İlk Roman
İlkokul yıllarında bir yaz tatilinde dayım vermişti onu bana. Kitap çok kalındı. O güne kadar bir roman okumamıştım. Daha çok milli eğitim tavsiyeli hikaye kitapları okumuştum. Okul kitaplığında seksen kadar çocuk hikaye kitabı vardı ve hepsini bitirmiştim.
Dayım çok konuşmazdı. Develi İmam Hatip Lisesi’nde okuyordu. Develi’ye hiç gitmemiştim ama Develi gibi uzak bir ilçeye ya da ile okumaya gitmeyi çok istiyordum.
“Al bunu oku! Bunlarla da resim yaparsın.” deyip İmam Hatipli Nuri adlı kalınca bir roman ve altı ispirtolu kalem verdi. O kitabı bitiremedim. Hatırladığım kadarıyla Nuri iyilik peşinde, Samanyolu Tv’nin dizilerindeki iyilik insanlarına benziyordu. Yazarı Alenur Teymur idi. İsim çok ilginç gelmişti. Yanımda yöremde böyle bir isim sahibi kimse yoktu.
İmam hatipli Nuri, dayım sayesinde ilk romanım oldu.
Yeşil Roman dalgası arasında kaybolup giden öksüz bir roman olarak geçti edebiyat tarihine…
Garip, Uzak, Kayıp Çocuklar
Ortaokul yıllarında ise gurbetlikten herhalde, gidip kendim gibi köyden şehre okumaya gelen çocukları arkadaş edindim. Müftülükte 1 yıl kurs gören çocuklar vardı. Onların daha sonra İmam-Hatip okuluna gideceklerini bilmiyordum. Hatta şehrimde İmam Hatip Okulu olduğunu da bilmiyordum.(Okul diyorum, zira o vakitler orta kısım ve lise kısmı topyekün bilinir idi.) Orta ikinci sınıfa geçtiğimde çok üzülmüştüm. Zira, müftülükte kurs gören arkadaşlarımın İmam Hatip’e yazıldıklarını bir şekilde öğrenmiştim.
Bu arada: O arkadaşlarla bir gün Ahi Evran Medresesi önünde top oynarken ezan okundu ve ikindi namazı için camiye gittik. İlmihalim zayıf olduğundan rastgele, cemaat arasında bir yerde safa durdum. Namaz bittiği anda ense köküme sert bir tokat inmesiyle kıyamet kopuyor zannettim. Meğersem ben imamın ardına durmuşum ve ehil olmadığım halde orada durmakla eşeklik etmişim. O andan itibaren ömür boyu yaşayacağım ülkem cemaatleri ve İslam algılarının minik bir perdesini seyrettim. İmam ve gençten bir abi, enseme tokat atan ihtiyar ve yandaşlarıyla tartıştılar. Ben doğal olarak o abinin ve imamın ardına saklandım.
Yıllar sonra Münir Özkul’un “Cami Neden sevilmez?” diye bir beyanatını okumuş ve üzülmüştüm. Zira, Münir Özkul çocukken bir cami bahçesinden iki erik alırken imam tarafından dövülür ve bir daha camiye gitmez!
İmam hatipleri açanlar İmam hattap diye bağırdılar!
Enseme tokat atan ihtiyara inat gittim camiye. İmam Hatip’e “İmam Hattap” dediği varsayılan bir cemaatin mutfağında uzun süre bulundum. Ama “imam hattap” dediklerini de hiç duymadım. Ancak birileri Müslümanlar arasında kin ve nefreti yaymak için epey uğraştılar. İmam Hatipli Nuri’nin İmam ya da vaiz olması için o okulları açanlar dahi ( Süleyman Demirel başta olmak üzere) gün geldi orta okulda “keşke ben de İmam Hatip’te okusaydım!” dediğim okulu “fitne” sebebi olarak gösterdiler. Öyle ya sistem “kendi imamını” değil “İslam’ın imam ve vaizlerini” eğitmişti bilmeden. Ve bu okulların dibine kibrit suyu dökmek için çalışmalara başladılar.
Liseye gittiğimde ise şehrimde üç ortaokul vardı ve herkes kendi okulundan gelenlerin yanına oturuyordu. Üç arkadaş vardı ki onlar bu üç ortaokuldan gelmemişler ama bizim Fransızca hocasının dersini almışlardı. Ali, nam-ı diğer Böcek Ali Osman Merih Divitli’yi anlatırken İmam Hatip orta kısımdan sonra liseye geçiş yaptığını söylemişti. O gün de içim sızladı. Benim gidemediğim okuldan gelenler vardı.
Zaman içerisinde İmam Hatipli dost ve arkadaşlarım oldu. Matrak, sosyalist, ülkücü, radikal, vazife delisi, Atatürkçü İmam hatipliler tanıdım. Güzel insan ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ta bu insanlar arasındadır.
Belki en dokunaklı hadiselerden biri ise Hataylı Ülkücü reisi Osman ve Dev-solcu Asım Edebiyat Fakültesinde bir sağ-sol kavgasında karşı karşıyaydılar ve her ikisi de İmam Hatip mezunuydu.
Bir partinin arka bahçesi olarak gösterilmek istenen bu okullarda okuyanlar da adam akıllı insandırlar ve maalesef ekmekleriyle çokça oynanmaktadır! İnsanın, madem elinize yüzünüze bulaştıracaktınız, madem bu okullarda okuyanları derbeder edecektiniz, açmasaydınız bu okulları kardeşim, diyesi geliyor .
Nuri’nin Önlenemeyen Yükselişi
İmam Hatipli Nuri 1990’lı yıllarda ÖSS Türkiye birincilikleri aldı. Bu göze battı. Hakim olması, savcı olması, gün gelip başbakan olması hazmedilemedi. Öyle ya gizli bir kast sistemi vardı ve “cahil, yobaz ve ayyaşların iktidara gelmesi dini bilenlerin gelmesinden” daha evladır kavlince; önyargılarının kulu olan insanları muktedir kılmak isteyen sistem bocalamaya başladı. Bocaladıkça da olan masum çocuklara oldu. Mizah, resim, sanat yapmaları yadırganan bu çocuklar modern dünyada Müslüman olmanın tüm sancılarına rağmen başarılı oldular. Hatta ÖSS’deki katsayı haksızlığına rağmen, yarışa çok geriden başlasalar bile derece almayı bildiler. Descartes, Kant, Hegel gibi akılcı felsefeye sırt verdiğini zanneden lakin o felsefenin bir nefesine dahi eremeyenlerin aklı almadı bu başarıyı.
Kartallar Yüksekten Uçar!
Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi diye bir lise var. Bu lisenin öğrencileri imanlı, akıllı, cesur, başarılı, mizah gücü yüksek, sanatçı ruhlu ve bilgili olurken dünya ne yana dönerse dönsün o güzel şarkıyı söylemeye devam edeceklerini gösteriyorlar dünyaya.
…
Süleyman Demirel’in icazetiyle bir vakitler “Gerçek İslam” diye bir kitap yazılmıştı. Daha sonra anlaşıldı ki birileri İslam’ın önüne ne yazarlarsa yazsınlar “İslam” biricik! İmam Hatip okulları dini “evriltmek” için açılmış olsa da “tahrif edilemez” alana girildiği nihayetinde anlaşıldı. Yani Nuri İmam Hatipli olsa da olmasa da “Nuri”dir. Hem hatip hem de imamdır. Hattap* olanlarsa varsın yanmaya devam etsinler!
*:Odun
Zeki Bulduk, kederle yazdı.
Ah... Kederimizin ne kadar çok ortağı var.Muhabbetle...