Meddah kelime olarak “metheden” anlamına geliyor. İş bağlamında akla gelen tanımı ise “tek kişilik tiyatro oyunu”. İslâmî kaynaklı olduğu belirtilen meddahlığı ilk defa Hassân b. Sâbit’in Hz. Peygamber’i şiirleriyle överek başlattığı, kanaati yaygındır. Evliya Çelebi’ye göre ise meddahların pîri Resûl-i Ekrem’i metheden Suheyb-i Rûmî’dir ve mezarı Sivas’tadır.
Fakīrî Risâle-i Ta’rîfât’ta, “Bilir misin nedir âlemde meddâh / Biribiriyle halkı ede ıslâh” denilerek meddahların “ıslah edici” özelliklerine vurgu yapılır.
Meddah, bir sandalye üzerine oturur, değnek ve mendil kullanarak tek başına hikayeler anlatır, taklitler yapar, birden fazla kişiyi canlandırır.
Esasında tek kişi (meddah), toplumu yansıtır. Ortaya toplanan kalabalık, tek bir kişide kendi aksini seyreder.
Emmanuel Levinas, “Başkasıyla karşılaşmanın en iyi tarzı, onun gözlerinin rengini bile fark etmemektir” der. Çünkü fark ettiğiniz anda durursunuz/kalırsınız ve bu bir müddet sürer. Kısa veya uzun, odak noktanız değişmiştir. Gözlerinin rengini bile fark etmeyerek ancak başkasıyla karşılaşmayı başarmış olursunuz. Artık odak noktanız, “başkası” olmuştur. Şekilden çıkmış, şekle takılmamış, esas özü/amacı yakalamışsınızdır. Meddah izleyen topluluk, bu yakalama eyleminin hakkını veren topluluktur. Hakkını veremeyenler, meddahın anlattıklarından bihaber kalacak, keyif de nasihat da alamayacak ve meddah bu kişiler üzerinde “ıslah edici” özelliğini devreye sokamamış olacaktır.
Meddahı izleyen kişiler, meddahın göz rengini dahi fark etmezler. Çünkü izledikleri kişi, oyun boyunca, meddahtan başkasıdır. Meddah sahneye çıkmıştır ancak seyircinin karşılaştığı kişi o değildir. Meddah “kim” olduysa, seyirci onu izliyordur.
Meddah canlandırdığı kişileri içinde yaşadığı toplumun insanlarından seçer. Böylece seyirci, oyun içinde ara ara sahnede kendisini görür. Ve meddahın asıl amacı nihayet gerçekleşmiş olur. Seyirci, kendisiyle karşılaşmıştır.
Sahnede kendisini izleyen seyirci, aynaya bakmış, aynada bedenini değil, ruhunu görmüştür. Ancak bir başka tarafa gözünü çevirerek insan kendi bedenini görmekten kurtulur. Kendi aynasına bakan insan, nihayetinde kendi bedenini görecektir ve gördüğü “şey” görmek istediği “şey” olacaktır. Ve bu şekilde yüzleşme gerçekleşmeyecektir. Yüzleşmenin gerçekleşmesi için insanın özgür iradesi, nefsi devre dışı kalmalıdır. Meddah, yani bir başkası, sizin ona o an müdahale edemeyeceğiniz bir erk; size kendinizi tüm çıplaklığınızla gösterecek ve siz kendinizle yüzleşmiş olacaksınız.
Kalabalıkla birlikte gülecek ve bu “ifşa” böylece perdelenecektir. Utancınızı böylece diğer insanlardan gizlemiş olacaksınız. Ama içten içe neyi (g)izlediğinizin farkındasınızdır. Meddah, amacına ulaşmıştır. Islah edici hüviyeti korunmuştur. Sahnede oyun için perde açıldığında sizin içinizde, sizin kapattığınız perde açılmış; sahnede, oyun bitiminde perde kapandığında ne yazık ki sizin içinizde, sizin kapalı tutmak için çabaladığınız ama bir kez açılmış olan o perde kapanmayacaktır.
Meddah, kendiliğinden çıkarak başkasına bürünen, böylece kendi hâlini gizleyerek sizin hâlinizi yansıtan bir öğreticidir. Kendi hâlini gizlemesinde bir beis yoktur çünkü size hâlinizi gösterirken onun da kendi hâliyle karşılaşmaması imkansızdır. İnsan, aynı nurdan var olmuştur. Görüntüler değişse de nur aynıdır. Fıtrat farklı, hüviyet aynıdır.
Birbirinden kaçan modern insan, aslında kendisiyle yüzleşmekten kaçtığı için “meddahlık” kalkmış, unutulmuştur. İnsanların neye sırt çevirdiği, yüzünü neye döndüğüyle doğrudan ilgilidir çünkü. Meddah güldürür ama hatırlatır da modern insan ise hatırlamak istemiyor, unutmak istiyor. Unutturan işlerin takipçisi bu yüzden. Oyalanmak isteyen modern insan, meddahlığın yerine ucuz belaltı komedisini koymayı tercih etti.
Meddah oyalanmak isteyenlerin değil, tefekkür etmek isteyenlerin uğrayacağı bir sanat abidesi olarak bir köşede, bir gün tekrar hatırlanmayı bekliyor.
Unutanlara kelam, hatırlayanlara selam olsun.