Deprem gerçeğini unutmamak için…

“En azından bir köyün deprem anısına açık hava müzesine dönüştürülmesi ve modern bir arkeolojik kalıntı olarak yarına saklanması toplum hafızasına katkı sunacaktır. İnsan aklı unutmaya meyillidir. Bu topraklar üzerinde asırlarca yaşamak istiyorsak deprem gerçeğini unutmamalıyız.” İbrahim Savar yazdı.

Deprem gerçeğini unutmamak için…

Dünya üzerinde ayak basılmamış yer kaldı mı? Sanmıyorum. Bu teknoloji ve ulaşım çağında dağların zirveleri bile ayak izlerimizle dolu. Olsa olsa tenhalar ve uğraklar vardır. Anadolu, şüphesiz dünyanın uğrak yerlerinden biri. Bin yıllardır bu topraklar üzerinde hayat var. Son uğrayanlar da bizleriz.

1923 sonrası genç cumhuriyetin ve onun uz görüşlü kurucusunun ilgisi sayesinde arkeolojik kazılara başlandı. Uzun savaş yılları içinde Batılı arkeologların yağmasına uğrasa da toprağın altında hala türlü zenginlikler yatmaktaydı. Pek çok antik kent kalıntısı bulundu. Aradan geçen yüzyılda hala kazıların devam ettiği bölgeler var.

Bulunan antik kent kalıntılarından bazılarına gitme şansım oldu. Bu gezilerimde aklıma hep aynı soru takılırdı: Bütün bu zenginlikler nasıl oldu da hep beraber toprağın altına gizlendi? Yüzyıllar boyu nasıl hiç dokunulmadan böylece kaldı? 6 Şubat günü yaşadığımız felaket, bu sorunun cevabıydı aslında: Deprem.

Anadolu, tarih boyunca büyük depremlerin tahribatına uğramış, onlarca kez yerle bir olmuş. Yıkık kentlerin hayatta kalan insanları, arkalarında viran bir belde ve taze mezarlarla başka bir yerde kök salmak üzere göçmüşler. Yanlarında kırık dökük eşyaları ve sağ kurtulan hayvanlarıyla… İhtimaldir ki bu yıkılmış kentler ıssızlaşıp zamanla sellerin ve rüzgârın taşıdığı topraklarla yavaş yavaş yerin altına inmiştir.

Depremde elli binden fazla insanımızı kaybettik. Yüz binlerce de yaralımız var. Afetzedeler, asırlar önceki ataları gibi arkalarında çok şey bırakarak yollara düştüler. Pek çok şehirde; kaportası depremde zarar görmüş, kiminin camı naylonla örtülmüş, eğreti yüklerle dolu taşıtlar görüldü.

Zaman ilerlese de bazı şeyler değişmiyor ne yazık ki. Hâlbuki böyle olmaması beklenir. Madem yıkılan şehirlerin kalıntıları artık toprağın, suyun ve rüzgârın kollarına bırakılmıyor; madem daha depremin on günü dolmadan molozlar kamyonlara doldurulup yıkımın bıraktığı izler derhal siliniyor, o zaman bazı şeyler değişmeli. Bilim ve teknik bunu emreder. Örneğin insanlarımız, kullanılamaz hale gelse de en azından yürüyerek çıkabilecekleri evlerde oturmayı hak ederler. Yahut nerelere ev yapılmayacağı konusunda artık anlaşabiliyor olmamız beklenir. Yıkılmış bir şehir görüntüsünün insan psikolojisine olumsuz etkisinin hesap edildiği bir zamanda, insan canının da en az psikoloji kadar değerli olması lazım gelir.

Barınmanın en temel canlı gereksinimlerinden olduğunu unutmuş görünüyoruz. Bilim, bu hafıza kaybına bir çare üretecektir kuşkusuz. Ama o zamana kadar bu ödev biz insanlara düşüyor. Ev, bir barınaktır. Görevi, bizi yazın sıcaktan, kışın soğuktan korumak ve mahremiyet sağlamaktır. Parlak lambalarla donatılmış olması, pahalı mobilyalarla döşenmesi, en kaliteli musluklara, lavabo taşlarına sahip olması bu yalın gerçeği değiştirmez. Ev, bir barınaktır. Sayılan nitelikleri taşıması kadar sağlam olması da beklenir. Ulaştığımız teknik seviye buna uygundur. Tek yapmamız gereken bunu talep etmek. Boyaları, pencereleri, fayansları kadar sağlamlığının da peşinde koşmak…

Bu önemli gerçeği unutmamak için gerekirse başka bir bölgeye taşınmasına karar verilen bazı ilçeler, köyler hiç dokunulmadan öylece bırakılmalıdır. Japonların uzun yıllar boyu, ilkokul öğrencilerine atom bombasıyla tahrip olmuş bölgeleri gezdirdiği; onlara, yeterince çalışmazsanız ülkemiz bu acıları yeniden yaşar, dedikleri anlatılır. Bu felaketleri on beş-yirmi yılda bir yaşamamak için bizim de ihtiyacımız olan şey budur. Cam fanuslarla kapatılmış bina yıkıntıları arasında gezdirilecek çocuklarımız, gelecekte sağlam evleri talep eden tüketiciler ve sağlamlığı denetleyen yöneticiler haline gelecek, kaçak yapılar tarihe karışacak, bir daha böylesi kayıplar yaşanmayacaktır.

En azından bir köyün deprem anısına açık hava müzesine dönüştürülmesi ve modern bir arkeolojik kalıntı olarak yarına saklanması toplum hafızasına katkı sunacaktır. İnsan aklı unutmaya meyillidir. Bu topraklar üzerinde asırlarca yaşamak istiyorsak deprem gerçeğini unutmamalıyız.

İbrahim Savar

A KALEMLER dergisi, Mayıs-Haziran 2023

YORUM EKLE