“Ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız selamete kavuşursunuz.” buyuruyor Peygamber Efendimiz. Kendine yol, yordam gösterecek rehber arayanlar için en açık adresi bizlere peygamber efendimiz veriyor. Yaşanan çağ ve çağın gerektirdikleri, insanın çıkmazdaki çırpınışı ve kendine sürekli bir ışık araması en sık yaşanan modern zaman sorunlarının başında geliyor. Kendi başına buyruk olmak, yolunu çizerken ulaşacağı menzili düşünmeden yollara düşmek ne yazık ki sonunda kalabalıkların ortasında kimliğini bulamamış bireylerin çoğalmasından başka bir şeye yaramıyor.
Ashabtan güzel dost mu olur?
Olaylar karşısında bir tutum geliştirebilmek için insan ister istemez kendine bir rol model seçer. Bu bilerek ya da gayriihtiyari gelişebilir. Eğer ki gençlerin önüne örnek alabilecekleri kişiler, büyükler sunulmazsa dış etkiler kısa sürede kendi modellerini devreye sokar. Gelip geçici heveslerin aldatıcı parıltısında kendinden ve değerlerinden uzaklaşmaya başlar başıboş kalmış her heves sahibi genç.
Peygamberimizin gökteki yıldızlar olarak gösterdiği sahabelerin hayatlarını öğrenmek, öğretmek, ilgi çekici ve can alıcı noktalardan yaklaşarak gençlere bunları ulaştırmak çok önemli bir kurtuluş reçetesidir. Nasıl yaşadılar, neler yaptılar, onları “gökteki yıldızlar” yapan değerler nelerdi ki peygamberimiz böyle bir ifade kullandı; işte bütün bunları doğru bir üslupla aktarabilmek çok önem arz eden bir tavırdır.
Ömer Döngeloğlu, yıllar var ki televizyon ekranlarında sahabelerin hayatlarını kendine has üslubuyla anlatan bir ilahiyatçı. Anlatımındaki içtenlik o denli kuşatıyor ki dinleyiciler bir anda olayları yaşıyormuş gibi oluyor. Peygamber efendimizin ashabını abartmadan, olduğu gibi ve asrın havasını da olaylara yansıtıp anlatarak gökteki yıldızların daha iyi tanınmasına katkı sağlıyor. Ashabı tanımanın neden önemli olduğunu yaşanan olayların içinden örneklerle sunuyor.
Musab bin Umeyr’i tanımak ister misiniz?
Sahabelerin hayatları birbirinden farklı ve ilginç olaylarla doludur. Onların hayatlarını öğrendikçe “Neredeyiz, nereye gidiyoruz, kime hizmet ediyoruz.” sorularını insan kendine sık sık sormalı. “Müslümanım” demenin kişinin kurtuluşu için bir vesile olamayacağını insan ancak sahabeleri tanıdıkça daha iyi anlıyor. Buna en iyi örnek Musab bin Umeyr’in hayatıdır. Mekke’nin en zenginlerinden iken her şeyi elinin tersiyle itip gençliğinin ilk yıllarında tam bir teslimiyetle İslam’ı seçen, müşriklerle mücadelesinin yanında akrabalarıyla da büyük mücadelelere girişen, İslam’ın yayılması için mesafe gözetmeden yollara düşen ve “ilk öğretmen” payesini alan Musab bin Umeyr’in hayatının her kesitini öğrenmek ve öğretmek çok önemli.
Her şeyiyle çok güzel bir örnektir Musab bin Umeyr. "Mekke'de Mus'ab'dan daha zarîf, daha nârin, daha güzel kimse yok idi.” sözüyle peygamberimizin övgüsüne de mazhar olmuş bir sahabedir Musab bin Umeyr. Ömer Döngeloğlu da, Musab bin Umeyr adlı kitabında (Timaş Yay. 2013) bizleri Saadet Asrı’nın ilk günlerinden başlayıp mücadelenin adım adım ilerlediği günlerin en canlı takipçisi Musab bin Umeyr’i heyecan yüklü bir üslupla, olayları yaşıyormuş gibi anlatıyor.
Onun daha iyi tanınması için yaşadıklarına dikkatle bakmak gerek. Karşılaştırma yapmak bile abestir ama biz nelerden vazgeçiyoruz, o neleri İslam uğruna feda etti, biz hangi akrabamıza neden sırt çevirebiliyoruz, o nasıl olup da bütün sevdiklerini Hak uğruna geride bıraktı; bütün bunları öğrenmek ve hayatımıza uygulayabildiklerimizi yaşamaya çalışmak örnek bir yaşantı için çok önemli adımlardır.
Musab bin Umeyr’i tanımak gerek. Ömer Döngeloğlu’nun ifadesiyle o tam bir yıldızdı o. Her şeyiyle hem de. Onun hangi özelliğine tutunursak tutunalım o ışık bizi Kâinatın Efendisi’ne götürecektir.
Tam bir teslimiyetin adıdır Musab bin Umeyr. Bahanesiz, çıkarsız ve davasına kendini adamanın tanımıdır. Çocuklarımıza, gençlerimize sahabelerin hayatlarını okutmaya başlayacaksak en başlara Musab bin Umeyr’i koyabiliriz. Günübirlik telaşları kendine bahane edenler için Musab bin Umeyr’in kendisine verilen her görevi en küçük bir tereddüde mahal vermeden kabul etmesini örnek gösterebiliriz.
Onun şehadeti bambaşkaydı
Şehadet ki her müminin arzuladığı bir müjde gibidir. Fakat Musab bin Umeyr’in şehadetinin çok farklı bir yeri vardır. Uhud Savaşı’nda sancak Musab bin Umeyr’dedir. Kolları müşrikler tarafından kesilir ama o sancağı yine de bırakmaz; tâ ki şehit olana kadar. Şehit edilince üzerine örtecek bir şey bulamazlar ve ancak kaftanını örtüp açık kalan ayaklarını da otlarla örterek defnederler. Ömer Döngeloğlu’nun kitabında en dikkat çekici ve kuşatıcı ifadeler Uhud’un anlatıldığı sahnelerde karşımıza çıkıyor.
Mekke’nin en zengini iken şehit edilince üzerine örtecek bir kefeni bile olmayan Musab bin Umeyr’in hayatını he fırsatta okumalı ve okutmalıyız. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki Musab bin Umeyr gibi yüreklere her zamankinden çok şimdi ihtiyacımız var.
Mustafa Uçurum yazdı