Erol Güngör, memleketimizin yetiştirdiği değerli ilim ve fikir adamlarımızdandır. O, meseleleri, bir sosyal ilimci ve bir mütefekkir olarak ele alır. Meseleyi ilim metodu çerçevesinde ortaya koyar, tespit ve tahlil eder. İlk baskısı Ötüken Neşriyat tarafından 1993 yılında yayımlanan Sosyal Meseleler ve Aydınlar kitabı da rahmetli Erol Güngör’ün, 1960 ve 1980’li yıllar arasında çeşitli dergi ve gazetelerde çıkan makalelerinden oluşmaktadır. Kitap, ‘Milli Kültür Meselelerimiz, Edebiyata Bakış, Meselelerimiz ve Aydınlar, Mülakat ve Sohbetler’ konulu dört bölümden oluşur. Türkiye’nin milli kültür meseleleri, tarih, eğitim, edebiyat, dış politika, ayrıca aydınımızın içinde bulunduğu durum Erol Güngör’ün ele aldığı konulardan bazılarıdır.
Özellikle yazılarının yayımlandığı yıllar, ideolojik mücadelenin adeta savaş şiddetinde yaşandığı yıllardır. İdeolojinin ilmin önüne geçtiği ve meselelerin ideoloji çerçevesinde işlendiği dönemlerdir. Sağ sol mücadelesi vardır... Sovyet Rusya’da sosyalist rejim hayatını sürdürmektedir... Sosyalist fikirlerin tesirindeki hayli sol aydınımız da o dönem aktif olarak faaliyet halinde bulunmaktadır. Sosyalizm ve sol aydınlar onun eleştirilerinin hedefidir. Kullandığı dil, okuyucusunda tiryakilik uyandıracak derecede estetik ve ahenklidir. Milli kültürümüzü oluşturan her meseleyi bir sosyal ilimci ve ilim adamı olarak ele almıştır. Kitapta öne çıkardığı meselelerden birisi de ‘Medeniyet ve İslamiyet’ konusudur. İslam medeniyetinin niçin gerilediği konusu çok uzun zamandır İslam dünyasınca tartışılmaktadır. Bu tartışmanın özü de İslam aleminde ilmin niçin durakladığı ve gerilediği konusunun hala aydınlığa kavuşturulamamış olmasıdır.
İslam medeniyeti üstünlüğünü işgalcilerine bile kabul ettirmiştir
Güngör, Roma ve Eski Yunan medeniyetlerinden sonra İslam medeniyetini en büyük medeniyet olarak kabul eder ve değerlendirir. (Bu sonralığı değer açısından değil, ardınca gelme açısından düşünmeli.) Son birkaç yüzyıldır Batı medeniyeti dünyaya hakimdir. Batı medeniyetinin hakimiyetinden önce, İslam medeniyeti parlak bir dönem geçirmiştir. Askeri alan başta olmak üzere, idari sahada, teknolojide, felsefede, astronomide, hukukta, matematik ve daha birçok ilimde ve sahada İslam medeniyeti büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Sonraki yüzyıllarda bu ilerlemeler durmuştur. 13. Yüzyılda İslam coğrafyası Moğol istilası gibi bir felaket yaşamıştır. İslam medeniyetinin bu istila sebebiyle çöktüğü görüşüne katılmaz Erol Güngör. “Moğol istilası sebebiyle Müslümanlar siyasi hakimiyeti kaybetmişlerdir ama kısa bir zaman sonra istilacı Moğollar İslâmiyeti kabul ederek İslam dünyasının bir parçası oldular” diyerek İslam medeniyetinin o zaman çökmediğini ve üstünlüğünü işgalcilerine bile kabul ettirdiğini belirtir. Ayrıca “Moğollardan sonra ilim ve teknolojideki ilerleme ve gelişmeler durmamış, hatta onlar bu gelişmelere yardımcı olmuşlardır” tezini savunur. İslam medeniyetinin 9, 10, ve 11. yüzyıldaki durumunun çok parlak oluşu, sonraki yüzyıllardaki gelişmelerin durağan ve donuk olarak algılanmasına sebep olmuştur. Yoksa bu yüzyıllardan sonra da İslam medeniyeti ilerleme ve gelişmesini bir süre daha devam ettirmiştir.
İslam medeniyetinin gerilemesi, ticaret yollarının karadan denizlere geçmesiyle başlamıştır
17. Yüzyıl sonlarına kadar İslam medeniyetini temsil eden biri doğuda, diğeri batıda iki güç vardır. Doğuda Timurlular. Batıda Osmanlılar. Bu da İslam medeniyetinin 17. yüzyıl sonlarına kadar üstünlüğünün devam ettiğinin bir işaretidir. Bu zamana kadar Osmanlılar, askeri, idari ve teknolojik olarak Batıdan üstündü. Siyasi hakimiyetleri ve üstünlükleri devam ediyordu. 17. Yüzyılın sonlarına doğru Batıda alışık olmadığımız gelişmeler yaşanıyordu. Bu gelişmelerin pratik neticeleri Batı lehine ortaya çıkmaya başlar. Bunun neticesinde İslam medeniyetinin Batı medeniyeti karşısında gerilediği, hatta yenildiği artık inkar edilemez bir gerçek olarak kendisini gösterir.
İslam medeniyetinin Batı medeniyeti karşısında üstünlüğünü kaybetmesinin çeşitli sebepleri vardır. Erol Güngör’e göre bu sebeplerden bazıları, İslam dünyasının elinde olmayan gelişmelerden kaynaklanır. Yani Müslümanlar, İslam medeniyetinin düşüşünde kusurlu değillerdir. Bunlardan da en önemlisi, ticaret yollarının karalardan denizlere geçmesidir. Bu da Orta Asya’dan itibaren Akdeniz’e kadar İslam şehirlerinin ekonomik olarak çökmesi neticesini doğurmuştur. Eskiden Avrupa’yı Hindistan ve Güney Asya’ya bağlayan yollar İslam ülkelerinden geçerdi. Daha sonra bu yollar Avrupalılar tarafından denize kaydırılır. Deniz yollarını kullanmaya başlarlar. Yine İspanya’nın Amerika’yı keşfetmesi, oradaki zenginlikleri Avrupa’ya aktarmaları, Osmanlıyı çok sarsmıştır. ‘Kapitülasyonlar bile iktisadi durgunluğu gidermek için yapılmıştı’ der Erol Güngör.
İslam medeniyeti bir bakıma kendi üstünlüğünün kurbanı olmuştur
Batı medeniyetinin en büyük üstünlüğü ise ilim ve teknolojide gelişme ve ilerleme kaydetmesi olmuştur. Bu yöndeki ilerlemenin parlaklığı ve büyüklüğü İslam medeniyetini Batı medeniyeti karşısında geriletmiştir. İslam dünyasında ilmin niçin durduğu konusu tam olarak aydınlığa kavuşturulabilmiş değildir Güngör’e göre. O bu duraklamayı İslam dünyasındaki yenilik ve değişiklik ihtiyacının duyulmamasına bağlar. Güngör, ‘İslam medeniyeti bir bakıma kendi üstünlüğünün kurbanı olmuştur’ görüşünü dile getirir. İslam dünyasının ilimde, teknolojide, askeri sahada ve diğer konularda kaydettiği gelişmeler istikrarlı bir toplum ortaya çıkarır. Bu toplumu daha ileri götürecek, bu hususta teşvik edecek şeylere ihtiyaç hissedilmez. Bu cemiyete meydan okuyan başka bir sistem mevcut değildir... Batılılar Müslümanlar hakkında bilgi topluyorlardı. Meraklılardı. Buna karşılık İslam dünyasında Batıya karşı bir merak ve araştırma yoktu. Batıda olup bitenler hakkında araştırma yapıp bilgi sahibi olma konusunda herhangi bir gayret de gösterilmiyordu. ‘Batıdaki ilerlemeler Müslümanlar için acı neticeler verince durumun anlaşılmaya başlandığını ve buna rağmen Batının ilerlemesinde bilimin oynadığı rolün bugün bile anlaşılamadığını ve kabul edilmediğini’ belirtir Güngör.
Daha başka sebeplerin de İslam medeniyetinin gerilemesinde rolünün olduğunun altını çizer Erol Güngör ve bunları da şöyle açıklar; ‘İlmin ilerlemesinde aklın rolünün inkar edilemeyecek kadar büyük oluşu, İslam dünyası tarafından geri plana itilir. Dünyanın hiçe sayılması fikri, maddi şeyleri kötü görme düşüncesi insanları yeni kazançlar elde etmekten alıkoymuştur...’
‘İslam medeniyetinin en gelişmiş sahalarından biri olan hukukun gerilemesi bu medeniyetin sönmesinde bir sebep olmaktan çok bir netice olarak ortaya çıkmıştır ve nihayet her şeyi Batıdan alır hale geldiğimiz zaman hukukun da oradan alınması kaçınılmaz bir iş olmuştur’ der Erol Güngör. İslam medeniyetinin duraklama devrinde yazılan eserler, parlak devirlerde yazılan eserlerin adeta bir kopyasıdır. Taklitçilik geleneği yerleşmiştir. Eskilerin aşılamaz olduğu görüşü tabulaşmış, bu da orijinal ve yeni eserlerin verilmesini engellemiştir...
Madem ki dünya bizim istifademize sunulmuştur, O'nun ilmiyle Allah’ın en iyi kullarından olabiliriz
Bu hususta daha birçok sebep sayar Erol Güngör. İslam medeniyetinin niçin gerilediği tartışmaları devam edecektir ama kesin bir sonuca ulaşmamız da neredeyse imkansızdır. Medeniyet bir değerler sistemidir. Müslümanların asıl bakması gereken şeyin, bu medeniyeti oluşturan değerlerin arkasındaki zihniyet olduğunu ifade eder Güngör. Batı medeniyeti ve inancı dünyevîdir. Bu hayatı mükemmel yaşamak ister ve bu temel üzerine kuruludur. İslam inancı ve medeniyeti ise, hem bu dünya nimetlerinden istifade etmeyi gerektirir ve hem de bu nimetlere teslim ve köle olmadan bunlarla ahireti kazanmayı amaçlar. ‘Madem ki’ der Erol Güngör, ‘dünya bizim istifademize sunulmuştur, onun ilmini elde ederek en mükemmel şekilde kullanmamız bizi aynı zamanda Allah’ın en iyi kullarından olmamızı sağlayacaktır.’
Metin Uygun hatırlattı.