1,5 yıl içinde onlarca yıl yaşlanmış Kahire

Rabia Meydanında katlettiği binlerin hâlâ nöbetini tutan tanklarla teslim alınmış bir halkın umutsuzluğu… Deniz Baran Mısır'dan yazdı..

1,5 yıl içinde onlarca yıl yaşlanmış Kahire

Nil’in suyunun tadına bir kez bakan, bir daha bırakamaz.” diye bir söz vardır Mısır’da. Ne olursa olsun fırsat bulundu mu Mısır’ın cazibesine karşı koymadan gelineceğini iyi bilirler. Şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun garip bir şey çeker insanı. Nil’in canlılığı ile Sahra’nın sonsuz kuraklığı zıt olduğu kadar bütünler birbirini ahenk içinde…

Geçen sene Nil’in suyunu tatmıştım ben de. 2013 yılının Şubat sonuydu. Bir program için gittiğim Mısır’a biraz daha doymak, biraz daha görmek için gitmek istedim tekrar. Ve Ramazan’ın akabinde düştüm yola. Çok değil 1.5 yıl olmuştu ama daha havalimanından itibaren kendini hissettiren bir farklılık vardı. Nil’in suyu pek de tatlı değildi artık. Kirli eller yıkanmıştı, kir bulaşmıştı. Kan akmıştı Nil’e… Artık hemen her Mısırlının bakışlarında o acı tadı vardı Nil’in. 1.5 yıl içinde onlarca yıl yaşlanmıştı Kahire.

Bir halkın derin umutsuzluğu

Darbe görmüş büyüklerimiz için çok vurucu değildir belki Mısır’ın son bir yılda geldiği hal. Ama bizler gibi politik fikriyatının gelişimi ile Ortadoğu’da umutların yeşerdiği yıllar denk olan bir nesil için tablo hazindi. Belki hülyaydı bizlerinki zamanında, Mısır gençliğinin devrimci dinamizminin her engeli kolayca aşacağına inanmıştık, inanmak istemiştik. Yıllar boyu bu bağlamda bir araya gelmiş, hayaller kurmuştuk dostlarla. Ancak cuntanın o sert tokadı Mısır halkına inmiş, açık hava hapishanesine dönmüştü Kahire.

Ne yalan söyleyeyim bir önceki ziyaretimde alarm vermeye başlamıştı Mısır hükümeti ancak sadece 1.5 yıl içinde böylesine hazin bir tablo oluşacağını asla beklemezdim. Ekonomik imkansızlıklara rağmen devrimin getirdiği atmosferle sokaklarında umut olan bir şehir vardı. Yine problemli, yine sefalet içinde ama özgür olabilmenin mutluluğu ile sorunlarını öteleyebilen bir toplum vardı… Şimdi ise en kötü hali yaşıyordu insanlar: Umutsuzluk. Halkının yarısı sefaletin içinde boğulmaya yüz tutmuş durumda, asker namlusunun şehrin her köşesinde burnuna sokulduğu bir halkın derin umutsuzluğu… Rabia Meydanında katlettiği binlerin hâlâ nöbetini tutan tanklarla teslim alınmış bir halkın umutsuzluğu… Devrim ateşinin çabucak söndürülmesi ile artık enerjisi de kalmamış bir halkın umutsuzluğu… Gençlerinin sorgusuz sualsiz işkence ve zulüm dolu zindanlara atıldığı, tam oldu derken fikir özgürlüğünün tekrar kafese kapatıldığı bir halkın umutsuzluğu… En hazini de bunu görmek oldu benim için.

İnsanlar düştükleri çukurda kime bel bağlayacağını bilemez durumda. Umutsuzluğun ne kadar had safhada olduğu son seçimlere katılım oranından dahi belli oluyor. Kaos ve bozgunculuk ne olursa olsun yükseliyor. Mesela devrimin sembolü Tahrir artık tecavüzlerle anılıyor. Herkes can havliyle kendi yolunu çiziyor. Haliyle toplumsal ahlak da erozyona uğruyor, her kaos halinde olduğu gibi… Sokaklar yabancılar için tekin değil. İnsanlar öfkeli.

İstenmeyen adam gibiler Türkiye'den Mısır'a gidenler

Bizi ilgilendiren bir diğer nokta ise Türkiye’ye ve Türkiye’den gelenlere olan bakış. Buradan pek kavrayamasak da Mısır’a gidince daha iyi anlıyoruz ki Mısır’ın yeni rejiminin baş düşmanı Türkiye. Televizyonlarda kara propagandalar dönüyor durmadan. Ajan muamelesi görebiliyor bazen Türkiye’den gelenler. En kötüsü de bu imaj halka yoğun şekilde empoze ediliyor ve halkın da bir kısmı pek dostane yaklaşmıyor bizlere. Yaklaşmak istese de yaklaşamıyor belki. İstenmeyen adam gibiyiz biraz. Bu durum tabloyu bizler için daha da hazinleştiriyor. Daha yakın geçmişe kadar el ele tutuşmanın sevincini yaşadığımız, beraber hayaller kurduğumuz dostumuzla aramıza fitne girmesi gibi bir his bu. Elbet genelleme yapmak istemiyorum, doğru bir yaklaşım olmaz ancak sokaklarda her zaman birinin (hatta birilerinin) nezaretinde gezmek ve kimliğini gizlemek zorunda kalmış birinin hayal kırıklığına verin duygusallığımı.

Darbe çok şey kaybettirmiş Mısır halkına. Darbe öncesi hükümetten de cunta rejiminden de çok bir şey beklemiyor aslında halk. Politik ahlak ve adil yönetim büyük bir lüks artık Mısır için. İnsanlar temel ihtiyaçlarının peşinde koşmak zorunda ve maalesef insanları basit şeylere dahi tamah ettirecek hale getirmiş darbe. Nil’in suyu artık acı. Yine de nehir akar, elbet bir gün su berraklaşır diyelim.

 

Deniz Baran üzülerek aktardı

YORUM EKLE