Aykut Ertuğrul, Güray Süngü ve Sedat Demir'den Öğrenecek Çok Şey Var

Aykut Ertuğrul, Güray Süngü ve Sedat Demir'den; eline kalemi yeni almış, klavyenin başına yeni oturmuş, her ayrıntıdan edebi ürünleri için malzeme arayan gençlerin öğrenmesi gereken çok şey var. M. Murtaza Özeren yazdı.

Aykut Ertuğrul, Güray Süngü ve Sedat Demir'den Öğrenecek Çok Şey Var

Günümüz edebiyat dünyasında ürünleri kadar edebiyat dünyasına girişleri ile de dikkatimi çeken üç isim var: Aykut Ertuğrul, Güray Süngü ve Sedat Demir. Bu üç ismin öykü sanatları, üslupları, kaynakları, uzamları vesaire bu yazının konusunu teşkil etmiyor. Sağda solda bu üç isimle, yukarıdaki meseleler ekseninde yapılmış bir sürü röportaja, yayınlanmış bir araba dolusu yazıya rastlayabilirsiniz. Ben bu “biraz gecikmiş” isimlerin bugün için edebiyat kamusu içerisindeki yerlerini önemsiyorum. Bilhassa günümüz genç yazarlarının isimlerini bir yerlerde gösterme sevdaları sebebiyle sürmenaja uğramaları karşısında, bu üç ismin gayet güzel örnekler sunduğu kanaatindeyim.

Bu üç isim de edebiyat dünyasının haricinde -mesleki olarak tabi- yer tutmuş öncesinde. Hatta ikisi gayet gayri-edebi işlerle iştigal etmiş. Fakat bugün edebiyat dünyasının içerisinde önemli bir yerde bulunup bu dünyaya bir şekilde yön veriyorlar. Aykut Ertuğrul Post Öykü ile, Güray Süngü İz Yayınları’nın Muhayyel dizisi ve aynı adla çıkan Muhayyel dergisi ile Sedat Demir de Dedalus Kitap ve Post Öykü’nün ilk sayıları ile günümüzün edebiyat ortamına yön ve şekil verip bir ortak hareket alanı sağlıyorlar.

Bu üç arkadaş ismin bugüne gelirken yaşadıkları, eli kalem tutan gençlere örnek teşkil etmeli. Bu yazarların çabaları, sabırları, vazgeçmeyişleri bugün birçok gencin malul olduğu “hemen, şimdi, burada” hastalığına şifa olabilecek tecrübeler olarak duruyor.

Askerlikten yazarlığa

Aykut Ertuğrul 1981 doğumlu. 2012 yılına kadar askeriyede görev almış. Yani ilk öykü kitabı Keyfekeder Kahvesi çıktığında bu görevini sürdürüyormuş. Nitekim Ğ dergisi de bu dönemlere ait bir edebi ürün. Birçoğumuz askerliğin zihne durgunluk veren, çalışmaları baltalayıcı bir uğraş olduğu kanaatinde (İsmet Özel de “Yıkılma Sakın”ı askerde olduğu dönemde Muş’ta kaleme alıyor. Bu da ayrı bir haber konusu olarak kayıtlara geçsin: “Askerliğin edebiyatımıza katkıları”).

Ancak serde yazarlık olunca nizamiye, nöbet veya taşranın yazmaya, yazar olmaya engel olmadığını Aykut Ertuğrul çok güzel bir şekilde gösteriyor.

İlk romanını yazdıktan 8 sene sonra yayınlatabilmişti

Güray Süngü’nün ismi, kitaplarının kapaklarından önce önce çeşitli dergilerde çıkan öykülerde görülmüş. İlk kitabı Dördüncü Tekil Şahıs, 2006 yılında, yani yazarımız 30 yaşındayken çıkıyor. Gelgelelim kendisi bu romanı 22 yaşındayken bitirmiş. Yayınevlerini kapı kapı dolaşmış, ancak 8 sene sonra yayınlatabilmiş. Tabii bu ilk romanı yayınlanırken de hazırda 5 romanının da beklediğini belirtelim.

Angarya işler arasında yazarlık

Sedat Demir de erkenden kitabı çıkmamış bir isim. İlk kitabı Küçük Paris Fena Öksürüyordaha 3 sene evvelinde çıktı. Sedat Demir, uzun yıllar babasından miras kalan kuruyemiş dükkanını işletmiş, çeşitli ofis ortamlarında çalışmış, sonrasında birtakım yayınevlerinde editörlük, gazete ve dergilerde yazarlık yaparak “yazınsal alana” girmiş. Edebiyatla uğraşan biri için angarya gelebilecek bu işler sırasında Sedat Demir elinden kitabı bırakmamış bir isim. Kısa dahi olsa aynı ofiste birlikte çalıştık kendisiyle. Şunu açıkça söyleyebilirim ki Sedat Demir’in tanıdıkları, okudukları, hakkında bilgi sahibi olduğu kitap ve konular her daim beni hayretlere gark etmiştir. Bugün Dedalus Kitap’ın beyni (evet, evet tam olarak öyle, o yoksa Dedalus yoktur) olan Sedat Demir’in hayret-amiz öykü ve romanlarını umarız yakın dönemde okuma fırsatı yakalarız. (Demir’in bana anlattığı askerli maskerli bir roman vardı, dört gözle bekliyorum o romanı. İnşallah o da dört elle yazıyordur.)

Toparlarsak, bu üç isimden; eline kalemi yeni almış, klavyenin başına yeni oturmuş, her ayrıntıdan edebi ürünleri için malzeme arayan gençlerin öğrenmesi gereken çok şey var. Gençlerin ustalardan kalemin nasıl tutulduğunu, öykü/romanda artistiğin nasıl yapıldığını öğrenmesi gerektiği kadar sakinliği ve dinginliği de öğrenmeleri gerek.

İlk bakışta “gayri edebi” olarak görünen sahalardan çıkıp modern Türk öyküsü içerisinde yok sayılamayacak isimler oluveren Ertuğrul, Süngü ve Demir; en az yazdıkları kadar yaşamları ile de ilgi çekici ve yön gösterici bir konumda.

Hayat da sanata dahil.

 

M. Murtaza Özeren

YORUM EKLE