Birkaç zaman önce yine buralardan müjdeleyici bir haber olarak verilmişti bize Yasin Doğru’nun bir kitap çalışması olduğu. Meğer ne bereketli bir habermiş ki bizler bir kitap müjdesi beklerken gönderen göndermiş ikizi de gelmiş okurunun karşısına: Çalab verirse ne denir ki: Nasip ve köy hükmü değişmez gerçeklik olarak yine bizlerle.
Yasin Doğru müjdelenen haberde, bir deneme kitabıyla bizleri selamlayacaktı ama kader başka planlar peşinde koştuğundan olsa gerek deneme kitabıyla birlikte bir şiir kitabı da avuçlarımıza bırakıldı: "Gül Ateş."
![]() |
Esad Erbili |
Kitabın içeriği ve Yasin Doğru’nun şiiri üzerine değerlendirmede bulunmak bu haberin sınırlarını aşar. Biz içindeki bir şiirden, daha doğrusu bir vefa şiirinden, hadi şiirsel bir dille söyleyelim bir nazireden dem vuralım: Kitabın “Koza ve Gül” başlıklı bölümündeki bir şiir bizi bu habere sevk etti. “Büyük insan Esad Erbili’nin anısına saygı ve rahmetle” diyerek ithaf edilen “Safâ” şiiri.
Hikayeyi baştan kuralım, 1925’e dönelim ve meşhur yasa etrafında gelişen pek çok hadiseden biri olan Menemen olayını ve Esad Erbili’nin bu olaya dahil edilmesini bir kez daha hatırlayalım:
19.08.1930’da Serbest Fırka kurulur ya da kurdurulur. Halkın ilgisiyle karşılaşır ve kısa bir süre sonra kapatılır, 17.11.1930. Dönemin tarikat ehlini yakından ilgilendiren Menemen olayı ise, 23.12.1930’da gerçekleşir. 1830’lu yıllarda İstanbul Bektaşilik’e nasıl bakıyor ve algılıyorsa 1930’lu yıllarda Ankara’da Nakşibendilik’e öyle bakıyor ve algılıyor. Bu durum Nakşibendilik üzerinden her durumda sorumlu olarak tekkelerin görülmesi, tek suçlunun tarikat ehli olduğu gibi bir kabulü de beraberinde getirmedi değil.
Menemen olayı ile birlikte birçok gazete kapatıldı, birçok gazeteci de mahkemeye düştü ve 28 kişi idam edildi. Şeyh Sait İsyanı ile beklemedik bir muhalefet ile karşılaşan Ankara Menemen olayında muhalefete iyi bir gözdağı vermek istedi. Bir hengâmeye dönüştü olay ve Ankara bu olayda kendi aleyhinde çalışan muhalefeti susturma yoluna gitti. Olaydan 20 yıl sonra Burhanettin Onat meclis kürsüsünden şöyle diyecektir: “…Senelerden beri din mevzuu bu kürsüye irtica mevzuu olarak gelmektedir… Menemen hadisesini bir irtica vakası diye kabul etmeye hakkınız yoktur. O, birkaç esrarkeşin şuursuzca yaptığı bir harekettir. O zamanki devrin, idarenin temizlik hareketi için elinde bir silah olarak kullanılan bir vasıtadır.”
Bir başka vaka:
Bursa’da Ulucami’de bir hutbe sonrası olay çıkar ve bu olay da tarih sahnesine Âkifi’ler olarak geçer. Bu olayda Yasin Doğru’nun babası Halil Doğru da tutuklanır ve yargılanır. Hadiseyi Yasin Doğru’dan hüzünlü bir sevinç hâlinde dinledim. Gökyüzüne bakıp babama çok selam gönderdim küçükken. Babası da Esad Erbili silsilesinden bir halifenin bağlısıydı o dönemde.
Bir buluşma vefası…
Kim kaderin önüne geçebilir ki? Hangimizin hesabı onun hesabını bozabilir ki? Ya da şöyle mi desek, kaderin hiç acelesi olmaz.
İki olay üzerinden yıllar geçer. Acı küllenir ama bitmez. Yasin Doğru askerlik vazifesini yapmak üzere Menemen’ e doğru giderken neler düşündü, onu kaderi ve kendi iyi bilir. Biz ise yazdığı şiirden ancak ne düşündüğünü anlarız. Sene 1982, yer Menemen…
Safâ
egenin ketmedilmiş tarihinden
esedî bir yelin
saçsız başımı yalayıp geçtiği
talimli günlerin şafağında
baktıkça yeşil ufuklara
ya da kan kırmızı akşamında
aynı renge râm olmuş karpuzun
yol üstü sergilerinden gelen
ferah kokusunu duya duya
yaktıkça acılı türkülerimi
sen safâ içreydin
zeytin ağaçlarının
meltemsi salınışında
yaslandığı mor dağların doruğundan
gediz getirdikçe
umudun ak evrenini
ve mütevekkil bir edayla
yaydıkça
ovanın yeşiline
denizin mavisine
üzerine düşürülen gölgeler ne’tsin
çünkü sen
safâ içresin
burada ölüm
ve orada dirim
kurulgan bir boylamda
tümüyle talimlidir
bilirim
ve bilirim ki sen
safâ içresin ey
çiçek yüreklim
Zeki Dursun bildirdi.