Taahhütname gönderimlerinden, banka hesap işlemlerinden, fatura ödemelerden, kargo göndermekten başka ne görevleri var PTT'nin sizce? P harfi "posta"nın kısaltılışı, yani mektup! Eskiden büyük bir işlevi vardı elbette. Uzaklara gönderilirdi, memlekete. Artık kimseye gönderilmiyor. Postaneye her gittiğimde mektup gönderen tek ben oluyorum. Postanedeki kalabalık, ya emekli maaşını almak için, ya elektrik faturasını ödemek için gelmiş oluyor. Gizlice üzülüyorum.
Bak postacı gel(m)iyor
Öncelikle size mektup gönderirken çektiğim onca sıkıntıdan birini anlatacağım. Asya yakasında oturuyorum ve buradaki bir PTT'den Avrupa yakasında oturan dostuma mektup gönderdim. Ertesi gün PTT'ye gidip aynı adrese bir mektup daha gönderdim. Ve bekleyişim hayli uzun oldu. Asya'dan, mektuplarımın boğazı geçip Avrupa kıtasına ulaşması tam 2 buçuk hafta sürdü. Elbette mektuplar uzun sürede giderler, ama bu kadar uzun olması beni hayal kırıklığına uğrattı.
Kimlerin mektuplarını okuduk?
Okuyucularıyla mektuplaşmasıyla ünlü Cahit Zarifoğlu üstadımızı analım önce. 7 Haziran'da TYB'de onu anarken, onunla mektuplaşan abilerimizin gözlerindeki ışıltıyı, onunla mektuplaşmanın ne kadar güzel bir anı olduğunu görmüştüm. Cahit Zarifoğlu'nun göndermiş olduğu bir mektubu bile yıllarca satır satır ezberinde saklayan abilerimiz var bizim.
Gençler mektup gönderiyor mu, sorduk
Bazı arkadaşlarımıza mektup gönderip göndermediklerini, bir de hangi yazarın ve şairin derleme mektuplarını okuduklarını sorduk. Buyurun:
Gülizar Sönmez: “Konuşulmayanların özeti idi ya da konuşulanların açıklamaları…”
Mektup alıp-gönderdin mi hiç? Sevindin mi mektup alınca? Sakladığın mektupların var mı?
Göndermez mi insan, gönderir tabii. Bir kişiye değil birçok kişiye yazdım, birçok kişiden de aldım. Sır gibidir onlar. Her şey vardır içinde. Konuşulmayanların özeti idi ya da konuşulanların açıklamaları…
Her seferinde annem garipserdi postacının mektup bırakmasını. 10 yıllık arkadaşlarınızla, ayda iki-üç kere görüştüğünüz arkadaşlarınızla mektuplaşıyorsunuz; garipseyecek kadar var yani. Alıştı o da zamanla. Sevindirici, hüzünlendirici, heyecan verici idi çoğunlukla. Bir ritüelle okunuyordu; yavaş yavaş açılır özenle okunur tekrar okunur. Önce o okuyuşunla cevap yazılır, sonra yazmak istediklerini eklersin. Böyle gider gelir postacı adresler arasında.
Hepsini hâlâ bir kutu içinde itina ile saklıyorum. Bazen denk geldiğimde iş-güç hepsini bırakıp tekrar okuyorum.
Bir şairin/yazarın derlenmiş mektuplarını okudun mu? Kimin mektuplarını okudun?
Elli Kelime / Adnan Menderes'ten Berin Menderes'e Yassıda Mektupları kitabını okudum. İlginç bir kitaptı. Hapishanedesiniz ve tek hakkınız yazmak ama onda da sınır var. Sadece 50 kelime sınırı. Özgürlüklerin kısıtlanmasında yasaklama zihniyetinin geldiği son aşamalara bir örnek de bu sanırım. Kelimelerinize ve harflerinize sınır koymak.
![]() |
(+) |
Abdullah Kibritçi: “ ‘gönderenin kimliği belirsiz, gönderi zararlı ya da sahte olabilir’ uyarısı olmazdı”
Mektup alıp gönderdiğin oldu mu? Mektuplaşmak hakkında neler düşünüyorsun?
Ben küçüktüm. Başka şehirde oturan akrabalarımız mektup gönderirlerdi bize. Vay canına! Bir mektubun etrafında toplanıp okurduk; sanki kutsal bir metin. Herkesin eli ayağı titrerdi, okuyucu büyük zevkle okurdu mektubu. Mektupta birinin ismi geçmeye görsün, okuyucu, gülümseyerek bakardı mezkur talihliye. Mektupta ismi geçen, altın paraya ismi kazınmış imparator gibi sevinirdi.
Mektuplar heyecan verici, bazen güzel kokulu, hoş şeylerdir benim için. Mektubun tek problemi, her zaman geç gelmesiydi. Ama açtığınız bir mektupta hiçbir zaman “gönderenin kimliği belirsiz, gönderi zararlı ya da sahte olabilir” uyarısı olmazdı. İnanın bu süper bir şeydi. Kimse iş olsun diye spam göndermez, Allah’ın cezası posta kutunuz dolmazdı. Elbette, elinize ulaşmadan önce, apartmanın kerata çocukları mektubunuzu hackleyebilir, içindeki ıvır zıvırı karıştırıp bir köşeye atabilir. Postacıyı kollamak gerek; güvenlik düzeyi yüksek şifre ve ‘firewall’, işte budur.
Derleme mektuplardan okudun mu?
İmam-ı Rabbani’nin şeyhlere gönderdiği mektupları okudum, bilirsiniz: Mektubat. İmam-ı Rabbani, mektuplarında şeyhlere tavsiyelerde bulunur, onlara yol yordam gösterir. İçinde bulunduğu makam ile ilgili hallerden, problemlerden sorular soran şeyhlere tavsiyelerde bulunur; “ben uçtum usta, seni bile geçtim” diyen şeyhlere Büyük İmam mektup yazarak ayar verir. Bu mesele, İHL Sözlük’te ‘entry’ girerek ayar vermeye benzemez. Mesele girift, ibarelerin çözülmesi ve anlaması zordur. Nice sırlar barındırır.
Bir de Baudelaire’in mektuplarını okudum, bilirsiniz: Baudelaire’nin Mektupları. En son, Taha Süren’e vermiştim okuması için. Okudu ve depresyona girdi. Sonra da zaten askere gitti. Baudelare annesine tonla mektup yazmış. On sekiz yaşından sanırım kırk altı yaşına kadar Paris’in ve birçok maneviyatı bozuk şehirlerin kirli otel odalarında, gaz lambası altında yazılmış bu mektuplar. Hep sıkıntılarından bahseder: o kitabı bitirirse şuradan şu kadar telif alacaktır, ama parası borçlara gene de yetmeyecektir, bu son olsun annecim’dir, biraz para gönderebilir misin’dir… Böyle sürüp gider, on sekiz yaşından kırk altına yaşına kadar ekonomik problemleriyle ilgili, kitapları ve şiirleriyle ilgili ve bir de Paris’in artist entel yazarlarına gıcık kapmalarıyla ilgili tonla şey yazar Baudelaire. Sağlığına hiç dikkat etmez, annesi ona çok üzülür, bir türlü dikiş tutturamaz. Sonunda feci bir şekilde ölür. Ardında güzel metinler bırakır.
![]() |
(+) |
Ayşenur Bayraktaroğlu: “Sana yazabilmem için bir başka yol bul”
Mektup alıp gönderdiğin oldu mu?
Mektup gönderdiğim oldu. İlkokulda öğretmenler ödev verir, sen de bir arkadaşına gönderirsin ya, öyle işte. Hatta çoğu zaman mektup gönderdiğin arkadaşının evi, postaneden daha yakındır sana. Tabii arkadaşlarımdan da mektuplar geliyordu. Bir de bir zaman mektup arkadaşım olmuştu. O da garip bir şey, hiç tanımadığın bir kızla arkadaş oluyorsun. Mesela o kız, sana resmini yolluyor. Sonra ailesini, okulunu anlatıyor falan. Bu mektuplar tabii sevindirirdi beni. Bir de gittiğim anaokulu bir kaç yıl tebrik kartı cinsinden şeyler göndermişti. Şu an mektup yazmıyorum pek.
Derleme mektuplardan okuduğun oldu mu? Kimleri okudun?
Kafka'nın Milena'ya Mektupları'nı okudum. Bir de Babaya Mektup'u... Kafka Beyamcamın kalemini severim. Milena'ya Mektuplar'dan bir alıntı:
"N’olursun Milena, sana yazabilmem için bir başka yol bul! Gönderilecek yalancı kartlarla bunu yapmaya çalışmak aptalca bir şey: sana, ne gibi kitapları yollayacağımı da her zaman bilemem; sonra, senin postaneye gidip de elin boş döndüğünü tasarlamak bile benim için katlanılamaz bir şey. Yalvarırım Milena, bir başka yol bul, yazabileyim sana."
Mektup güzeldir ya. Peygamberimiz de yazmış hem. Sünnettir.
Cesur Küçük: “Yazar-şairlerin aşk mektuplarının yayınlanması ahlakî değil”
Derleme mektup okudunuz mu? Kimlerin mektuplarını okudunuz?
Derleme mektup olarak Kafka'nın Milena'ya yazdığı mektupları okudum. Bir de Cemil Meriç'in Lamia'ya mektuplarını. Lamia'ya mektupları daha çok sevdim. Bir de Arif Nihat Asya'nın Sevgi Mektupları'nı okudum. Onda da şahane bir dil ile yazılmış mektuplar var.
Bunun yanında bir şair ve yazarın mektuplarının, hele de aşk mektuplarının yayınlanmasını çok ahlakî bulmuyorum esasında.
Emine Şimşek: “Bir kardeleni kurutup mektupla birlikte göndermişti”
Mektuplu anılarını anlatır mısın?
Mektup kağıdı koleksiyonu yapardım ortaokul yıllarında. Rengarenk çiçekli böcekli şeyler, çok güzellerdi. Sonra bir mektup arkadaşım oldu öğretmenimizin vesilesi ile. Uzun yıllar mektuplaştık. Üniversite yıllarında ise ayrı bir yeri vardı mektupların. Postacıyı kapıda görüp o zarfı eline alınca insanın bütün yalnızlığı, gurbet hissi silinip gidiyor üstünden. Bu mektuplar öyle ismimin başına bir sıfat eyleyip 'sevgilerimle' diye biten cinsten değildi. Bir dost sıcaklığıyla Allah'a emanet eden, hayır dualarla biten mektuplar. Bir de, hiç unutmam, bir defa arkadaşıma hiç kardelen görmediğimi söylediğimde bana bir kardeleni kurutup mektupla birlikte göndermişti. Bütün mektupları saklarım; ama o kardelenin de içinde olduğu zarfın yeri çok başkadır.
Bir de çok sevdiğim bir yazara içimin fena depreştiği zamanlarda yazarım. Yazdıklarımı onun okuyacak olması ayrı bir heyecan verir. E-postalar, mesajlar, şunlar-bunlar ne olursa olsun mektup başka bir güzeldir ve hiçbir şey o güzelim mektup sayfalarının yerini, sıcaklığını, tadını alamaz diye düşünüyorum.
Sara Toscuoğlu: “Beni düşündüğünü, bana önem verdiğini gösteriyor mektup göndermesi”
![]() |
(+) |
Mektup alıp gönderdin mi bugüne kadar? Mektuplar seni heyecanlandırıyor mu?
Mektup yolladım ama kendi ellerimle postaneye atmadım hiç. Mektup da aldım. Hatay'dan bir arkadaşım bana doğum günümde mektup yollamıştı. Çok sevinip şaşırmıştım. Bir de küçükken Arabistan'da yaşayan arkadaşlarım vardı. Onlarla mektuplaşmıştım. Şu an mektup yazmıyorum.
Mektubun günümüzde senin için önemi var mı?
Tabii ki. Mektuptur sıladaki kardeşlerimize umut veren. Anasından, babasından, sevdiceğinden iki satır birşeyler duymak, bilmek, özlemek, mektup gecikince kaygılanmak. Bunlar güzel şeyler. Ama şimdi n’oldu? Gözü körolasıca sanal âlemde sabah akşam ‘çet’leşiyoruz uzaktaki yakınlarımızla. Annemle konuşmadığım kadar çok yazışıyorum. Bıkkınlık veriyor haliyle. Birisinin güzel çiçekli böcekli zarflara koyup mektup yollaması benim için çok duygulandırıcı. Beni düşündüğünü, bana önem verdiğini gösteriyor.
Ayşe Sadiye Doymuş: “Geçici dünyanın güzel inceliklerinden biri mektuplar”
Mektuplaştığın oldu mu? Mektuplarla aran nasıl?
Mektup da aldım, mektup da gönderdim. Kağıt üzerine sevdiğim birinin elinin değdiği, kalemin her kıvrımının sadece ona ait olduğu mektuplar almak elbette mutlu etti beni de, birçok insanı ettiği gibi. Geçici dünyanın güzel inceliklerinden biri mektuplar. Biriktirdiğimiz o kadar gereksiz şey varken etrafta, mektupları da bir kenarda saklamak, arada okuyup muhabbetle yaşanmışlıkları anmak ruhumuza iyi gelecektir.
Yazar/şairlerin derleme mektuplardan okuduğun oldu mu?
Mehmed Alagaş'ın Şafak Mektupları isimli bir kitabı vardı. İki kardeşin şehir ve köy arasındaki mektuplaşmalarından ibaret oldukça sıcak bir kitaptı. Onu çok beğendiğimi hatırlıyorum.
Mücahide Engin: “Mektubun ruhu var”
Mektup alıp-gönderdiğin oluyor mu? Mektubun kıymeti ne senin açından?
Mektup gönderdim ve aldım ama çok sık değil. Mektup alınca çok sevindim tabii, kim sevinmez ki... Sakladığım bazı mektuplar var. Şu an mektup yazmıyorum. Mektup şu an daha kıymetli çünkü e-mail, anlık mesajlaşma, ‘sms’ gibi daha pratik şeyler varken mektup kullanmak ayrıcalık. Bu, onu sıradışı kılmış oluyor. Oturup mektup yazdığında teknolojik şeyleri kullanırkenki gibi dile gelen yazılmıyor. Daha kıymetli ve özenli cümlelerin oluyor. Özel vakit ayırıyorsun, kıymetlin olmuş oluyor. Her harf, her kelime boşa değil. Sonuç olarak mektup diğerlerine göre daha manidar olduğu için ruhu olan birşey.
Bir de mektubun insanın edebî tarafını geliştirmesine yardımcı olan bir tarafı da var. Daha bir kompozisyon havasında, daha süslü cümleler, duyguları düşünceleri daha iyi ifade etmeye çalışmalar...
Merve Büşra Bozcu ‘yok mu bana mektup yollayan’ dedi