Harputlu ve esrik…
Esrikliği masal ırmaklarından, efsane ırmaklarından, yatağından taşan adı ırmak olan ırmaklardan, coğrafyayı bereketlendiren dil ve gönül ırmaklarından başka bir dua, başka bir niyetle içtiği, ruhunun dudaklarıyla içtiği için esrik…
İnsanlar arasında hafif yalpalar gibi biraz rint çokça çocuk saflığıyla dolaşması da esrikliğinden…
Ruhu bedeni suyla değil gözyaşıyla yıkandığından olacak ortalamanın üstünde hassas bir tarafı var.
Rüzgârla dertleşirken rüzgarın dertli kıldıklarından…
Dağla konuşurken de başı bulutlu…
Mayasının Harput türküleriyle yoğrulmuşluğu var.
Verdiği her sözde ahdine sadık olanlardan…
İşittiği her acı sözün ve her yüce sözün ağırlığından olacak, omuzları kurşundan kanat taşıyan kuşlar gibi eğik…
Omuzlarının da kökleri var.
Büyük kentlerde akranlarının, emsallerinin, meslektaşlarının o kendine güvenen, biraz kibirli, biraz şişkince, o insan ilişkilerini resmi kılan tavrı onda yok… Taşralıların en samimi olanlarından…
Selamlayınca kalbiyle birlikte selamlayan, sarılınca kalbiyle birlikte sarılanlardan…
Rüyasında kendisini bir külliyenin hem mimarı, hem hizmetçisi, hem kırçıl güvercinleri olarak görüyor; öyle de; rüyaları sahih olanlardan…
Rintlik ve çocukluk dedim de, bunların yanında ceylan ürkekliğine benzer bir çekingenlik var konuşmasında… Yüzünde, mimiklerinde de var.
Bu hali çekingenliğinden değil, toprak gönüllü oluşundan daha çok… Toprağın da bir gönlü olduğuna inanıyor.
Söylediklerinde, evde, sokakta ve işteki halinde, yazdıklarında, “romantik” kavramıyla açıklanamayacak bir duygusallık, bir acıdan bağ var; duygusallığı kendine özgü…
İflah olmaz bir iyi niyet aşıcısı; ümitsizliğe düştüğü zaman ruhunun sürgünlerine aşı yapıyor.
Nazım Payam bu…
Harputlu…
Yıllarca öğretmenlik yaptı…
Şair…
Arkadaşlarıyla birlikte “Bizim Külliye” mecmuasını çıkarıyor.
Hazar’a bakarken “hezar” endişe dudaklarında… Rüya tabirleri ve tabirlerin rüyaları da düşünceli, bulutlu, kırçıl…
Yüzü Dede Korkut’ta Deli Dumrul’un yapıp ettiklerini bir kayın ağacı altında sessizce izleyen bir yüz…
Azrail Efendimizi de izliyor, hikâyeyle birlikte…
Böyle biliriz.
Mehmet Aycı yazdı