İslâmiyât dergisi ve Kitâbiyât yayınları kapandı. Hem dergi hem yayınevi ilahiyat/teoloji araştırmaları üzerine akademik yayınlardı. Bu alanlarla akademik bir irtibatım olmamasına rağmen, rağbet eder, takipten geri durmazdım dergiyi, kitapları da kitap kurtluğundan sebep. Bu iki oluşum, Cuma hutbesinde yirmi üç nisan çocuk bayramı’nın konu olarak seçilmesinin açtığı hava boşluklarını dolduran birkaç iyi şeyden biri olarak göründü hep bana. Sebebin bu kısmından tutunup, umutlanırdım da biraz. Şimdi iki kuruluş da kapanmış, bunu öğreniyoruz İlhami Güler hocanın yazısından.
SARIŞIN SORULAR SORALIM!
Uzun uzadıya anlatıyor hoca, derginin ve yayınevinin nasıl çöktüğünü. Hazin. Korkuyor insan. Böyle yıkılmalar olurken ortalıktaki sessizlikten ürküyor. ‘‘Cenaze 16 kişiye aitti. Defin işlemine sadece iki kişi katıldı. Oysa, ölüsünü defnetmek, her şeyden önce insan olmanın elifbasıdır. Türkiye’nin yüz akı olan bir dergi, iki kişinin omuzlarında hazin bir şekilde gömüldü. Ne yalan söyleyeyim bu satırları yazarken ağladım. Herkesin günahı, vebali boynuna. Hilafım varsa, kim istiyorsa çıksın konuşsun.’’ diye yazılmış bu son yazıda. Ve abonelerden, aboneliklerine dahil son iki sayıyı çıkaramayıp yollayamadıkları için helallik diliyor İlhami Güler. Biz ise ne mi yapıyoruz? Bir arkadaş hatırlatmış, biz de o hatırlatmaya ayak uydurupYa Tahammül Ya Sefer’i et-tekrar okuyoruz. İslâmiyât kapanırken, bir daha.
YA TAHAMMÜL YA SEFER’DEN
‘‘Murat ağabey iyice çöktü. Genç yaşında yüzünde kırışıklar. Saçları seyrelmişti. Gelir çınarın altına oturur, öyle orada sabit gözlerle avluya bakar bakar. Ben yine her zamanki gibi derneğin önünü sular, süpürürüm. Sanki biraz sonra birileri gelecek. Oturulup konuşulacak. Bir beyanname hazırlanacak. Birisi koşarak gelip:
- Yarın miting var, diye bağıracak.
Nazım Usta öldü.
Dükkânı devraldım. Bu dükkândan başka yere gidemezdim. Tam karşıda medrese. Hey Kerim, Keriiim.. desen duyulacak yerde. Derneğin bir sürü eşyası vardı. Bırakıp nereye gidebilirdim? Kitapları güzelce cilt kâğıtları ile kaplamıştım. Dolapları yerli yerine koymuştum. Duvarlara tablolar, yazılar asmıştım. Bir köşede derginin çıkan sayıları. Her gün tozunu alıyordum.
Artık gençler de gelmiyordu.
Acaba neredeydiler, ne yapıyorlardı? Arada bir gelir, Kerim Usta şurdan bana bir yüz lira borç, haftaya veririm, söz, diye dükkânın kapısından kafasını uzatır, parayı alır ve bir daha görünmezdi.
Bir gün Murat ağabey aldı beni karşısına:
- Bak, dedi Kerim. Bundan böyle yokum artık. Gözlerim doldu. Kekeledim:
- Yapma be Murat ağabey, o nasıl söz?
Boynu bükülmüştü. Yüzünde bir haftalık sakal. Çok zayıflamıştı Murat ağabey.
- Öyle, dedi. Fazla sorma artık. İşte derneğin anahtarları.
Boynuna sarıldım, ağladım. Murat ağabey, sensiz ne yaparım ben? Nereye gidiyorsun? Ne yapacaksın? Mektebi bile bitirmemişti. Gitti.’’
[ Ya Tahammül Ya Sefer, Mustafa Kutlu, Dergâh Yayınları, sy. 12 – 13 ]
M. Fatih Kutan hüzünlendi
üzülmeyin arkadaşlar bu bir süreçti. islami araştırmlar islamiyatı doğurmuştu. islamiyat defnedildiğine göre süreci önceden gören zihniyetler yeni bir fikriyat doğuracaktır.