyle binalar yapmasınlar dedi. Enkazda işini evini kaybeden bir abi ile konuştum. Çocukları ve eşi sağ kurtulmuşlar. Bir okul bahçesinin yanına çadır kurmuş orada hayatına devam ediyorlar. Şuan ne yapıyorsun diye sordum ve şuan iş olarak enkazdan eşya çıkartıyorum riskli binalara girip insanların eşyalarını kurtarıyorum bu iş de bitince ne yapacağım bilemiyorum dedi. Kelimeler boğazımda düğümlendi.
Oradan ayrılıp çocuklara etkinlik yapacağımız alana gidiyoruz. Çocuklara illüzyon gösterisi, balon ve yanımızda getirdiğimiz oyuncakları veriyoruz. Bunun yanında atkı-bere-kaşkol, kişisel temizlik ürünleri, boyama kitapları ve boya kalemleri de veriyoruz. Bu hediyeler yüzlerce insanın emeğiyle binlerce parça malzemeyle ve nihayetinde bizlerin elinden çocuklara ve ihtiyaç sahiplerine ulaşıyor. Emaneti yerine ulaştırmanın mutluluğunun yanında çocukların sevinci de aklımızda yer ediyor.
Sırasıyla kent kent geziyoruz: Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya... Her gittiğimiz yerde ayrı bir acı tablo ayrı hikâyeler dinliyoruz görüyoruz. Ama bunun yanında koca yürekli insanlarla beraber bize verilen emanete sahip çıkarak emin adımlarla görevimizi sürdürmeye çalışıyoruz. Her kentte ayrı bir çocuk yüreğine dokunuyoruz. Uçurtmalar yapıyoruz beraber Pazarcık’ta... El baskısı yapıyoruz Samandağ’da... Kukla oynatıyoruz Adıyaman da... Balon dağıtıyoruz Malatya da... Her seferinde o masum yüzleri güldürmek dünyanın en güzel aktivitesi geliyor o anda. Bu uçurtma benim mi diyen çocuğa evet dedikten sonra mutluluktan uçarak koşması unutulmayacak hiçbir zaman. Çadır kentlerde nöbet tutan Murtaza askerin çocuklarla sarılıp oyun oynaması unutulmayacak hiçbir zaman. El baskısı yaptığımız perdeyi taşırken yere değmesin diye ucundan tutan beş yaşındaki minik yürek unutulmayacak hafızalardan. Akülü arabaya binmenin mutluluğu ve ardından gelen sarılabilir miyim sözü unutulmayacak hiçbir zaman.
Yaklaşık bir hafta çocuklar için gezdik. Otobüs ile oradan oraya şehir şehir sokak sokak. Nerde bir çadırkent görsek durduk. Yaralarına merhem olduk bazen. Bazen yara biz olduk onlar bize ilaç oldu. Son durağımızdan sonra kamyonumuzda hiç kutu kalmadı hepsini dağıttık. Bize emanet edilen tüm ne varsa yerine yetirdik. Yorulduk belki ama içimiz huzur dolu kentlerimize doğru yol aldık. El baskısı yaptığımız bez kaç metre kare bilmiyorum. Ama üzerinde sayısız miniğin el izi var. Üzerinde bir yazı 'Elimizi Bırakmayın'.
Mesajları var sizlere o gül yüzlü çocukların. O halde biz de elinizi bırakmayacağız.
Kurtuluş Çelebi
A KALEMLER dergisi, Mayıs-Haziran 2023