Balın şifalı olduğu bilinir; fakat bal da kendi arasında şifa derecesine ve kalitesine göre sınıflandırılır.
Mesela biri kovanın önüne şeker koyar ve arı o şekerden bal üretir. Adı ve görünüşü baldır; fakat değeri tartışmalıdır. Hatta bazıları fabrika ortamında sentetik bal üretebilir. Balın renginden, kokusundan erbabı kalite farkını anlar. Bazı bal o kadar yapaydır ki onun kalitesini herkes anlar. Ulu çamların gölgesinde de bal üretilebilir. Çam ormanı büyük bir çevredir; fakat sadece o ortamda çam ağacı bulunduğu için üretilen bal çam balıdır. Çam ağaçları istediği kadar ulu olsun, balın değeri bellidir. Büyük bir ayçiçeği tarlasının yanına da arı kovanlarımızı koyabiliriz. Ayçiçeği tarlamız yine uçsuz bucaksız bir arazi olabilir; fakat sadece çiçek balı
üretilir. Kısaca arının ürettiği bal çevre imkanlarıyla sınırlıdır. Cemil Meriç üstadımızın dediği gibi "Âlim içinden çıktığı toplumun çocuğudur." Kısaca âlimin sınırlarını çevresi ve hocaları belirler.
Anzer yaylasının bitki çeşitliliği öyle zengindir ki her derde şifa olacak bitki özleri yaylada mevcuttur. İşte Anzer balı bu nedenle değerlidir. Kısaca bitki çeşitliliğinin bol olduğu çevrede bulunan arıların ürettiği tüm bal değerlidir.
İnsan-ı kamil talibe bakar yol açar, rehber olurdu
Amacımız bal hakkında derin analizler yapmak değil. Bu işi, haddimizi bilerek erbabına bırakalım. Az çok dikkatli okuyucu ne anlatmak istediğimi fark etmeye başlamıştır.
Eşrefoğlu Rumi, Kadiri tarikatının Anadolu'daki temsilcisidir. Hacı Bayram Veli'nin damadıdır. Hiç düşündünüz mü neden Bayrami değil de Kadiri? Hacı Bayram ki İstanbul'u fethedecek manevi komutanı yetiştirmiştir. Daha nice irfan ehli tedrisatında yetişmiştir. Tarihi kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla; Hacı Bayram Veli kendi eliyle damadını Şam'da ikamet eden Kadiri şeyhine göndermiştir. O kamil iyi adamların ne kelle sayısına önem verenlere ne “bu adamı da yetiştirememiş” diyenlere ne de her konuda ahkam kesenlere eyvallahları vardı. Onlar vesile makamının sahibinin yolundan aşk-ı muhabbetle iyiliğe vesile olmak adına rıza için yürüdüler.
Gelenekte gördüğümüz kadarıyla insan-ı kamil talibe bakar, eksiğini ve ihtiyacını görür, vereceğini verir ve başka çiçeklere konması için ona fırsat sunar, yol açar, rehber olurdu. Eğitimin olmazsa olmaz şartları bunlardır. O hayatı eksiksiz kuşatan adamlar kolay yetişmedi. Uzun bir yolun sonunda insanın belli bir aşamaya geldiğini görüyoruz.
Yerini/toprağını bulmuş bir fidandan bahtiyarı yoktur
Bedeni geliştirecek olan spor yapmalı, aklı geliştirecek olan beyin jimnastiği yapmalı, kalbi geliştirecek olan da manevi egzersiz yapmalı. Ayrıca tüm alanların alt dalları var. Yani büyük bir deryadan bahsediyoruz. İnsanın ilmi deryadan parmak ucuna bulaşan katre ise ilmimiz her şeyi idrakten aciz değil midir?
Bugün insan eğitiminde gördüğümüz en büyük problemlerden biri bu yaklaşımdır! Kısaca bu durumu tek-tipleştirici, tek reçeteli çözümler olarak ifade edebiliriz. Birileri çıkıyor ve bu muhterem adamı iyi koşturur, düşündürür ve hissettirir, diyor. Evet belli ölçülerde insanın hepsinden bir parça kabiliyeti vardır; fakat insan sınırları/fıtratı gereği bir alanda pir/usta olur. Ve ondan alacağımız ilim en iyi kabiliyetinden süzülen irfanda gizlidir. Başa dönersek çam çamdır, istediği kadar ulu olsun ondan ancak çam balı çıkar. Çam balına ihtiyacımız varsa ona gidelim. Fakat çam balını her derde deva diyerek pazarlamak iyi bir şey olmasa gerek.
Gençlerimiz hayat seyrinde bir şekilde hayra vesile olacak birileriyle karşılaşıyorlar. (Rabbimiz cümle neslimize iyiler ile karşılaşmayı nasip eylesin. Amin.) Ve bir süre birlikte yol alıyorlar. Kimi kardeşimize bulunduğu ortam yeterli geliyor ve yoluna aynı atmosferi soluyarak devam ediyor. Bu durumda sorun yok. Yerini/toprağını bulmuş bir fidandan bahtiyarı yoktur.
Bir süre birlikte yürüdüğü çevre gence yeterli gelmemeye başladığında problem çıkıyor. Kırılmalar ve bocalamalar bu süreçte zirve yapıyor. Az çok yaşadığımız süreçler; korkular, dışlanmalar, ortada kalmışlık, yalnızlık, çaresizlik...
Sonsuz bir âlem bizi bekliyor
Şimdi hep beraber düşünelim, bu durumu nasıl aşabiliriz? Öncelikle sosyal gruplara liderlik yapanlara görev düşüyor; gençlerimizi kabiliyetlerine göre aşama aşama Anzer yaylasıyla tanıştırmalıyız. Zehirli çiçekleri elimizden geldiği kadar tanıtalım; fakat onları kendi çapımıza hapsetmeyelim. Hazreti Mevlana'nın pergel metoduna uygun olarak hakikate pergelin bir ucunu sabitlesinler, diğer ucunun sonsuza kadar genişleme imkanı olduğunu bilsinler. Tefsiri tefsir âliminden, hadisi muhaddisten, uluslararası ilişkiyi ehlinden, hikayeyi Mustafa Kutlu'dan, İslam iktisat tarihini Ahmet Tabakoğlu'ndan, Osmanlı iktisat tarihini Mehmet Genç'ten, Osmanlı tarihini Halik İnalcık'tan, felsefeyi Teoman Duralı ve İhsan Fazlıoğlu'ndan, terziliği terzi Ali Abi'den, beyin kilitlerini açmayı Cemil Meriç'ten, kalp kilitlerini açmayı Somuncu Baba'dan... öğrensinler. Mevzu daha iyi anlaşılsın diye bir kaç örnek verdim, yoksa saymakla bitmeyecek bir çiçek florasına sahibiz, talip olalım ve ilmi arayalım, Rabbimiz bu yolda yürüyenlerin yardımcısıdır.
Gençlerimize düşen görev şu: Karşılarında onları Anzer yaylasında dolaştıracak bir rehberlik yoksa ve durumdan rahatsızlarsa zaman kaybetmesinler. Ortamdan kopmadan, kırmadan, dökmeden, bulundukları çevreye saygı duyarak çaplarını/çevrelerini genişletsinler. Sonsuz bir âlem bizi bekliyor.
Maddeci dünya düzeni insanı bireyselleştirerek eziyor, bilinçli veya bilinçsiz onların yolu bu! Biz içinizden hayrı tavsiye eden toplum olsun emri gereğince aile/ mahalle/ cemaat/ tarikat/ dernek/ vakıf/ sivil toplum örgütü, adına ne dersek diyelim iyilik adına buluşmalıyız. Bir yazımda ifade ettiğim gibi "Bir kalarak bir olmak." zorundayız. Halife olarak yaratılmış insanın biricikliğini, değerini ve özelliklerini koruyarak birlikte hareket etmeliyiz. İçimizden iyiliğe liderlik edecek nesiller böyle ortamlarda yetişecektir.
Sırrı adı üzerinde saklı, yol/tarikat yürümek için değil mi? Bu âleme oturmaya, bulunduğumuz yeri muhafazaya, durmaya değil iyilik yolunda yürümek için geldik. Rabbimiz; hayır yolunda kendisine yaklaştırsın ve istikametten ayrılmadan yürümeyi nasip eylesin. Amin.
Cihad Meriç yazdı
Selamün Aleyküm, kanımca günümüz insanına çok güzel bir yol haritası belirlemişsiniz, tek eklemem günlük kuran okuma (Arapça ve Türkçe meali (karşılaştırmalı ve ihtiyaç halinde tefsir ve kavram araştırmalı) olur, saygılarımla