Nereden ve nasıl başlayacağını bilemeyen sözcüklerle dolup taşmış düşünceleri. Omuzları düşmüş, dudakları düz bir çizgi hâlini almış ve yüzünde kan donduran bir bakış... Günlerdir içinden çıkamadığı bu hâl ve aklından çıkaramadığı düşünceleri, kurumuş ve çatlamış dudağında uçuk olarak sudur etmiş. Yine de çalışma masasına oturuyor ve gönlündekilerin bembeyaz sayfayı işlemesini seyrediyor.
Puslu bir geceye eşlik ediyor odanın loş ve cılız ışığı. Öyle ki yazarken eli devleşip gölgeliyor yazdıklarını. Kırık bir camdan içeri giren rüzgâr gibi ürpertiyor kalbindeki ince sızı. Satırlarını karartan bu gölge yüreğindeki sızıdan mıdır yoksa yazdıklarından mıdır emin olamıyor. Eski alışkanlıklarımız nasıl da zamanla yerini bu ince sızıya bırakıyor diye düşünüyor.
“Adını duyuyorum, avuçlarımın içerisinde.”
Satırları harf harf dokuyor. Kaleminin onu yazmasını istediğinden mi yoksa kelimelere sarıp sarmaladığı satırlarda saklamak istediğinden mi yazıyor? Bu sorunun cevabını bilmiyor. Gözlerini açsa da kapatsa da bir tek şeyi düşünüyor. Uyuyor, uyanıyor yaşamın akıl almaz hareketliliğinde o hep aklının bir köşesinde kalıyor. Gecenin ortasındaki sokak lambası gibi bazen öylece tek bir yer aydınlık kalıyor zihninde. Ya da sadece onu düşünmek istediğinden zihniyle türlü oyunlara giriyor. Bazen şaşırıyor kendine. Nasıl oluyor da bu kadar zamanın içinde olup da zihnindeki birkaç aydınlıkta takılı kalır diye düşünmeden edemiyor. Yazdıklarını okumaya da çekiniyor. Zihnindeki her şeyle -aslında her şey olan tek şeyle- yüzleşmekten korkuyor. Sayfanın boş kalmış kısımlarına bakıp hayalinde yaşamaya devam ediyor. Bir süre sonra kendini sayfanın kenarlarına şekiller çizerken buluyor. Küçük karalamalardan ibaret bu şekiller. Sonra tırnaklarına bakıyor. Onlarla uğraşıyor ama yemiyor. Belki bazen de yiyor. Onu düşündüğü için mi yazıyor yoksa onu düşünmek istediği için mi yazıyor, bu ikilemin cevabını bilmiyor.
“Adını duyuyorum, kalbinde başka bir isimle yan yana.”
“Adını duyuyorum ve artık bir şey ifade etmediğini anlıyorum.”
Bir yerlerde bir çocuk ağlasa onu bile duyamayacak hâlde! İçinde köklerinden zorla koparılan bir ardıç var. Canını yakıyorlar, canını yakıyor bu hâl. Nefesi kesiliyor. Derin derin nefes almaya çalışıyor. Önce burnundan alıyor sonra ağzından veriyor.
Burnundan alıyor.
Ağzından veriyor nefesi.
Her nefeste daha da telaşlanıyor, sakinleşmesi gereken yerde. Kızıyor sıfatı yeni olan her şeye. Yeni düşüncelerine kızıyor. Eski düşüncelerini geri istiyor! Bildiği hiçbir yere koyamazken onu, şimdi nasıl bütün cümlelerinden çıkaracağını düşünüyor.
Neden sonra sadece boşluk kalıyor içinde. Rengi var ama bu boşluğun. Koyu bir boşluk bu. Büyük ve koyu bir boşluk. İçinde kendini kucaklayabileceği bir boşluk. Saçları düşüyor aklına birden. Ne renkti diye geçiriyor içinden. Kahverengiydi evet.
Ama hangi tonuydu kahverenginin?
Büşra Kaplan
Hüma Dergisi, Sayı: 4