Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine
Mekke’den Medine’ye gitmek için yola düştüğümüzde telefonumdaki kayıtlı müzikler arasında Murat Kapkıner’in okuduğu Sezai Karakoç’un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiiri de vardı. Bu şiir kimine göre naat, kimine göre münacat, kimine göre İstanbul’u anlatan* bir şiir. Ama özellikle dördüncü kısmıyla okuyanı çok etkileyen bir şiir. Zaten Murat Kapkıner’in de okuduğu kısım bu kısım. Medine’ye giderken bu şiiri dinlemek nedense çok hüzünlendirdi beni.
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Üstad Ali Ulvi Kurucu’dan İki Hatıra
Medine’ye yaklaştıkça heyecanımız artmaya başladı. Yol rehberimiz, Üstad Ali Ulvi Kurucu’nun son hatıratından iki hatıra okumak istedi. “Hay hay!” dedik. Kendisi rastgele bir sayfayı açtı. Okuduğu ilk hatıra âlimlerden En-Nedvi’nin Abdurraşit isimli öğrencisini Hindistan’a tebliğ için göndermesiyle alakalıydı. Bu hatıranın muhatabı olan hemen herkes genç olduğu için etkilenmemek mümkün değildi.
İkinci hatıra Şam’da bir Ermeni kızı başlıklı hatıraydı. Bu hatırada geçen Mısırlı Şair Mahmud Hasan İsmail’in bir naatının yorumlanışı bizi çok etkiledi.
Ya Rasulullah Ya Hadi
Ya terennümetel hadi
Ve Ya unşudetel Küsbanı
Ver rukbani fil vadi…
Bu mısraları birebir Türkçe çevirisini okuduğumuzda çok fazla etkilenemiyoruz ama özellikle kavramların detaylı anlatımından sonra o coğrafyadaki ifadesini duyunca etkilenmeme ihtimalimiz kalmıyor.
Nabi’yi Hatırlamazsak Olmaz
Söz şiirden açılmışken ve yolculuk da Medine’ye iken Şair Nabi’yi hatırlamamak ne mümkün.
“Sakın terk-i edepten kûy-i Mahbûb-i Hudâ'dır bu
Nazargâh-ı İlâhîdir makam-i Mustafâ'dır bu”
mısralarıyla Peygamber Efendimiz’in beldesindeyken nasıl edepli olunması gerektiğini hatırlatarak başlayan bu naat, hepimizin uykusunun açılmasına ve edebine daha da dikkat etmek için silkinmesine vesile oldu.
En Sevgili’ye Kavuşmak
Hicret yolculuğundan sonra Rasulullah’ın huzuruna geldik, Babüsselam kapısından girerek kendi selamımızı verdik ve bizimle birlikte selam gönderen herkesin selamını Rasulullah’a ilettik. İnşallah şefaatlerine mazhar oluruz.
Sami Yaylalı vardı ama doyamadı…
* Asım Gültekin Sezai Karakoç’un kendisine bir ziyaretinde şiirinde İstanbul’dan bahsettiğini söylediğini ifade ediyor.