Giriş

Hz. Davut (a.s.), “Bir gün gelir, yedikleri insanın tuzağı olur.” buyurmuştur. Hâlbuki kendi elleriyle ve yiyip içtikleriyle hayatını yaşanılamaz kılan insan, kâinatla uyumlu olarak yaratılmıştır. İnsana göre hastalık ceza, sağlık ise en büyük mükâfat iken Allah, Kur’an-ı Kerim’de: “İnsana ancak kendi yaptığının karşılığı verilir.” buyurmaktadır. O hâlde hastalık, aslında bir hak edişin ürünüdür. Toplumdaki bireylerin çoğu, beslenme şekillerimizin bizi hasta ettiğine inanmasalar da beslenmenin hastalıkları tetiklediği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Özellikle mizaçlara yani kan gruplarına uygun beslenmeme, birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Çünkü beslenmeyle alınan gıdayı hazmettiren enzim, her bireyde veya kan grubunda aynı güçle çalışmamaktadır. Bu da bir kişinin her şeyi yiyemeyeceğini, yerse pek çok hastalığa kapı aralayabileceğini göstermektedir.

Mehmet Ali Bulut, kendi deneyim ve araştırmalarından yola çıkarak mizaca uygun beslenmenin ipuçlarını vermekte ve herkesin kendi bünyesine göre nasıl beslenebileceğinin yollarını göstermektedir.

Kitap özetinden bölümler:

Beslenmeye Giriş

İbni Sina beslenmeyi şöyle tarif ediyor: “Beslenme, besin maddelerinin mizaç olarak vücut yapısına benzer hâle gelmesi ve böylece dokulardaki günlük yıpranma ve yırtılmaların tamir edilebilir olmasıdır.” Yeryüzünde her şeyin belirli bir şekli ve miktarı bulunur. Bu kural, insanlar için de geçerlidir ve fıtratlarına uygun kilolarda kalmaları sağlıklı sayılabilmeleri için gereklidir. Günümüzde vücut kitle indeksi denilen oran, kişinin kilosunun dengede olup olmadığını göstermektedir. Bu indekse göre kişinin boyunu ifade eden rakamın 10 kg altı veya üstü normal kabul edilir. Mesela, 160 cm boyundaki birinin kilosunun normal sayılması için en az 50 kg, en fazla 70 kg olması gerekir. Bu aralık dışında kalan kilo ölçüleri ise sağlıksızdır.

İşte sağlıklı beslenme de insanın kanını, hücrelerini ve beden yapısını koruyarak onun doğal sınırları içinde sağlıkla yaşamasını ve takdir edilmiş ömrünü bu şekilde sonlandırmasını sağlar. Allah Teâlâ insanı beslenerek yaşayan bir varlık olarak yaratmış, kitabımızın birçok yerinde de mutluluğun, iyilik kötülük ve cezaların hep yiyip içtiklerimize bağlı kılındığı vurgulanmıştır. Bünyemizin her bir zerresi yediklerimizden oluşuyor, dolayısıyla onlar da yapıp ettiklerimizi etkiliyor. Böylece kişi, ya cenneti hak ediyor ya da cehenneme düşüyor. Bugünün insanları, yüce kitabımızda yeme içmeden neden bu kadar çok bahsedildiğini bilmiyor ve konunun sadece helal-haram çerçevesinde olduğunu zannediyor. Aslından durum, bundan daha kapsamlıdır.

Uygun olmayan bir yakıtla çalıştırılan motorun bozulması gibi bedene giren ve yapısına uymayan besin de onda tahribat yapar. Uygun besin kadar o besinin miktarı da önemlidir. Günlük enerjiyi sağlayan miktar, her kişinin yumruğu kadardır. Tahribata uğramış bedenler de bu miktar artabilir çünkü sağlıklı beden herhangi bir problem söz konusu olduğunda bunu kendisi onarır, kişi problemi anlamaz bile. Hastalıklı beden ise bu problemi günlük miktarın fazlasından karşılamak zorundadır. Günümüzdeki insanların yarısından fazlası beslenme odaklı değil, haz odaklı yiyip içiyor ve bu nedenle insanlık, başka başka hastalıklarla mücadele ediyor. Kötü beslenme sadece mideyi değil, kalbi ve aklı da olumsuz etkiliyor. Öfke, cinnet ve şehvet hâlleri çok ve yanlış yeme alışkanlığından kaynaklanıyor. Böylece tamamıyla kusursuz yaratılmış olan beden, insanın elinde bir harabeye dönüştürülüyor.

İnsan Bedeninin Az Bilinen Güçleri

Bedenimizdeki hiçbir organ rastgele ve boşuna yaratılmamıştır. Her bir zerresi bir vazife yerine getirmekte ve 24 saat boyunca hiç durmadan çalışmaktadır. Oluşturduğu iç ve dış enerji ile bireyi canlı tutar, aynı zamanda düşmanlara karşı savunma mekanizması geliştirir. İşte kitabımızın amacı da bu mucizevî yapının inceliklerini beslenme açısından ele alarak insanları kendi bedenlerine uygun beslenmeye yöneltmektir.

Bu muhteşem vücut, basit hazlar uğruna bile bile çürümeye terk edilemeyecek kadar önemlidir. Sigara, uyuşturucu, alkol hatta tatlı, tuzlu, aşırı yeme tiryakilikleri de bedenimize ihanettir. Bilmeliyiz ki insan vücudu, hastalanmayacak biçimde yaratılmıştır. Fıtratına ters yiyip içen insan, onu bilerek hastalığa sürüklemektedir. Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “İnsanoğlunun doldurduğu en kötü kap midesidir.” buyurmuştur. Bu hadis, bize hastalıkların temel kaynağının mide yani çok ve kötü yemek olduğunu gösteriyor.

Ayrıca bedenimizin savunma kalkanları vardır ve bunların ilki deridir. Tüm vücudu saran deri, kendini yenileyebilir, gözenekleri sayesinde içeriye suyu geçirmez ama terleme yoluyla içerideki suyu dışarıya atar. Kolayca yırtılmaz ve harekete izin verecek şekilde esnektir. Eğer deride bir yırtılma veya yaralanma olursa savunma hücreleri hemen orayı tamire çalışır ve yara kabuk bağlar. Diğer savunma kalkanımız ise solunum yollarımızdır. Nefes alıp verirken herhangi bir mikrop ağız veya burun aracılığıyla kolayca içeriye sızabilir ancak bunu engelleyecek mekanizmalar hazır beklemektedir. Burundaki tüyler ve yapışkan sıvı, gelen mikroorganizmaları tutar ve çoğunu tekrar dışarı atar. Öksürük ve hapşırık da yine diğer engelleyicilerdir. Yiyeceklerle giren bakterileri önleyen mide, diğer bir savunma kalkanıdır. Mide asidi, bahsedilen kalkanları aşıp vücuda giren mikropların çoğunu öldürür.

Peki, tüm bunları yapan bedeni bu şekilde çalışmaya iten güç nedir? Vücudumuzdaki bu küçük hücreler, kimin düşman kimin dost olduğunu nereden biliyor? İşte bu muhteşem tasarıma bir şükür borcumuz vardır ki o da tasarımı bile bile bozmamak, hazlara kurban etmemektir.

Hastalıklar ve Beslenme

Günümüz tıp anlayışından farklı olarak İslâm tıbbı, insanı iyileştirmekten çok onu hastalandırmamak üzerine bina edilmiştir. Hasta olmamak için en temel gereksinimi, Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in buyruğu ile şöyle belirlemiştir: “Biz hasta olmayız çünkü asla acıkmadan yemeyiz. Yediğimizde sofradan doymadan kalkarız ve senede bir defa hacamat yaptırırız.” Evet, hastalanmaların temelinde çok ve karışık yemek yatmaktadır. Kolesterol, şeker, obezite, trigliserid, migren gibi rahatsızlıkların sebebini çok yanlış yerlerde arıyor, yeme içmeyle olan bağlantısını hiç düşünmüyoruz.  Tüm bu hastalıkların sebebi, kanın yağlanması ve asitlenmesidir.

Yeme içme konusunda bugünkü anlayış, sadece karın doyurmak ve haz almaktan ibarettir. Ağızda bıraktığı birkaç saniyelik haz için midemize, kanımıza, ciğerlerimize, böbreklerimize, kalbimize ne zararlar veriyoruz! Hastalıkların ambalajı olan tat duygusu, bedenimize hiç yararlanamayacağı ve hiçbir besin kaynağı olmayan yiyecekleri göndermemize neden oluyor. Bedenimiz de yararlanamadığı bu yiyecekleri olduğu gibi dışarı atıyor ve insanda hiç tükenmeyen bir açlık duygusu oluşuyor. Hiçbir zaman doymayan, ancak sürekli bir şeyler yiyip vücudu için gerekli besinleri alamayan birey; asitle birlikte kilo alıp yağlanıyor. Böylece hastalanmak için başka bahanelere gerek de kalmıyor. Eskiler, “Can boğazdan gelir.” derlerdi ama günümüzde artık bu gerçeklik değişmiş yerini bence, “can boğazdan çıkar”a bırakmıştır.

İnsan, sağlığını korumak zorundadır. Hiçbir hayvan doyduğu hâlde yemeğe devam etmez, hepsi vücudu için gerekli olanı alır ve acıkana kadar kenara çekilir. Haz, zevk, alışkanlık, tiryakilik, tamah, hırs hep insanda vardır ve bu nedenle insana, din denilen hayat kuralları gönderilmiştir. Din, insan yaşamının ölçüsünü koyduğu gibi onun sağlıklı olmasını sağlayacak kriterleri de belirler. Fakat maalesef insan, dinin sunduğu bu sağlıklı yaşam hakikatlerini bir kenara atarak, sadece hazzı için yiyip içen bir varlığa dönüştü.

Sonuç

Dünyaya ayarları düzgün yapılmış, sağlıklı ve iyi işleyen bir makine gibi gelen insan, belirli bir boy ve ona uygun olan bir kilo, dayanıklı bir sindirim ve bağışıklık sistemi ile dengeli bir yaşamı sürdürebilir potansiyeldedir. Bugün vücut kitle indeksi denilen aralık, insanın boyuna göre olması gereken kilo aralığını vermektedir. Bu indekse göre kişi, sağlıklı ve dengeli beslenerek kendisi için olması gereken kiloya ulaşabilir. Bununla birlikte sağlıklı beslenme kişiden kişiye de değişmektedir. Herkes kan grubuna göre bir beslenme düzeni oluşturduğunda hazımsızlık, kansızlık, şeker, tansiyon, kolesterol gibi hastalıklara yakalanma riskini büyük ölçüde azaltmış olur. Sadece sağlıklı beslenmek yeterli değildir elbette, bununla birlikte doğru besini doğru zamanda almak, öğün aralarını uzatmak, az yemek ama çok çiğnemek, su ve meyve gibi besinleri yemeklerle tüketmemek gibi faktörlere de dikkat etmek gerekiyor.

Mehmet Ali Bulut, Can Boğazdan Çıkar isimli bu eserinde, bedenin insana emanet olduğunu ve onu elimizden geldiğince korumamız gerektiğini bize hatırlatıyor. Kulluk bilinci ve salih amel işlemenin de temiz ve helal beslenmekten geçtiği idraki ile haz almayı değil, beslenmeyi öncelemeli; tokluğu değil, açlığı sevmeli; haram ve şüpheli olanlara değil, helal olanlara yönelmeliyiz.

Devamını okumak ve dinlemek için HAP KİTAP uygulamasını indirebilirsiniz.

v