Ramazan ayı ile birlikte insanların kendilerini, ömürlerini tamir süreci daha somutlaşıp hız kazanıyor. Bunun en güzel yaşandığı yerlerden biri de muhakkak ki umre ibadetinin gerçekleştirildiği mekanlar. Zaten umre ile ömür, ömür ile tamir kelimeleri aynı köktendir.
Daha geçen akşam bir grup arkadaşı daha gönderdik umreye. Dönenler zemzem içmek için bekliyor. Onların gözlerinden öpmek var şimdi.
Oralara gidenler bilir, gitmeden önce duyduğunuz hasret ile, gittikten sonra duyacağınız hasret kıyas bile edilemez. Yarin yüzü görüldükten sonra, sevgilinin acısı kat be kat artar.
Biz de o misal, onları gönderince, gurbette yetim kalmış fukaralara döndük. Şimdi uçaktan inmişlerdir, şimdi ilk sahurlarını yapıyorlar, şimdi iftara hazırlık başlamıştır…
Medine Sofraları
Ramazanın bir kısmını dahi olsa orada geçirdiyseniz yahut gidenlerin sohbetine konuk olduysanız bilirsiniz. Medine sofraları meşhurdur.
Yılın 365 günü Ravza’da, mescid bahçesinde, Kabe avlusunda açılan sofralar olsa da, Ramazanda bu sofralar feyiz ve bereket timsali olarak coşar da coşar.
Hazırlıklar ikindi namazı sonrasında başlar. Genellikle gençlerdir hizmet edenler. Önce erzakların alınacağı otele gidersiniz. Oradan kaldırabileceğiniz kadar büyük poşetleri, çuvalları sırtınıza yüklenir, mescidin yolunu tutarsınız. Ravza’da mescidde içeriye sadece hurma, ekmek ve yoğurt alınır. Eğer dışarıdaki avluda iseniz envai çeşit yemeklerle, mis gibi kakuleli Arap pilavı, deve eti ile karşılaşma ihtimaliniz de yüksek. Tabi yolda yürürken elinizden tutup sizi kendi sofrasına götürmek için ısrar eden çocuklar da nasibinize giden yoldur.
Mescid içinde ise, uzun naylon örtüler serilir. Herkese biraz taze hurma, sandviç ekmek, bir kap yoğurt konur. Sofralar hazırlandıkça etrafına insanlar usulca yerleşmeye başlar. Bir yandan da zemzem servis edilir ki, bunun için zaten mescid içinde hazır olan zemzem bidonları ve plastik bardaklar kafidir.
Artık akşam ezanına sayılı dakikalar kala sofra hazırlıkları tamam olmuş, sofrada boş yer kalmamış, herkesin kulağı minarelerdedir. Hizmet eden gençler de ilk buldukları boşlukta kendileri için ufak bir sofra hazırlayıverirler.
Ve Allahu ekber…
Bir arkadaşım ikramın en güzel suretlerinden biri olan bu sofra adetini başlatanın İstanbullu bir beyefendi olduğunu söylemişti: Musa Topbaş hocaefendi. Şimdilerde bildiğim kadarı ile torunları da bu işe özel alaka gösterip, bir sürü güzel insanın iftar etmesine vesile oluyorlar. Böylece bu hizmet 30 yılı aşkın süredir devam etmiş oluyor.
Tabi sadece Türkler değil, her milletten, devletten insan, elindeki ile büyük, küçük sofralar kurarak o sevinci kardeşleri ile paylaşıyor.
Rabia Kardaş o sofraların özlemiyle yazdı.