Üstad Bediüzzaman’ın Van hayatı kitaplaştı. Ayhan Işık’ın kaleme aldığı ve Şahdamar Yayıonları’ndan çıkan Üstad Bediüzzaman’ın Van Hayatı adlı kitap, bugüne kadar yapılan çalışmaların eksik yanını tamamlıyor  ve Üstadın sadece Van hayatını konu ediniyor.

Ayhan Işık, Üstadın Van hayatını okuyuculara 5 bölümde sunmuş. “Bediüzzaman’ın Van’ı teşrifi, Van’daki dostları ve talebeleri”, “Van’da kaldığı mekanlar ve hatıraları”, “Van ve civarındaki problemlere önerdiği çözümler”, “Van’da kaleme aldığı eserler” ve “Van’dan sürgün edilişi” başlıklarıyla sunulan bölümler Üstadın Nurların neşrinden önceki dönemini aydınlatıyor.

Van, benim için çok kıymettardır

Van, Üstad Said Nursi’nin daha çok eğitim aldığı ve verdiği, çok kıymetli talebeler yetiştirdiği ve en önemlisi tam anlamıyla özgürce hareket ettiği tek şehirdir. Van’dan sürgün edilerek çıkartılan Üstad burada (gidiş gelişlerle beraber) onsekiz seneye yakın kalır. ‘Van benim için çok kıymettardır’ sözü orada edindiği dostlukları, özgürce yapılan ibadetleri ve eğitimleri, idealleri ifade eder ki tüm nurların fikrî temeli de aslında bu dönemde atılır.

1878 yılında Bitlis’in Nurs köyünde doğan Üstad Bediüzzaman’ın Van’a ilk gelişi 1888 yılına rastlar. Kardeşinin eğitimine özenen ve eğitimini Bitlis’te yapamayacağını anlayan Üstad, ilim tahsil etmek için Van’a gelir. Hoca sıfatıyla gelişi de, Van Valisi Hasan Paşa’nın daveti üzerine 1894 yılında olur. Zaten kısa süre sonra Hasan Paşa’nın yardımıyla Doğu’nun ileri gelen hocalarını hatta zeki öğrencilerini de buraya davet edip, her türden ilmin tahsil edilebileceği bir ilim kültür yuvası haline gelmesine aracı olur.

Üstadın fedakâr ve sadık onlarca talebesinin her birinin anlatıldığı ve bu talebelerin hatıralarından/anlattıklarından yola çıkarak Üstadın hayatının aydınlatılmaya çalışıldığı Üstad Bediüzzaman’ın Van Hayatı’ndan anladığımız üzere, Hasan Paşa’dan sonra Üstadın en büyük destekçisi Van Valisi Tahir Paşa, eğitim medresesi Van Kalesi’nin dibindeki Horhor Medresesi ve arada inziva, tefekkür maksatlı kaldığı yer ise Van Erek dağıdır. Bu küçük mekân onun büyük dünyası ve dirilişin kaynağı olmuştur. Yazar Ayhan Işık’ın kitabında yer verdiği bir ayrıntı da bu dirilişin ilk kıvılcımının İlgiltere’de Başbakan Gladstone’nun bir açıklaması üzerine olduğu… Üstadın, Van Valisi Tahir Paşa ile gazete okurken, Gladstone’nun “Kur’an Müslümanların elinde oldukça onlara hâkim olamayız. Ya bu kitabı onların elinden alacağız ya da Müslümanları ondan soğutacağız” açıklamasını okumaları üzerine sinirlenerek, “Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez manevi bir güneş hükmünde olduğunu ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim!” dediğini ifade eder ve bundan sonraki ilim faaliyetlerinin fazlalaşmasını, yaygınlaşmasını buna bağlar.

Bütün fenalıkların menbaı, cehalet, fakr u zaruret ve iftirak

Ayhan Işık kitabında en çok, Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin de hayatı boyunca en çok üzerinde durduğu mevzuya, Medresetü’z Zehra Üniversitesinin kurulması ile ilgili sürece dikkat çekmiş, yer ayırmış. Öyle ki Üstadın gaye-i hayatı ve hayali olarak ifade ettiği ve katıldığı toplantılarda, yazdığı eserlerde, nüfuzlu kişilerle görüşmelerinde hep üzerinde durduğu bu mevzu, aslında asrın problemine çare olabilecek bir tedavi yöntemidir.

Üstad Bediüzzaman, inzivaya çekildiği ve bundan dolayı ilahi olarak ihtar edildiği kısa dönemler hariç, her zaman yaşadığı dönemin problemlerine çözüm aramıştır. Özellikle fikrî ve imanî yönden en kötü dönemlerini yaşayan tüm dünya Müslümanlarının bu durumu onu zihnen çok meşgul eder. Çağın en büyük probleminin küfür ve ilhad kaynaklı anarşi, bunun kaynağının da cahillik, fakirlik ve tefrika olduğunu sık sık söyler ve bunun tedavisini de Van, Bitlis, Siirt ve Diyarbakır gibi illerde açılacak, her alandan ilmin öğretileceği Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Farsça eğitim verilecek Medresetü’z Zehra Üniversitelerinin açılmasında görür.

Medresetü’z Zehra ile ilgili ilk olarak 2. Abdülhamid Han Hazretlerine görüşme talebinde bulunur, ancak başına gelmeyen kalmaz. Kendisiyle görüşemediği gibi, mektubu ve dilekçeyi (çevresindekiler sayesinde) yanlış anlayan Sultan ona maaş teklif eder; maaşı reddedince de deli diye tımarhaneye kapatılır. Bu arada vuku bulan 31 Mart hadisesiyle de ilişkilendirilen Üstad idamla yargılanır. Kuvvetli bir savunmayla beraat eder.

İstanbul’da yaşadığı tüm bu sıkıntılardan sonra tekrar Van’a dönen Bediüzzaman Said Nursi, tüm kuvvetini Medresetü’z Zehra Üniversitesini fikrî anlamda olgunlaştırmaya ve taşhidatını yapmaya harcar. Okutulacak derslerden gelir kaynaklarına kadar her şeyi planlar, programlar ve hacca gitmek için yola çıkar. Şehir şehir gezerek konferanslar verir ve en son Şam’da meşhur hutbesini yapar ancak hükümetin değiştiğinin haberini alıp bunu fırsat olarak değerlendirerek son anda hacdan vazgeçer ve Medresetü’z Zehra için tekrar İstanbul’a doğru yola çıkar.

Padişah Mehmed Reşad Üstad’ı iyi karşılar hatta destekleriyle Van Gölü kenarındaki Edremit’te üniversitenin temeli atılır. Ancak bu sefer daha önemli bir problem baş gösterir: Birinci Dünya Savaşı…

“Biz yirmi olarak öleceğiz, üç yüz olarak dirileceğiz”

Üstadın bu hayalleri, idealleri, eğitim faaliyetleri bu savaş ve sonrasında Ruslardan cesaret alan Ermenilerin saldırıları sonucu yarıda kesilir. Üstad, öğrencileriyle birlikte gönüllü bir birlik oluşturarak Van ve çevresini korumaya çalışır fakat esir düşer; talebelerinden bir kaçı ve yeğeni Ubeyd de şehit düşmüştür. İki yıl sonra ‘Arap kıyafetli bir adam’ olarak tarif ettiği biri vasıtasıyla esaretten kaçan Üstad Said Nursi yine de Medresetü’z Zehra fikrinden vazgeçmez ve ilk durak, iyi karşılandığı İstanbul’da ve Ankara’da çalışmalara devam eder.

Bu sefer eski Van valilerinden ve artık Van milletvekili olan Tahsin Uzer Bey ona destek verir. Kanun teklifi hazırlanır, ön çalışmalardan sonra büyük bir milletvekili desteğiyle, yüzde 80’inin imzasıyla meclise teklif yapılır ve bu teklif meclisten çıkıp inceleme komisyonuna girer. Üstad bu gelişmeler yaşanırken birden Van’a dönme kararı alır ve inceleme komisyonunun sonucunu beklemez. Van’a döndüğünde karşılaştığı manzarayla hayal kırıklığına uğrar çünkü Horhor Medresesi yıkılmış, Van’ın neredeyse tamamı harap edilmiştir. Ankara’dan da hayırlı haber gelmez. Kanun teklifi, 2,5 sene layihalar komisyonunda bekletildikten sonra, Üstadın Şeyh Said isyanıyla bağlantılı olduğu düzmece iddialarla Van’dan sürgün edilmesinden 1,5 ay kadar önce, mecliste reddine karar verilir. Zaten yakın bir zamanda çıkartılan kanunlarla tüm medreseler kapatılır.

Bundan sonra ilk önce isyanlarla, daha sonra yazdığı eserlerle ilgili çeşitli davalarla uğraşmak zorunda kalan Üstadın hayatı sürgünlerle devam etmiş ve artık hep kendisiyle uğraşan insanlara/sisteme rağmen insanlığın imanını kurtarmaya yönelik çalışmalara devam etmiştir ve ‘tekrar döneceğim’ demesine rağmen bir daha asla Van’a dönememiştir.

İsyanları asla desteklememiş, hatta yapmamaları konusunda birçok grubu ikna etmiş, Kürt olmasına rağmen milliyetçilik adı altında yapılan tüm menfi hareketin karşısında durmuş, dünyanın en buhranlı döneminde sadece iman ve Kur’an adına çalışmıştır Bediüzzaman. Tüm talebelerine Münâzarât adlı eserinde de şöyle seslenmiştir: “Korkmayınız. Medeniyet, fazilet, hürriyet, insanlık âleminde galebe çalmaya başladığından bizzarüre terazinin öteki yüzü yavaş yavaş hafifleşecektir. Farz-ı muhâl olarak, Allah etmesin, eğer bizi parça parça edip öldürseler emin olunuz, biz yirmi olarak öleceğiz, üç yüz olarak dirileceğiz. Başımızdan rezalet ve ihtilafların tozunu silkip  hakiki münevver ve birliğini sağlamış olarak insanlığa önderlik edeceğiz. Biz, en şiddetli, en kuvvetli ve baki hayatı netice veren öyle bir ölümden korkmayız. Biz ölsek de İslamiyet sağ kalır. O kutsî millet sağ olsun. Her gelecek yakındır.”

Zehra Sena Güray okudu ve yazdı