Test çözmek mi? Kitap okumak mı?
Bu seneye kadar dershanelerden hazzetmeyen biri olarak çocuğumu asla göndermeyeceğim deyip, dururdum. Ne demişler “Asla asla deme!” Bozuk eğitim sistemi sizi buna mecbur bırakıyor. Zira kafayı tozutmuş, başarı hırsına tutulmuş kimi öğretmen ve veliler üçüncü sınıftan itibaren bir karış çocukları dershaneye göndermeye başlayınca sizinki çalışkan bir çocuk olsa dahi seviyesi ister istemez düşüyor.
Bir seçenek daha var ki kafası çalışıyorsa, alırsınız test kitaplarını paşa paşa evinde çözer çocuk dershaneye muhtaç kalmadan. Ama o şıkkı geçerli kılan mühim bir şart var ki test çözme becerisi ve sevgisi olması lazım geliyor. Bizimkinin test çözmeyle uzaktan, yakından bir alakası bulunmadığından sebep yedinci sınıfa kadar çok gerekli olmadığında karar kıldık ve bu arada belki test çözme yeteneği hâsıl olur da paçayı sıyırırız diye umut ettik ama umutsuz vaka, onun derdi kitap okumayla başka bir zoru yok (çok şükür). Sonunda çocuğumuzun uzman kişilerden destek almadan test çözme denen sevimsiz eylemin üstesinden gelemeyeceğini anlayınca biz de kervana katıldık ve düştük dershane yollarına.
Çocuğun yüzünü gören cennetlik!
Ne demişler, sen sorumluluk sahibi bir çocuk yetiştir gerisini merak etme. Kim demişti? Galiba bunu ben şu an uydurdum. Olsun fena olmadı ve hakikat payı çok fazla. Zira adım gibi emindim ki kızıma dershanede öğretmenleri şu kadar test çözmen gerekiyor dediklerinde ayniyle tatbik edecekti. Nihayet o da diğerleri gibi test çözmeye başlamıştı.
Çok fazla hevesli olmasa da verilen ödevi yerine getirmeden içi rahat etmediği için çözmesi istenildiği kadar çözüyordu. Zaten hocası test çözmeyi sevip de kitap okumayanlara kitap okutmayı sevdirmenin zorluğundan, ancak tam bizimkisi gibi tersi durumlardaysa kitap okuyan çocukların daha hızlı test çözdüklerinden bahsetmişti, yani her halükârda okumayı sevenler bir sıfır galip. Somut ifade edecek olursak dört senedir dershaneye gidenlerle aynı sınıfta olabiliyorsa acımak gerek diğer çocukların dershane yolunda harcadıkları yıllara. Çünkü neredeyse tüm hafta sonlarını alıyor dershane ve ailece bir plan yapıp birlikte gezip, bir yerlere gitme lüksünüz bile elinizden alınıyor. Siz de hiç değilse evde birlikte geçireceğiniz vakitleri verimli hale getirmenin yollarını arıyorsunuz.
Anneler çıldırmış olmalı!
Bir süre sonra o da nesi? Artık eskisi kadar kitap okuyamadığını fark edince “Bu işte bir terslik var ama ne?!” diye kara kara düşünmeye başladık. İlk defa katıldığım toplantıda hocasına “kızımın eskisi kadar çok kitap okuyamadığını ve kendisinin de bundan rahatsızlık duyduğunu” söyledim. Hocası “Ama kızınız zaten çok kitap okuyor.” demesi üzerine “Fakat daha önceye oranla azaldı ve okumak arzusunda olup da fırsatı olmadığı için okuyamadığı bir sürü kitap var” dedim. Sonra “Günde yüz soru çözmesi yeterliyse tamam niye fazlasını isteyelim ki, artan zamanında rahat rahat kitabını okusun çocuk değil mi ama?” diye devam ettim. “Yapmayın Fatma Hanım ne kadar çok çözerse o kadar iyi olur” diye şirince gülümsedi. (hani şu sadece dışarıdan gülümser gibi görünen ama içerden kızan gülümseme) “Kusura bakmayın benim için test sayısı mühim değil, kitap okumayı seviyor ve bizim için önemli olan da bu.” cevabıyla devam ettim.
Daha sonra bu durumu dershane öğretmeni olan arkadaşlarıma anlattığımda “Ne yapsın öğretmen senin gibi anne görmemiştir, diğerleri çocuklarının hep daha fazla test çözmesini isterler de ondan öyle söylemiştir“ diye açıklama getirmişlerdi. Sonra aylık rutin toplantılara katıldığımda bizzat şahit oldum.Zira benden başka hiçbir annenin böyle bir kaygısı olmadığını anladığımda şaşkınlığım katlandı. Çünkü onlar çözülen testlerin adedinden, sınavda alınan notların kaç puan çıkıp, kaç puan indiğinden, nasıl daha “başarılı” ve en “birinci” olur çocuğumuz gibi bana göre son derece lüzumsuz ya da önceliği çok geride olması gereken mevzularla ilgiliydiler. Hele bir de yöntemlerinden bahsettiklerinde ağzım apaçık kaldı. Hayır, dışımın ağzını kapatabildim fakat içimin ağzını kapatmam mümkün olmadı. Sonra eve gidene kadar işin yoksa düşün babam düşün. Yetmedi günlerce kafa patlat. “Onlar doğruysa ben mi hatalı düşünüyorum. Yok, eğer ben doğruysam bunca insan kafayı mı sıyırdı? Çocuklarını test manyağı yapmışlar...” diye. Çocuğun başında Münker ve Nekir gibi durup bugün kaç test çözdün diye sorguya tutanı mı istersin, birkaç puan düştü diye azarlayıp, kızanı mı, yoksa dakika dakika gözetim altında tutup, her anını hesap edeni mi... Her türlü işkence yöntemi mevcut.
“Acaba benim evladım arkadaşlarıyla anlaşıyor mu? Yalan söylüyor mu? Öğretmenlerine karşı saygılı mı? Kimsenin kalbini kırdı mı? Ahlaklı mı? Kitap okuyor mu? Namazlarını aksatmadan kılıyor mu?...” diye kaç tane anne merak ediyor acaba? Hâlbuki dışarıdan aynı kategoride anket yapılacak kadar birbirimize benzer özelliklere sahip olduğumuz bu annelerle nasıl oluyor da bu denli hassasiyetlerimiz, önceliklerimiz ayrışabiliyor. Cevabı hepimizin bildiği ve bize acı verdiği aşikâr. Anlamsız bir başarı putu var birilerinin icat ettiği ve oltaya takılanlar, hırslarından gözleri dönmüş bir şekilde asıl olanı unutup, gelir geçer olana odaklanmışlar maalesef.
Dünyada tekiz!
Eski ÖSYM başkanı Ünal Yarımağan’ın belirttiğine göre “sadece test yapan ve tüm yükseköğretim programlarına sınavla yerleşen bizden başka bir ülke yok”muş. Test yöntemiyle başarı adeta sayılarla ifade edilmeye mahkûm olmuştur. Hakiki manada bir bilgi birikimini değil sadece yavan, tahminci, kumara yönlendirici, kuru, idare eder bir bilgiyi öğretmekle iktifa ettiği için sorgulamayan ve üretemeyen bir zekâ ortaya çıkmaktadır bu sistem yüzünden. Bugün eğer çocuklarımız az kelimeyle konuşuyor, kendilerini rahat ifade edemiyor ve onlara dayatılan fikirlerin haricinde düşüncelerini cümlelere döküp, özgürce dile getiremiyorlarsa bunun sorumlusu kitap okuma bilincini körelten, kendisi doğruyu bulamayan, doğrunun önüne hazır bir şekilde sunulması kolaycılığına çocuklarımızı zorlayan, şıkların bir şekilde işaretlenmesini amaçlayan test usulü bu sınav sistemi. Zihni kumarbazlığa, tahminciliğe kilitleyerek tembelleştirip, aptallaştırdığı meselesini ciddi ciddi de masaya yatırmak lazım.
Küçük bir hikâyecik
Dershanenin seviye belirleme sınavında kızımın bir arkadaşı sürenin ona yetmediğini ve soruları vaktinde tamamlayamadığını söylemiş. Kızım da sürenin kendisine fazla bile geldiğini ifade etmiş. Konuştuklarında arkadaşının hiç kitap okumadığını anlayınca cevabı bulmuşlar tabi. Kızım “anne iyi ki kitap okuyorum yoksa ben de çok test çözmek zorunda kalacaktım” demekten kendini alamamıştı. Çocuklarımızın ömürlerinden çalınıyor ve kumarbazca seçeneklerle oynamak zorunda bırakılıyorlar. Buna ne zaman bir dur denilecek merak ediyorum doğrusu.
F.Kebire Gündüz Karaaslan isyan etti