Cennetin müjdesi bir ders: Selam - 101

"Dünyada yaşanacak, ahirette cenneti kazanmamıza vesile olacak olan İslâm dini, Rabb’imiz tarafından insanlığı kurtarmak için gönderilmiş son dindir. Emir ve yasakları ile dünya hayatını güzelleştirdiği gibi ahiret hayatında da kurtulanlardan olabilmemizin parolalarını bizlere vermiştir. Bu yazının konusu görünüşte basit ama gerçekte içi dopdolu olan cennet müjdesi bir parola: SELAM." Feyzanur Taştekne yazdı.

Cennetin müjdesi bir ders: Selam - 101

Üniversite sıralarından geçmiş herkesin aşina olduğu, belki de yükseköğrenimde aldığı dersin ilk kodudur; 101. Bölümünüze, aldığınız derse göre 101’in önündeki harfler değişir ama içerik genel itibari ile aynıdır: GİRİŞ DERSİ. Bu dersi veren hoca, tabiri caizse öğrencisini karşısına alır ve alanın kuşattığı tüm konular hakkında ağzına şöyle bir bal çalar. Öğrenci ise eğitim hayatına 101 kodlu dersinde gördüğü her bir başlığın en ince ayrıntılarını öğrenerek devam eder ve uzmanlığa kadar gidecek yolda ilerler.

İçinde bulunduğumuz toprakların bize sunduğu eğitim sistemi, içinde yaşadığımız dünyada ihtiyacımız olan bilgileri adım adım, kademeli bir şekilde vermek üzerine dizayn edilmiştir. Fakat maalesef bu dünyadan göçtükten sonra yaşayacağımız hayatı güzelleştirecek bilgilere (elbette istisnalar var ama) bu kadar sistemli şekilde erişemiyoruz, büyük çoğunlukla. Özellikle de bizi ahiret yarışında hızla ileri atacak ipuçlarına… Bu minvalde ihtiyacımız olan parolaları maalesef çevremizdekileri taklit ederek öğreniyor, altında yatan nedenleri öğrenmeyi ise çoğu zaman es geçiyoruz.

PAROLA: SELAM

Dünyada yaşanacak, ahirette cenneti kazanmamıza vesile olacak olan İslâm dini, Rabb’imiz tarafından insanlığı kurtarmak için gönderilmiş son dindir. Emir ve yasakları ile dünya hayatını güzelleştirdiği gibi ahiret hayatında da kurtulanlardan olabilmemizin parolalarını bizlere vermiştir. Bu yazının konusu görünüşte basit ama gerçekte içi dopdolu olan cennet müjdesi bir parola: SELAM.

Ebu Hureyre’den (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi Vesellem) şöyle buyurdu: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!”[1]

Efendimiz bize parolayı gösteriyor: Selam

Dünyaya geliş sebebimiz: Sonucunda Cennete ulaşabilmek

Vasıtamız: İman Vasıtamızın sermayesi: Sevgi

Bu sermayede atılacak ilk adım: Selam

Hadis-i Şerif’in açık ifadesinden anlıyoruz ki yüreğimizin tüm Müslüman kardeşlerimizi içine alacak kadar geniş olması, şahsımızdan kaynaklanan bir lütuf değil, direk imanımız ile ilgili bir konudur. Selam da Müslümanlar arasında oluşması gereken sıcak ilgi ve alakanın girişidir. Müslümanlar selam ile tanışır, kendilerini bilir ve aralarında sevgi oluşur. Diğer bir ifade ile selam; Müslümanlara aynı kalbî duygularla birbirlerine bağlı olduklarını hissettiren sihirli bir kelimedir.

NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?

Peki, selam neden bu kadar önemli? Refleks hâline gelmiş bu ibadetin önemini/anlamını kavrayabiliyor muyuz? İsterseniz birlikte önce anlamına bakalım.

1. Rabb’imizin isimlerinden bir tanesidir. Sadece bu sebepten bile bizim için kıymeti, muadili sayılabilecek her lafızdan üstündür.

2. “Ey kardeşim güvenlik senin üzerine olsun, barış senin üzerine olsun, Selam olan Allah senin ile beraber olsun. Senin için ben bir güven unsuruyum. Senin için Rabb’imden barış içinde olmanı istiyorum. Allah seni esenliğe kavuştursun.” anlamındadır. Müslümanların birbirine hayır duasıdır.

Selamın sadece kelime anlamı üzerine konuşsak bile toplumun manevi dinamiği olduğu açıkça anlaşılabilir. Bu öneme binaen selam konusunda bilmemiz gereken “SELAM 101” hususlarına bakalım:

Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi Vesellem) bize buyurduğu, Müslümanın Müslüman üzerindeki beş hakkından biri de selamdır.[2] Yani bir Müslümanın karşısındaki bir Müslümana “es-Selamu Aleykum” demesi bir medenilik, şehir görmüşlük veya okumuşluk neticesi değildir. Allah’ın belirlediği, Peygamberinin ilan ettiği bir haktır. Her hak kıyamet günü muhakkak sorulacaktır. Dinimizde dağ başına çekilip tek başına yaşamak bir kıymeti harbiye içermemektedir. İyi Müslüman olmak, toplum içinde iyi insan olmakla, beşeri münasebetleri en üst seviyede tutarak, kardeşliğin, dostluğun, yardımlaşmanın, şefkatin ve merhametin temelini oluşturacağı bir toplumu kurmak ve onun bir parçası olmakla mümkündür.

Cimri kişi esasen selam vermede cimrilik edendir; demiş büyüklerimiz. Biz bu dünyaya cenneti kazanmak için geldik. Biliyoruz ki dinimiz her zaman yarış içinde olmamızı ve hayırlı işlerde acele etmemizi emretmiştir. Bu yarışta bizi birkaç adım birden öne atacak, bize hız katacak ufak dokunuşlara, sırlara ihtiyacımız var. “İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selam verendir.”[3] Hani şu Müslüman kardeşimizi gördüğümüzde hâl hatır sormadan önce, bir odaya girmeden önce, söze başlamadan önce yaptığımız girizgâhımız, parolamız. İşte o selam. “İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı” gibi bir isteği, heyecanı olana işte fırsat: Önce selam ver! DÜSTURUMUZ Düsturumuz önce selam sonra kelam düsturudur. Bu, hayatımızın her anını kuşatmalı, bizde refleks hâline gelmelidir. Bir Müslüman kardeşimizle karşı karşıya geldiğimizde ya da elektronik ortamda bir konuşma başlatılmadan evvel veya bir ortama girerken... Muhataplığın başlayacağı her alanda bu düsturu korumalıyız. “Selamlaşın” demek, el sallayın demek değildir, “es-Selamu Aleykum” deyin demektir. Nasıl diğer emir ve yasakların alternatifi bir şey yoksa aynı şekilde selamın da yerine koyulabilecek alternatif bir şey icat edilemez. Çünkü es-Selamu Aleykum sözündeki “Selam” Allah’ın ismidir. Allah’ın isminin yerine konabilecek eş değerde bir iyi gün temennisi olabilir mi? Elbette selam ile başlar “İyi günler, güzel işler, mutluluklar, sağlıklar” gibi temennilerde de bulunabiliriz. Selam ilave güzelliklere engel değildir. Ancak selamın çağın iletişim furyasına kurban edilmesi kesinlikle kabul edilebilir değildir. Dinimizin kıymetlerinden biri olan selamımızı yaşadığımız çağa ezdiremeyiz.

SELAM ALMA VE VERME ŞEKİLLERİ

“Size bir selam verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.”[4] Fıkıh açısından bir davranışın farz boyutu her zaman sünnet boyutundan yüksek iken selam mevzu bahis olduğunda selam verme sünneti, alma farzından üstündür. Rabb’imiz, “Kendi kendinize selamınızı verin.”[5] buyuruyor. Çünkü selam iyi gün veya iyi gece demek değildir. Allah’tan, Arş’tan mutluluklar ve güven talep etmektir. Bu güveni evde çocuklar varsa çocuklar, misafir varsa misafir için talep ederiz.

Eğer evde hiç kimse yoksa bizzat ben ev sahibi olarak Allah’ın selamet ve güvenine herkesten çok muhtacım. Karşımdakine “Allah sana güvenlikler, mutluluklar versin” dediğim gibi kendim için de bunu pekâlâ talep edebilirim. Bu sebepledir ki Kur’an’ımız, “Evlere girdiğinizde, Allah katından mübarek ve güzel bir selamlama ile kendinize selam verin.”[6] buyuruyor. Çünkü bu basit bir iyi gün, iyi gece, iyi iş temennisi değildir, ibadettir. Selam alma ve verme şekilleri fazilet bakımında birbirlerinden farklıdır. Nisa Suresi 86. ayette Rabb’imiz bizden selama daha güzeli ile karşılık vermemizi istiyor. Peki, daha güzeli nasıl olur? Bunun pratiğini de Efendimizden öğreniyoruz: Bir gün Resulullah’ın yanına bir adam geldi ve selam vererek; es-Selamu Aleykum, dedi. Resulullah, onun selamını aldı, aynı şekilde karşılık verdikten sonra adam oturdu. Nebi (Sallallahu aleyhi Vesellem) , “On sevap kazandı.” diye buyurdu. Sonra bir başka kişi geldi, o da es-Selamu Aleykum ve Rahmetullah, dedi. Peygamberimiz ona da verdiği selamın aynıyla mukabelede bulundu. O kişi de yerine oturdu. Hz. Peygamber, “Yirmi sevap kazandı.” buyurdu. Bir diğeri daha geldi ve: es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berakâtuhu, dedi. Resulullah onun da selamını aldı. O kişi de yerine oturdu. “Otuz sevap kazandı.”[7] buyurdular. Hadis-i Şerif’ten, Efendimizin uygulamasından anlıyoruz ki selam, başlı başına bir ecir kaynağı iken selamda arttırdığımız her lafız, sevabın da artmasına vesile olur. En kısası da es-Selamu Aleykum’dür.

HER ZAMAN USÜL

Bu derece kıymetli ve önemli, şiarlarımızdan olan selamın kendine özgü adapları vardır.

“Binitli olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan çok olana selam verir.” “Küçük büyüğe selam verir.”[8]

Bineklinin yürüyene, yürüyenin oturana önce selam vermeleri muhataplardan korkuyu gidermek; az olanların çok olanlara selam vermeleri tevazu göstermek; küçüğün büyüğe selam vermesi de saygı ve hürmetine ortaya koymak maksadına yöneliktir. Esasen bunların her birinde tevazu bulunduğunu söylemek mümkündür.[9]

Bütün bunlarla beraber, selam verilmeyecek gruplar da vardır. Öncelikle selam, Müslümanların şiarıdır öyle ki Müslümanların ölülerinin bulunduğu mezarlıklara gittiğinde dahi “es-Selamu Aleykum ya Mümin Kabir Ehli” diyerek selam verileceğini Efendimizden öğrenmekteyiz. Müslüman olamayanlara ise Allah’ın selamı verilmez fakat insani ilişkiler dâhilinde selamlaşılabilir. Ayrıca namaz kılan, Kur’an okuyan, yemek yiyen, hutbe dinleyen, ders çalışan ve ilimle meşgul olanlara da bu işle meşgullerken selam verilmez. Eğer bu durumda olan kişilere selam verilirse selamı almaları gerekmez. Bugün bizim dilimize ağır gelen selamı Ashab-ı Kiram, amel yarışında onları öne atacak bir vazife olarak görmüş, bu şekilde tatbik etmişlerdir. Yolda yürürlerken aralarına ağaç girip ayrılmak zorunda kaldıklarında bile birleştikleri zaman birbirlerine selam vermişlerdir. Ya da Abdullah İbn Ömer gibi sadece selam vermek üzere çarşıya çıkar, karşılaştıkları kimselere selam verip bir şey alıp satmadan evlerine dönmüşlerdir.[10]

Cennete başlayan selamın, meleklerin bizleri selam ile karşılamasıyla cennete devam etmesi[11] duası ile…

 Feyzanur Taştekne

Hüma dergisi, 1. sayı

Dipnot:


[1] Müslim, İman, 93-94

[2] Buhari, Cenaiz, 2; Müslim, Selam, 4

[3] Ebu Davud, Edeb, 133

[4] Nisa Suresi, 86

[5] Nur Suresi, 24

[6] Nur Suresi, 61

[7] Ebu Davud, Edeb, 132

[8] Buhari, İstizan, 5

[9] Riyazu’s Salihin - Hadis-i Şerif Tercümesi, Prof.Dr. M. Yaşar Kandemir

[10] Muvatta

[11] Vakıa Suresi, 26

YORUM EKLE

banner36