Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti’nin ilgasıyla birlikte yeni bir kurum ortaya çıktı 1924 yılında: Diyanet İşleri Başkanlığı. Devlette yetkili kişilerin din üzerinde bir hegemonyaya sahip olmak amacıyla ihdas ettiği bu kurum, hâlâ faaliyetlerine devam ediyor. Müslüman milletin, diyanetle ilgili olmayan herhangi bir işi varmışçasına tesis edilen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığını sorgulamak, bugün için biraz zor gözüküyor. Zira atı alan Üsküdar’ı geçti. Ama şairin şu deyişini de unutmamalı: “Allah’ın melekleri katıldı mı sana/ Dereleri geçmen gibidir geçmen ülkeleri”
Üslup ve içerik niçin düzgün değil?
En iyisi maksuda gelelim. Cuma namazı için camiye gittiğimizde –tabii olarak- hutbeyi dinliyoruz. Fakat minbere çıkan hatib, her zaman ma’rufu emreden şeyler söylemiyor. Bir hutbede, alkol ve sigaranın zararlarından bahsedilirken, bir başka hutbede alkolik ve sigara bağımlısı bir siyasi figür için ta’zim ve hürmet gösterilerek tuhaf dualarda bulunuluyor.
Üslup meselesi de önemli tabii. Cemaat üzerinde vurucu bir etki uyandırmaktan uzak ve akademik ruhsuzlukla muallel bir metin olarak karşımıza çıkıyor Cuma hutbesi.
Militandan Kıyamet Aşısı
Yine de ümitli olmakta fayda var. Yakın zamanda tanıştığım bir zat-ı muhterem vesilesiyle, merkezi hutbe dayatmasına boyun eğmemenin günümüzde tercih edilebilir bir seçenek olduğuna şahid oldum. Bahsettiğim zatın adı Hasan Ataç. 1949 doğumlu. İmam hatip lisesi ve ilahiyat fakültesi mezunu. Kendi ifadesiyle “militan” olarak yetişmiş bir zat-ı muhterem.
Hasan Ataç Hoca’nın gençlik maceralarının pek çoğunu dinleme fırsatı buldum. Fakat bir tanesi var ki, beni derinden etkiledi. Hadise şu: 90’lı yılların sonlarına doğru, hocamız Gemlik’te bir camide hutbe okuma durumunda bulunmuş. Hutbede resmi üsluplu herhangi bir beyanname okumak varken, Sezai Karakoç üstadın Kıyamet Aşısı adlı başyapıtından bir bölüm okumuş. Bu ise cemaatin çok hoşuna gitmiş ve namazdan sonra hocamızı tebrik etmiş pek çok kişi.
Heyecan ve aşk lazım
Düşünüyorum da, hutbede böyle ölümsüz eserlerden bazı bölümler okunsa fena mı olur? Hele, Sezai Karakoç gibi heyecan ve aşkın kendisinde tecessüm ettiği zatların eserlerini hutbelerde dinlesek içimizin yağı erimez mi? Artık birilerinin, hutbelerdeki üslup ve içerik sorununa çözüm bulması gerekiyor galiba…
Melih Koşucu, heyecansız hutbelerden müşteki
Ben Rasim Özdenören'in bazı yazılarının bazı camilerde cuma hutbesi olarak irat edildiğini biliyorum.Bazı resmî günlerde ve haftalarda o günlere mahsus ruhsuz manasız metinler okumaktansa,cemaati adı geçen yazarların metinleriyle tanıştırmak cumamıza da anlam katar.Cemaat bu metinlerle diri tutulmalıdır