“Evet önümüz bahardır biliyorum, leylaklar açacak biliyorum, kiraz da çıkacak yakında. İyi şeyler söylemek gerek biliyorum. Sevgilim güzelim bir tanem biliyorum da, şimdilik bağışla…” diyor Turgut Uyar.
“Şimdi ben bir avuç kirazın beni en güzel, en mutlu zamanlarıma götürdüğünü size nasıl anlatayım dostlar.”
Yazmazsam bir yıl daha beklemek zorunda kalacağım. “Armut’un sapı, kirazın çöpü” derler iş yapmaya gönlü olmayan mıy mıy tipler için. O halde ertelemeyelim kiraz hakkında iyi şeyleri, söylemeye çalışalım biriktirdiğimiz güzel hatıraları…
Armut ayı diye bir ay yok, elma ayı da. Ama adını Haziran’ın on dördüne ayın on dördü gibi kazıyan kiraz ayı var. “Dalları bastı kiraz gel bize biraz biraz.” Türkülere konu olmuş kiraz ayının içerisindeyiz. Benim çocukluğumda kiraz ayı bayram havası içinde geçerdi. Kiraz hatırası biriktirirdi çocuklar. Kulaklarına küpe yaparlardı kirazdan. Kulağına küpe olsun sözü de bir anlama bürünürdü bu sayede. Büyükler çocukların hatalarına bîgâne kalmazlar uyarılarını yaparlar kulağına da bir çift küpe takarlardı kirazdan. Kirazı ancak pazar tezgâhlarında gören, ağacına çıkıp dalından yerken kulağına da bir çift küpe takamayan çocuklar için üzülüyorum…
Ağaç, kiraz, kuş ve çocuk… Biri olmazsa cümle eksik. Kirazların ve dutların tadını çocuklar ve kuşlardan sor ki bilesin.
Eskiden kiraz ağaçları şimdiki gibi bodur değildi, bulutlarla yarışırdı. Bazılarının gövdesini iki kişi ele ele tutuşsa anca dolanırdı. Ağaçlar böyle devasa olunca dallarından meyve toplamak da hayli meşakkatli, ama bir o kadar da zevkliydi. İyi olana, güzel olana ulaşmak emek ister. Bu nedenle dallar urganla ağacın güçlü gövdesine bağlanır, dalların uçlarına yakın olanlar böyle toplanırdı. Kirazın en iyisi de dalların en ucunda olur, uzanamayınca o dallara bu da kuşların hakkı denirdi. Şimdilerde bodur ağaçların dallarında kuşların hakkı ayrılıyor mu bilmem? El emeği göz nuru örülmüş küçük el sepetlerine toplanırdı kiraz, dolunca yine bir urgan yardımıyla aşağıya bırakılırdı. Kiraz ağaçları böyle büyük olunca çocukların ağaca tırmanma, dalda kuş gibi durabilme yetenekleri gelişir, bu yeteneğe sahip olmayan küçük çocuklar aşağıda bekler ki bir göz koparılsın, ya da kiraz dolu sepet bir an evvel aşağıya indirilsin.
“Çiçeklerle hoş geçin,
Balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için,
Dalı incitme gönül.”
Kirazın tadı olur da ağacının adı olmaz mı? Hatırladığım kiraz ağaçları; Ayşe’nin kiraz, çatal kalem, uzun ağaç vs.
Al kiraz, ak kiraz ve kuş kirazı olmak üzere de üç kiraz çeşidimiz vardı. Kuşların bırakmasıyla yetişen kiraz ağaçları çoktu ormanlarda, meralarda. Aşı yapılmaksızın kendiliğinden yetişmiş ağaçlardı. Kuş kirazı denirdi bunlara. Çocuklar ve kuşlar yerdi bu kirazları, büyükler pek iltifat etmezlerdi. Çocuklar aynı zamanda ellerini yüzlerini boyarlardı.
Şimdilerde ormanlarda meyve ağacı kalmadı. Meyve ağacına odun muamelesi yapmak incelikten uzak, hem de odun olarak bir değeri de yok. Buna rağmen kesilmesi ve taşınması serbest. Bu da ormanlarda meyve ağacının kökünün kesilmesine neden oldu. Henüz fidanken dahi kesiliyor. Dağda taşta kurda kuşa meyve kalmadı bu nedenle. Gezip dolaşırken bir kiraz, bir muşmula (döngel), acık, çörtük ağacına rastlayamıyorsunuz artık. Bu da yetkililerin kulağına küpe olsun kirazdan.
Çocukluğumuzun geçtiği köy rakımı yüksek, yayla sayılabilecek, kirazı da civarda meşhur bir köydü. Çevreden eş dost toplanır kiraz yemeye gelirler, gelmişken imece usulü ne iş varsa yaparlardı. Kiraz güzelliğiyle mevsimine adını vermiş. Bir de kiraz ayından sonra gelen orak ayımız var. Orak ekin biçmeye yarayan bir aletin adıyken buğday hasadının başladığı on dört Temmuz’a yazdırmış adını. Orakla ekin hasadı zor iş. Orak ayına sarkardı kiraz mevsimi. Kiraz yemeye gelenler de orak işinde yardımcı olurlar, sonra da kiraz yenir, kiraz tadında muhabbet edilirdi.
Kiraz tadında türküleri de ekleyelim bitirmeden yazıya:
Bir dalda iki kiraz / biri al, biri beyaz
Eğer beni seversen / mektubunu sıkça yaz.
Bir başka versiyonu:
Bir dalda iki kiraz / biri al, biri beyaz
Rabbım gurbanın olam / gavıştır bizi bu yaz.
…
Yaza yaza yaz geldi / çarşıya kiraz geldi
Daha yazacaktım ama / mürekkebe zam geldi.
Turgut Akça
Çok hoş bir yazı.teşekkurler